Translation of "Yalnızca" in Arabic

0.057 sec.

Examples of using "Yalnızca" in a sentence and their arabic translations:

Bunlar yalnızca bazıları.

على سبيل المثال وليس الحصر.

Yalnızca örnekleme adına

ولهدف التوضيح فقط،

Bu, yalnızca inandığımız şeyleri

إنه نزعة نظامية

Basitçe, nüfusumuz yalnızca büyümüyor,

بمعنى أنه ليس فقط تعداد السكان العالمي من يزداد

"Yalnızca bir kere" kuralı,

مرة واحدة فقط هي قاعدة قوية جداً،

Şirket yalnızca yoğurttan değil,

ولم تكن الشركة تتخلى عن الزبادي فقط،

Yalnızca 146 milyon dolar.

يبلغ 146 مليون دولار فقط.

Bu yalnızca finansal açı.

لكنّ هذا من وجهة نظر ماليّة فحسب، أليس كذلك؟

Ancak yalnızca sabit değil.

لكنها ليس ثابتة.

Sen yalnızca benim umudumsun.

أنت وحدك أملي.

"yalnızca bir kere" olarak adlandırılıyor.

يُدعى "مرة واحدة فقط".

Son 30 yılda yalnızca ABD'de

فإنه في خلال ال30 عام السابقة، وفي الولايات المُتحدة الأمريكية فقط،

Ve yalnızca teknoloji ile çözümlenmeyecek.

ولن تُحل بالحلول التقنية وحدها.

Yorgun olan yalnızca ben değilim.

‫لست الوحيد المتعب.‬

Yalnızca Dünya ve Ay ikizlerdir.

الأرض والقمر هما التوأمان الوحيدان.

Cesur olan yalnızca siz değilsiniz.

لستم وحدكم من يملك الشجاعة.

Yalnızca insanların duyum düzeyine indirgiyorum

وإنما جعلتهم في متناول مسامعنا نحن البشر.

Çizimler yalnızca görsellerin iletişimi sağlamıyor,

وقدرة تأثير الرسومات ليست فقط في نقل الصور

Bu yalnızca bir tesadüf değil.

إنها ليست مجرد صدفة.

Yalnızca söylemekten çok daha güçlü.

هي أكثر فاعلية من مجرد إخبارهم بما تريده.

Yalnızca akademiden değil ayrıca hastalardan

ليس فقط من الأوساط الأكاديمية، ولكن من المرضي أيضًا،

Tom yalnızca onu ​​düşünmek istedi.

أراد توم أن يفكر بها فقط.

Bu yalnızca bir dakika alır.

سيأخذ دقيقة من وقتك فقط.

Dikkatimizi yalnızca kendimize olan saygımızı artıran

إنه اتجاه نركز فيه اهتمامنا

Yeni ekonomi, yalnızca beş kural öneriyor.

يقترح النظام الاقتصادي الجديد خمسة قواعِد فقط لتحقيق ذلك.

Yalnızca Hindistan'da yılda 5.000 ölümden sorumlu.

‫حوالي 5 آلاف شخص في العام‬ ‫في "الهند" وحدها.‬

Yalnızca şu iki şeye ihtiyacımız var:

كل ما نحتاجه أمران:

Bir natüralistin yalnızca doğada özgür olmasıdır.

إنها اللحظة عندما يشعر عالم الطبيعة أنه حر بالطبيعة.

Buranın yalnızca eski bir fabrika olmamasıydı.

أن هذا لم يكن مجرد مصنع قديم.

Ne yaptığımızı düşünürken yalnızca bunu hatırlayın.

فقط تذكروا ذلك عند التفكير بما نفعله.

Amaç yalnızca bir soruya yanıt bulmak:

بهدف الإجابة على سؤال واحد:

Yalnızca popülasyonlarının sağlıklı olmasıyla devam edebilir,

من المرجح استمرارها فقط إذا كان تعدادهم صحّيًّا،

Ama atmosferde kalan karbondioksit yoğunluğu yalnızca

بينما زادت كمية تركيز الكربون المتبقية في الغلاف الجوي

Kabul ediyorum ama yalnızca tek şartla.

أنا موافق, ولكن على شرط واحد.

Bizim yalnızca biraz zamana ihtiyacımız var.

نحتاج فقط قليلا من الوقت.

Bu duygular yalnızca tatsız ve rahatsız edicidir.

إنها ببساطة مزعجة وغير مريحة

Ve bunun ne kadarı yalnızca yorumumuza dayanır?

وكيف أنه مبني على تفسيراتنا المجردة؟

Bu yalnızca erkeklerin kadınlar üzerindeki casusluğu değildi.

لم تكن هذه محض قضية تجسس رجالٍ على نساء.

Bazıları İsveç'in yalnızca küçük bir ülke olduğunu

يقول بعض الناس أن السويد بلد صغير،

İşte orada! Yorgun olan yalnızca ben değilim.

‫ها هو.‬ ‫لست الوحيد المتعب.‬

Günümüzde yalnızca yüzlerce insan spor spikeri olabiliyor.

المئات فقط الذين يصبحون مذيعي رياضة.

Mayıs 1968'den yalnızca birkaç yıl sonraydı.

كان ذلك في الواقع بعد عدة سنوات من شهر مايو عام 1968.

Avrupalıların yalnızca %15'i okuma yazma biliyordu.

استطاع فقط 15% من الأوروبيين القراءة أو الكتابة.

Bunun yalnızca %0,05'i sanat için ayrılsa

إن تم القيام بتخصيص 0.05% فقط للفنون،

Yalnızca sivil nüfusu kazanarak olduğunu fark etti

إلا من خلال كسب السكان المدنيين .

Şimdi, bu yalnızca tekrar tekrar yaparsanız işe yarar.

