Translation of "Seksen" in English

0.005 sec.

Examples of using "Seksen" in a sentence and their english translations:

Seksen yaşındayım.

I am an eighty-year old person.

Okulumuz seksen yaşında.

Our school is 80 years old.

Dokuzun karesi seksen birdir.

The square of nine is eighty-one.

Ben seksen beş yaşındayım.

I am eighty-five years old.

Bu şeker seksen senttir.

This candy costs eighty cents.

Ben seksen üç yaşındayım.

I'm eighty-three years old.

O şimdi seksen bir yaşındadır.

- She attained the age of eighty one.
- She turned eighty-one.
- She is now eighty-one years old.

O, seksen metre uzunluğunda idi.

It was eighty meters long.

O seksen bir yaşına girdi.

She turned eighty-one.

O, seksen yaşına kadar yaşadı.

He lived to be eighty years old.

Onlar seksen millik yolculuğu tamamladılar.

They finished eighty miles' journey.

- Yanni'nin boyu kafadan bir seksen var.
- Yanni nereden baksan bir seksen boyunda.

Yanni is easily six feet tall.

Birçok insan seksen yıldan fazla yaşamaz.

Not a few people live to be over eighty.

Onlar seksen millik bir yolculuğu bitirdiler.

- They finished eighty miles' journey.
- They finished a journey of 80 miles.

Arabayı saatte seksen kilometre hızla sürdü.

He drove the car at eighty kilometers an hour.

Dedem seksen yaşında ve hâlâ dinç.

My grandfather is still active at eighty.

Büyükbabam seksen dokuz yaşına kadar yaşadı.

My grandfather lived till he was eighty-nine.

Büyükannesi seksen sekiz yaşına kadar yaşadı.

Her grandmother lived to be eighty-eight years old.

- Okulumuz seksen yaşında.
- Okulumuz 80 yıllık.

Our school is 80 years old.

Bu kadın seksen yaşından daha büyük.

This woman is more than eighty years old.

John seksen yaşında ama hâlâ formda.

John is eighty years old but still fit.

Seksen iki yaşındaydı ve yaşını hissediyordu.

He was eighty-two years old and feeling his age.

Fransızların yüzde seksen beşi ev sahibidir.

Fifty-eight percent of the French are homeowners.

Seksen yaşındayken araba kullanabileceğini düşünüyor musun?

Do you think you'll be able to drive a car when you are eighty years old?

O, tek başına seksen günde dünyayı gezdi.

He has traveled around the world in eighty days by himself.

Büyükannem seksen beş yaşında hâlâ çok aktif.

My grandmother is still very active at eighty-five.

Onlar seksen kilometre yapıyorlardı ve bizi geçtiler.

They were doing eighty kilometers and they passed us.

Onun büyükannesi seksen sekiz yaşına kadar yaşadı.

Her grandmother lived to be 88 years old.

Halley'in Kuyruklu yıldızı her seksen yılda bir uğrar.

Halley's Comet comes round once every eighty years.

Büyükbabam seksen yaşında bir hastalık nedeniyle hayatını kaybetti.

My grandfather died of a disease at eighty.

Seksen bin dolara yeni bir ev satın aldık.

We purchased a new house for eighty thousand dollars.

Dün gece stadyuma yaklaşık seksen bin seyirci doldu.

About eighty thousand spectators packed into the stadium last night.

O seksen altı yaşında yatakta huzur içinde öldü.

He died peacefully in bed at the age of 86.

O, yüz seksen derecelik bir geri dönüş yaptı.

- He has made an about-face.
- He has made a turnaround of a hundred and eighty degrees.

Metuşelah yüz seksen yedi yaşındayken oğlu Lemek doğdu.

And Mathusala lived a hundred and eighty-seven years, and begot Lamech.

Büyükbabam seksen yaşın üzerindedir fakat o iyi bir yürüyücüdür.

My grandfather is over eighty years old, but he is a good walker.

Bu küçük çömlek tarihidir; o seksen yaşından daha fazladır.

This little jug is historic; it's more than eighty years old.

On saniyelik bir öpüşmede, yaklaşık seksen milyon bakteri bulaşır.

About 80 million bacteria are transferred during a 10 second kiss.

Goethe'nin kişisel sözcük dağarcığı neredeyse seksen bin sözcükten oluşuyordu.

Goethe's personal vocabulary consisted of about eighty thousand words.

Her günün seksen altı bin dört yüz saniyesi vardır.

Every day has eighty-six thousand four hundred seconds.

Yetmiş ya da seksen yıl bir insanın normal yaşam süresidir.

Seventy or eighty years is the normal span of a man's life.

On, yirmi, otuz, kırk, elli, altmış, yetmiş, seksen, doksan, yüz.

- Ten, twenty, thirty, forty, fifty, sixty, seventy, eighty, ninety, hundred.
- Ten, twenty, thirty, forty, fifty, sixty, seventy, eighty, ninety, one hundred.

Phileas Fogg bahsi kazanmıştı. Seksen günde devr-i âlem yapmıştı.

Phileas Fogg had won his wager. He had made his journey around the world in eighty days!

Yiyeceklerdeki şeker molekülleri yaklaşık yüz seksen santigrat derecede karamelize olur.

Sugar molecules in food caramelise at around 180 degree Celsius.

Küresel ısınma nedeniyle iklim değişikliklerinin devam etmesi yaklaşık seksen yıl sonra

when the sea water will creep due to the melting of the poles' ice to destroy

Birkaç yıl kanserle savaştıktan sonra sonunda seksen yedi yaşında yaşamını yitirdi.

After battling cancer for several years, he finally passed away at the age of 87.

Eğer ben seksen yaşında olsam ve o hâlâ yaşasa, bana aynı öğüdü verir.

If I were eighty and she were still alive, I would be getting the same admonition.

- Büyükannem 82 yaşında ve hâlâ dinç.
- Anneannem seksen iki yaşında ve hâlâ zinde.

My grandmother is still vigorous at 82 years old.

Lemek'in doğumundan sonra Metuşelah yedi yüz seksen iki yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu.

And Mathlusala lived after he begot Lamech, seven hundred and eighty-two years, and begot sons and daughters.

Dair umut var mı ? Yarım yüzyıldan biraz daha uzun bir süre içinde ve özellikle seksen yıl

that life will not be extinct on earth? Funny death in a little more

Sadece seksen yaşında doğabilseydik ve yavaş yavaş on sekiz yaşına varabilseydik, yaşamımız çok daha mutlu olurdu.

Life would be infinitely happier if we could only be born at the age of eighty and gradually approach eighteen.

- Baba tarafından dedem yarın 88. doğum gününü kutluyor.
- Babamın babası yarın seksen sekizinci yaş gününü kutlayacak.

My grandfather on my father's side is celebrating his 88th birthday tomorrow.

Lemek yüz seksen iki yaşındayken bir oğlu oldu. "RAB'bin lanetlediği bu toprak yüzünden çektiğimiz eziyeti, harcadığımız emeği bu çocuk hafifletip bizi rahatlatacak" diyerek çocuğa Nuh adını verdi.

And Lamech lived a hundred and eighty-two years, and begot a son. And he called his name Noah, saying: This same shall comfort us from the works and labours of our hands on the earth, which the Lord hath cursed.