Translation of "Parlayan" in English

0.006 sec.

Examples of using "Parlayan" in a sentence and their english translations:

Turuncuyla parlayan

the way that the rock glows orange

Parlayan çubuklar.

Glow sticks.

Güneşte parlayan şey.

That in the sun.

Şu parlayan çubuklardan kullanabilirim.

I can use one of these glow sticks.

Bu parlayan çubuklardan kullanabilirim.

I can use one of these glow sticks.

Bakın, parlayan şey buydu.

Oh look, this is what was glistening.

Çocuk parlayan gözlerle konuştu.

The child talked with his eyes shining.

Parlayan gözleriyle odaya girdi.

He came into the room with his eyes shining.

Bu parlayan yıldıza bak.

Look at this shining star.

Şu parlayan yıldıza bak.

Look at that brilliant star.

Nerede? Şu parlayan çubuklardan kullanabilirim.

Where is he? I can use one of these glow sticks.

Her parlayan şey altın değildir.

- All that glitters is not gold.
- All that glitters isn't gold.

O aktris şirketteki parlayan yıldızdır.

That actress is the shining star in the company.

Aşağıda parlayan bir şey olduğu kesin.

[shouting] There's definitely something shining down there.

Pekâlâ, kanyondan inip aşağıda parlayan metalin

[Bear] Okay, so what's our best way down into the canyon

O mavi-beyaz parlayan yıldız Sirius'tur.

That blue-white shining star is Sirius.

Biz gökyüzünde parlayan ilk yıldızı gördük.

We saw the first star shining in the sky.

Sıcak dolayısıyla uzakta parlayan bir yansıma görebilirsiniz.

and you see a distant reflection, it's shimmering off the heat,

Gece gökyüzünde parlayan yıldızlar mücevher gibi görünüyorlardı.

The stars twinkling in the night sky looked like jewels.

Penceremden parlayan bir ışık demeti ile uyandırıldım.

I was wakened by a beam of light shining through my window.

Arkadaşlar parlayan yıldızlar gibidir, karanlıkta ortaya çıkarlar.

Friends are the stars shining; they appear in the dark.

Onun hep böyle parlayan genç bir cildi var.

She always has such glowing youthful skin.

O her yerde insanlar için parlayan bir örnekti

She was a shining example to people everywhere.

Önümüzde parlayan bir ışık vardı ve ona ulaşmaya çalıştım.

There was a light shining ahead and I tried to reach to it.

- Her parlayan şey altın değildir.
- Her gördüğün sakallıyı deden sanma.

All that glitters is not gold.

Aşağıda parlayan bir şey görüyorum. Sorun şu ki helikopter buraya inemez.

[shouting] There's definitely something down there, I can see it glistening. The problem is, the chopper's not gonna be able to land.

Kitâb-ı Mukaddes'e göre parlayan bir yıldız, Üç Kral'a İsa'nın yolunu gösterdi.

According to the Bible, the Three Kings were guided to Jesus by a shining star.

Pekâlâ, kanyondan inip aşağıda parlayan metalin enkaz olup olmadığını anlamanın en iyi yolu nedir?

[Bear] Okay, so what's our best way down into the canyon to see if that glistening metal is the wreckage?

- Her parlayan şey altın değildir.
- Her gördüğün sakallıyı deden sanma.
- Her sakallıyı deden sanma.

- All that glitters is not gold.
- All that glitters isn't gold.