Translation of "çaresiz" in English

Tom çaresiz.

- Tom is helpless.
- Tom's helpless.

Çaresiz değilim.

I'm not helpless.

Onlar çaresiz.

They are desperate.

Çaresiz hissettiğini biliyorum.

- I know that you feel helpless.
- I know you feel helpless.

Tamamen çaresiz hissediyorum.

I feel completely helpless.

Çaresiz bir belâdayım.

I'm in desperate trouble.

Çok çaresiz hissediyorum.

I feel so helpless.

Durum çaresiz görünüyordu.

The situation seemed hopeless.

Çok çaresiz hissettik.

We felt very helpless.

Çok çaresiz hissettim.

I felt very helpless.

Tom çaresiz değil.

Tom isn't helpless.

Çaresiz görünmek istemiyorsun.

You don't want to seem desperate.

Tom çaresiz hissetti.

Tom felt helpless.

Tom çaresiz olmalı.

- Tom must be desperate.
- Tom has to be desperate.

Bazen çaresiz hissediyorum.

I feel helpless sometimes.

Kendimi çaresiz hissettim.

I felt helpless.

Bence Tom çaresiz.

- I think Tom is desperate.
- I think that Tom is desperate.

Çaresiz görünmek istemedim.

I didn't want to seem desperate.

Tom çaresiz kaldı.

Tom got desperate.

Çaresiz olduklarını söylediler.

- They said they were desperate.
- They said that they were desperate.

O olmazsa, çaresiz kalırım.

Without him, I would be helpless.

Kendini çaresiz hissetmeye başlıyor.

She's starting to feel desperate.

- Tom çaresiz.
- Tom güçsüz.

- Tom is helpless.
- Tom's helpless.

Asla böyle çaresiz hissetmedim.

I've never felt so helpless.

Tom çaresiz hissetmeye başlıyordu.

Tom was starting to feel desperate.

O kendini çaresiz hissediyordu.

She was feeling desperate.

Tom çaresiz görünüyor mu?

Does Tom seem helpless?

Tom yerde çaresiz yatıyordu.

Tom was lying helpless on the floor.

Şu anda çaresiz hissediyorum.

I feel helpless right now.

Tom tamamen çaresiz hissetti.

Tom felt completely helpless.

Biz tamamen çaresiz değiliz.

We aren't entirely helpless.

Tom çok çaresiz görünüyordu.

Tom seemed to be very desperate.

Tom, çaresiz hissettiğini söyledi.

- Tom said he felt helpless.
- Tom said that he felt helpless.

Kendimi tamamen çaresiz hissettim.

I felt completely helpless.

Tom çaresiz, değil mi?

Tom is desperate, isn't he?

Beyle kendini çaresiz hissediyor.

Beyle feels helpless.

Bence çaresiz olmamak ve toplumun

And I think it's really important that we're not helpless,

O kendini çaresiz hissetmeye başlıyor.

He's starting to feel desperate.

Kimse o kadar çaresiz değildir.

No one's that desperate.

O kadar da çaresiz değilim.

I'm not that desperate.

Tom çaresiz ve korkmuş hissetti.

Tom felt helpless and frightened.

O, çaresiz bir hastalıktan muzdarip.

She suffers from an incurable disease.

Tom, Mary'nin çaresiz olduğunu söyledi.

- Tom said Mary was desperate.
- Tom said that Mary was desperate.

Tom bana çaresiz olduğunu söyledi.

- Tom told me that he was desperate.
- Tom told me he was desperate.

Unutmayın, bunu sadece çaresiz kaldığınızda deneyin.

[Bear] Remember, you only try this if you're desperate for food!

Philip seni bulduğunda, saklanmış çaresiz serseriydin

When Philip found you, you were helpless vagabonds clothed in hides

Ben senin kendini çaresiz hissettiğine eminim.

I'm sure you feel helpless.

Biz o kadar da çaresiz değiliz.

We're not that desperate.

Tom bunu yapmak için çaresiz olmalı.

- Tom must've been desperate to do that.
- Tom must have been desperate to do that.

Tom bunu yapmak için çaresiz görünüyordu.

Tom seemed to be desperate to do that.

Tom kendisini tamamen çaresiz hissettiğini söyledi.

- Tom said he felt completely helpless.
- Tom said that he felt completely helpless.

- Sami çaresizleşti.
- Sami çaresiz hale geldi.

Sami became desperate.

Tatoeba kullanıcıları kendilerini yalnız ve çaresiz hissetmemeliler.

Users of Tatoeba shouldn't feel alone and desperate.

Tom bunu yapmak için çok çaresiz olacak.

- Tom will be very desperate to do that.
- Tom is going to be very desperate to do that.

Tom bana Mary'nin çaresiz olduğunu düşündüğünü söyledi.

- Tom told me that he thought Mary was desperate.
- Tom told me he thought Mary was desperate.
- Tom told me he thought that Mary was desperate.
- Tom told me that he thought that Mary was desperate.

Tom, Mary'nin kazanmak için çaresiz olduğunu söyledi.

- Tom said Mary was desperate to win.
- Tom said that Mary was desperate to win.

Tom'un bunu yapmak için çaresiz olduğunu biliyorum.

- I know Tom is desperate to do that.
- I know that Tom is desperate to do that.

Tom, Mary'nin bunu yapmak için çaresiz olduğunu söyledi.

- Tom said Mary was desperate to do that.
- Tom said that Mary was desperate to do that.

Tom bir çözüm bulmak için çaresiz olduğunu söyledi.

- Tom said he was desperate to find a solution.
- Tom said that he was desperate to find a solution.

Tom'un olduğumu düşündüğü kadar bunu yapmak için çaresiz değildim.

I wasn't as desperate to do that as Tom thought I was.

Her yönden sıkıştırılmışız, ama ezilmiş değiliz. Şaşırmışız, ama çaresiz değiliz.

We have been squeezed but not smashed. We have been baffled but not desperate.

O bir iş bulmak için başarısız olduğunda, Tom çaresiz hissetmeye başladı.

When he failed to find a job, Tom started feeling desperate.

Berthier , Nisan 1814'te İmparatorun tahttan çekilmesine kadar, Fransa'nın çaresiz savunması yoluyla

Berthier continued to serve Napoleon faithfully,  

- Tom umutsuz bir durumda.
- Tom çaresiz bir durumda.
- Tom ümitsiz bir durumda.

Tom is in a desperate situation.

Sonrasında Vlad duyumu alır ve orduyu pusuya düşürür, çaresiz Dan, Vlad'a düello teklif edecektir

But it soon proves to be a doomed venture as Vlad gets word of their operation and ambushes their army.

Peki virüslü marketlere mi gideceğiz? Yoksa paramız kalmadığı için çaresiz bir şekilde devletten medet mi umacağız?

So are we going to the infected markets? Or will we desperately hope of the state because we have no money?

- Tom'un doktorlarına göre, onun durumu tedavisi imkansız.
- Tom'un doktorlarına göre onun durumu çaresiz.
- Tom'un doktorlarına göre onun durumu düzelmez.

According to Tom's doctors, his condition is incurable.