Translation of "Yaşlı" in English

0.013 sec.

Examples of using "Yaşlı" in a sentence and their english translations:

Fahişe yaşlı.

The hooker is old.

Onlar yaşlı.

- He is old.
- They are very old.
- They're old.

Tom yaşlı.

- Tom's elderly.
- Tom is elderly.

O yaşlı.

She is old.

Yaşlı değilsin

- You're not old.
- You are not old.
- They are not old.
- They're not old.

Yaşlı değiliz.

- We're not old.
- We are not old.

Yaşlı değilim.

- I'm not old.
- I am not old.

O yaşlı!

She's old!

Yaşlı görünüyorsun.

You look old.

Çok yaşlı.

She's so old.

Yaşlı kadınlarız.

We're old women.

- Tom yaşlı.
- Tom yaşlı bir adam.

- Tom is old.
- Tom is an old man.

- Sanırım yaşlı görünüyorum.
- Yaşlı göründüğümü düşünüyorum.

- I think I look old.
- I think that I look old.

- Tom çok yaşlı.
- Tom çok fazla yaşlı.

Tom is too old.

- Bana yaşlı görünmüyorsun.
- Benim için yaşlı görünmüyorsun.

You don't look old to me.

- Ben yaşlıyım gibi görünmüyorum.
- Yaşlı gibi görünmüyorum.
- Yaşlı gibi gözükmüyorum.
- Yaşlı gözükmüyorum.

I don't look like I'm elderly.

Yaşlı adam oturdu.

The old man sat down.

Çok yaşlı olabilirim.

I may be too old.

O çok yaşlı.

- He is too old.
- He's too old.

Yeterince yaşlı değilim.

I'm not old enough.

Tom oldukça yaşlı.

Tom is quite old.

Kendimi yaşlı hissediyorum.

I feel old.

Aniden yaşlı hissettim.

- I suddenly felt old.
- I suddenly felt really strange.

Yaşlı ebeveynlerini düşünmelisin.

You must think of your old parents.

En yaşlı benim.

I'm the oldest.

Yaşlı köpek havladı.

The old dog barked.

Tom yaşlı göründü.

- Tom looks old.
- Tom looked old.
- Tom seems old.

Hanginiz en yaşlı?

Which one of you is the oldest?

Yaşlı insanlarla ilgilenin.

Take care of old people.

Yaşlı hissediyor musun?

Do you feel old?

Yaşlı görünüyor muyum?

Do I look old?

Tom yaşlı görünmüyor.

Tom doesn't look old.

Aniden yaşlı hissediyorum.

I suddenly feel old.

Yaşlı adam yaklaştı.

The old man approached.

Yaşlı adam oturuyor.

The old man is sitting.

Yoksul yaşlı Tom.

Poor old Tom.

Tom yaşlı değil.

Tom isn't old.

Tom yaşlı görünüyor.

Tom looks old.

Daha yaşlı görünüyorsun.

You look older.

Tom en yaşlı.

Tom is the oldest.

Bizi yaşlı hissettiriyorsun.

You make us feel old.

Bana yaşlı hissettiriyorsun.

You make me feel old.

Yaşlı adamı sevdim.

I loved the old man.

Yaşlı ama kuvvetli.

Although he is very old, he is strong.

Tom çok yaşlı.

- Tom's so old.
- Tom is so old.

O çok yaşlı!

He is so old!

Tom gerçekten yaşlı.

Tom is really old.

Kendimi yaşlı hissetmiyorum.

I don't feel old.

Yaşlı değilsin bence.

- I don't think you're old.
- I don't think that you're old.

Tom'un babası yaşlı.

Tom's father is old.

Tom yaşlı bir vatandaş indirimi alacak kadar yaşlı.

Tom is old enough to get a senior citizen's discount.

- Bu mektup yaşlı bayanadır.
- Bu mektup yaşlı kadına.
- Bu mektup yaşlı kadın için.

This letter is to the old woman.

- Yaşlı adam içine kapanmıştı.
- Yaşlı adam insanlardan uzaktı.
- Yaşlı adam insanlarla iç içe değildi.

The old man kept to himself.

- Yaşlı adam tek başına yaşıyor.
- Yaşlı adam yalnız yaşıyor.
- Yaşlı adam kendi başına yaşamaktadır.

- The old man lives by himself.
- The old man lives alone.

- Yaşlı insanlar kolay üşütürler.
- Yaşlı insanlar kolayca soğuk alırlar.

Old people catch colds easily.

- Şu yaşlı adam da kim?
- Şu yaşlı adam kimdir?

Who is that old man?

- Yaşlı ama kuvvetli.
- Çok yaşlı olmasına rağmen, güçlü birisi.

Although he is very old, he is strong.

Eski ve yaşlı orman.

You get the old-growth forest.

Yaşlı insanlara hürmet göstermeliyiz.

We should hold old people in reverence.

Yaşlı bir adam çıkageldi.

An old man came along.

Yaşlı kadın neredeyse çiğneniyordu.

The old woman was nearly run over.

Yaşlı kadın kaşlarını çattı.

The old woman knitted her brows.

Yaşlı çiftin çocukları yoktu.

The old couple had no children.

Yaşlı adam üzgün görünüyor.

The old man looks sad.

Yaşlı adam yere düştü.

The old man fell down on the ground.

Yaşlı adam personeline dayandı.

The old man leaned on his staff.

Yaşlı adam akıllı görünüyordu.

The old man looked wise.

Yaşlı adam tepede durdu.

The old man stood on the hill.

Yaşlı adam açlıktan ölüyordu.

The old man was starved to death.

Yaşlı adam başarımızı öngördü.

The old man predicted our success.

Yaşlı adam vasiyetini yaptı.

The old man made out his will.

Yaşlı adam kanserden öldü.

The old man died of cancer.

Yaşlı adam abartma eğilimindedir.

The old man tends to exaggerate.

Yaşlı adam doksanın üzerindedir.

The old man is above ninety.

Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.

The old man was hard of hearing.

Yaşlı adam otobüsten indi.

The old man got off the bus.

Yaşlı kadın yatakta hastaydı.

The old woman was ill in bed.

Yaşlı adam ayaklarını sürüyordu.

The old man was plodding along.

O, yaşlı annesine baktı.

She looked after her old mother.

Onlardan hiçbiri yaşlı görünmüyordu.

Neither of them seemed old.

Yaşlı bir kadının sesi.

It's the voice of an old woman.

Yaşlı adam odasında öldü.

The old person died in their room.

Tom Mary'den epeyce yaşlı.

Tom is quite a bit older than Mary.

- O yaşlıdır.
- O yaşlı.

He is old.

Annem ve babam yaşlı.

My parents are old.

Yaşlı adam yapayalnız oturdu.

The old man sat all alone.