الآن، هذا يعمل فقط عندما تقوم بذلك مرارًا و تكرارًا.

İş birliğinin amacı, yalnızca hissedarları zengin etmek değildir.

أن الغرض من إنشاء الشركات ليس مُجرد إثراء المُساهمين.

İnsanlara onları sevdiğimi yalnızca sözlü olarak dile getirmiyorum,

لا أخبر الناس أني أحبهم فقط،

Bu türlerden yalnızca birine bir şey olsa bile

فإذا حصل شيء ما لنوع واحد من هذه المحاصيل،

Batı medenıyeti ise yalnızca birkaç saniye yaşamış olurdu.

وقد وُجدت الحضارة الغربية لبضع ثوان.

Bu dillerin hiçbirinde "güzel" yalnızca "güzel" demek değildir.

لا يعني "الجَميل" في أي واحدة من تلك اللغات "الجميل" فحسب.

- Yalnızca bir kez yaşarsın.
- Sadece bir kez yaşarsın.

إنك تعيش مرة واحدة لا غير.

- Sadece on beş dakika.
- Yalnızca on beş dakika.

خمس عشرة دقيقة فقط.

Ama bu yalnızca, hepimiz ciddiye alırsa işe yarar.

ولكن يعمل هذا فقط إن أخذه كل فرد منّا بجدية

Ve bizim bu konu üzerine olacak çalışmalarımızın yalnızca başı.

وهي مجرد بداية لقصة بحثنا في هذا الموضوع.

Şu andaki kitaba göre CEO’lar yalnızca yönetim kurullarına sorumludur.

يقول دليل اليوم أن المدير التنفيذي يعمل تحت إشراف مجلس الإدارة.

Yalnızca bir kişinin galip çıkacağı bir kriter oluşturmaktan kaçındım.

وبدلاً من ذلك تحديد المعايير التي من الممكن أن تؤهل الشخص المحتمل.

çünkü anlamam gereken yalnızca kendi nefret ve zalimliğim yerine

لأن الآن بدلاً من مجرد كراهيتي ومحاولة فهمها الشديدة

Bunu tümden çözmemiz gerekiyor, yalnızca en aşırı olanlarını değil.

ويجب أن نحل كلها، ليس مجرد الأكثر أطراف.

Sen bana yalnızca bir şey için söz vermek zorundasın.

- أنتً عليكَ فقط أن تعدُني بشيء واحد.
- أنتِ عليكِ فقط أن تعِديني بشيء واحد.

Bunu yalnızca bir kere söyleyeceğim bu yüzden dikkatlice dinle.

سأقوله مرّة واحدة فقط، إذن تسمع بعناية

İslam yalnızca bir din değildir. O bir yaşam biçimidir.

الإسلام ليس دينا فقط، بل نمط حياة أيضا.

Bu yüzden, Sarah yalnızca zekâ ve çekicilikle ilgili yapboz parçalarını

لذلك، تأخذ سارة فقط نلك القطع من اللُغز ذات ذكاء وجاذببية

Yalnızca altı kilometre batıda ama bu bizim için kolay olmayacak.

‫إنها فقط على مسافة 6 كم إلى الغرب،‬ ‫ولكن لن تكون هذه مهمة سهلة.‬

2011'de Dünya Sağlık Örgütü, yalnızca üye Batı Avrupa devletlerinde

في عام 2011، قدرت منظمة الصحة العالمية

Yalnızca bu tür bir iddiayla kendimi okyanus biliminin içinde buldum.

لقد انجذبت إلى علوم المحيطات بسبب مثل هذه التحديات.

Yalnızca yaklaşık yüzde otuzunu aktarıyor ve tüm bunlar, kamu parasını

مالية قوية لخزينة الدولة مع صناديق سيادية قادرة على تحريك

, yalnızca bir metre su Maldivler ve İskenderiye gibi kıyı kentlerinin

الامريكي فان متراً واحداً فقط من الماء يمكن ان يؤدي الى غرق

Lem'in Ay'a iniş için yalnızca ekipman ve yakıta ihtiyacı olduğundan, küçük

نظرًا لأن الليم لا يحتاج إلا إلى المعدات والوقود للهبوط على سطح القمر ، فقد يكون صغيرًا

Şirketler yalnızca kârı en maksimize etmek ve hissedarları zengin etmek için var.

الهدف من الأعمال التجارية هو تحقيق أعلى قدر من الأرباح للمساهمين.

Yalnızca Davout'un Birinci Kolordusu 72.000 güçlüydü, Napolyon'un Austerlitz'deki tüm ordusu kadar büyüktü.

كان فيلق دافوت الأول وحده 72000 جندي ، بحجم جيش نابليون بأكمله في أوسترليتز.

Uğradı ve yalnızca Mareşal Ney, Eugène ve Poniatowski'nin hızlı müdahalesi ile kurtarıldı.

وتم إنقاذه فقط من خلال التدخل السريع للمارشال ناي ويوجين وبوناتوفسكي.

- Sadece kalbini izle.
- Sadece yüreğinin sesini dinle.
- Yalnızca yüreğinin sesine kulak ver.
- Sadece kalbinin sesini dinle.

- إتبع قلبك فحسب.
- اتبع قلبك فحسب.

"Esperanto: Avrupa veya Asya dili" denemesinde Claude Piron, Esperanto ve Çince arasındaki benzerliği gösterdi ve Esperanto'nun yalnızca Avrupa merkezli olduğunu ortaya koydu.

عرض كلاود بيرون في مقالته "الإسبرانتو: لغة أوروبية أم آسيوية" التشابهات بين الإسبرانتو والصينية، مميتًا بذلك فكرة كون الإسبرانتو أوروبيةً خالصةً.