Translation of "Trae" in Turkish

0.011 sec.

Examples of using "Trae" in a sentence and their turkish translations:

- Trae tu computadora.
- Trae tu ordenador.

- Bilgisayarınızı getirin.
- Bilgisayarını getir.

trae peligro.

...tehlike doğurur.

Trae vino.

Şarap getir.

Y trae soborno

ve rüşveti getiriyor

Trae la llave.

Anahtarı getir.

Trae mi sombrero.

Şapkamı getir.

Trae mi rifle.

Benim tüfeği alın.

- ¿Qué te trae por aquí?
- ¿Qué te trae hasta aquí?
- ¿Qué les trae por aquí?

- Seni buraya getiren nedir?
- Seni buraya hangi rüzgar attı?

Pero también trae peligro.

Ama tehlike de doğurur.

La noche trae alivio.

Gece herkes rahat bir nefes alıyor.

Trae a los depredadores.

Yırtıcılar ava çıkar.

¿Qué se trae él?

O ne işler çeviriyor?

Trae a Tom contigo.

- Tom'u yanında getir.
- Tom'u seninle getir.

Ejercitarse trae muchos beneficios.

Egzersizin birçok faydası var.

Trae a tus amigos.

Arkadaşlarını getir.

¡Trae aquí a Tomás!

Tom'u aşağıya getir.

- El nuevo año siempre trae esperanza.
- Un nuevo año siempre trae esperanza.

Yeni bir yıl hep umut getirir.

- Trae tu billetera.
- Trae tu cartera.
- Traiga su billetera.
- Traiga su cartera.

Cüzdanını getir.

Cada hora trae desafíos únicos.

...her saat ayrı bir zorluk çıkarır.

Trae un balde de manzanas.

Bir kova elma getir.

¿El dinero trae la felicidad?

Para mutluluk getirir mi?

¿Qué te trae hasta aquí?

Seni buraya getiren nedir?

El tiempo trae muchas cosas.

Gün birçok şeyi getirir.

La ignorancia no trae felicidad.

Cehalet mutluluk değildir.

¿Qué te trae por aquí?

Buraya ne getiriyorsun?

Trae algún spray de oso.

Biraz ayı spreyi getirin.

Y trae el regolito al domo

ve kubbe inşası için onunla regolit toplayan bir cihaz

¿Quién me trae fruta y té?

Kim bana meyve ve çay getirir?

¡Trae una pizza y una cerveza!

- Pizza ve bira getir!
- Pizzayla bira getir!
- Bir pizza ve bir bira getir!

Por favor, trae la llave maestra.

Lütfen ana anahtarı getir.

Trae tu taza a la cocina.

Fincanını mutfağa getir.

El dinero no siempre trae felicidad.

Para her zaman mutluluk getirmez.

María siempre trae su laptop consigo.

Mary dizüstü bilgisayarını her zaman yanında bulundurur.

Ella trae aros en las orejas.

O, kulaklarına küpe takar.

Trae un par de sillas más.

Bir çift sandalye daha getir.

Un espejo roto trae mala suerte.

Kırık bir ayna kötü şans getirir.

- Tom trae regalos cada vez que nos visita.
- Tom nos trae regalos siempre que nos visita.

Tom her ne zaman ziyarete gelse bize hediyeler getirir.

Pero una vida sin límites trae complicaciones.

Fakat sınırsız bir hayat yaşamanın bedeli de var.

La comida buena trae la buena salud.

İyi yiyecek iyi sağlık getirir.

Tom seguido trae el trabajo a casa.

Tom sık sık işini evine getirir.

Trae la gata, necesito levantar el auto.

Krikoyu getir. Arabayı kaldıracağım.

Y la conciencia que trae de nuestra precariedad.

sosyal olarak hoşa giden yollar bulmamız gerekiyor.

Trae un almuerzo para nuestro día de excursionismo.

Yürüyüş günümüz için bir öğle yemeği getir.

- ¡Trae pizza y cerveza!
- ¡Traé pizza y cerveza!

Pizza ve bira getir!

- Trae a tu amigo.
- Tráete a tu amigo.

Arkadaşını yanında getir.

El número 4 trae mala suerte en Japón.

Dört Japonya'da şanssız bir rakamdır.

- Trae todo tu dinero.
- Traigan todo su dinero.

Bütün paranı getir.

Cada vez que viene, ella nos trae regalos.

Her ne zaman gelse, o bize hediyeler getirir.

A John le trae sin cuidado su ropa.

John elbiseleri hakkında çok dikkatsiz.

- Trae mangos.
- Traed mangos.
- Traiga mangos.
- Traigan mangos.

Mango getir.

Y al final del día nos trae el material,

Gün sonunda topladığı materyalleri bize getiriyor,

Ahora... no hay duda. La oscuridad trae una oportunidad.

Artık... şüphe kalmadı. Karanlık, fırsat yaratır.

El atardecer trae un respiro del calor del día.

Güneşin batmasıyla yoğun sıcaktan bir nefes alıyorlar.

La mayoría de los diccionarios escolares no trae palabrotas.

Akademik sözlüklerin çoğunda küfür yer almaz.

Está lloviendo, así que por favor trae tu paraguas.

Yağmur yağıyor, bu nedenle lütfen şemsiyeni getir.

Y eso nos trae a la siguiente gran diferencia

Ve bu diğer büyük farka yol açar.

- ¡Traiga té inmediatamente!
- ¡Traigan té inmediatamente!
- ¡Trae té inmediatamente!

Hemen çay getir!

- Decir eso da mala suerte.
- Decir eso trae mala suerte.

Onu söylemek uğursuzluk getirir.

- ¿Qué se trae ahora?
- ¿Qué trama ahora?
- ¿Qué pretende ahora?

O, şimdi ne iş yapıyor?

Algunas personas creen que el número trece trae mala suerte.

Bazı insanlar on üç sayısının kötü şans getirdiğine inanırlar.

- ¡Trae tu carnet de estudiante!
- ¡Tráete el carnet de estudiante!

Öğrenci kimliğini getir.

Él siempre que nos visita trae algunos regalos para los niños.

O, çocuklarım için bazı hediyeler getirmeden asla bizi ziyaret etmez.

- Tom no trae mucho efectivo.
- Tom no anda con mucho efectivo.

Tom çok miktarda nakit taşımaz.

¡Guau! Esto me trae recuerdos. Es la foto de cuando tenía cinco años.

Vay, bu, anıları geri getiriyor. Bu, ben beş yaşındaykenki bir resim.

...lo cual nos trae de vuelta a la reciente toma de poder de Maduro.

... bu da bizi Maduro'nun son günlerdeki güç kaynağına götürüyor.

En las llanuras abiertas, cada noche trae un desafío diferente. La sabana africana se oscurece.

Açık düzlüklerde her gece farklı bir mücadele verilir. Afrika Savanı kararıyor.

- Trae el libro.
- Consigue el libro.
- Recoge el libro.
- Traiga el libro.
- Recoja el libro.

Kitabı al.

- Trae a los otros, por favor.
- Traiga a los otros, por favor.
- Traigan a los otros, por favor.

Lütfen diğerlerini getir.

- Esta canción me recuerda a alguien.
- Esta canción me hace pensar en alguien.
- Esta canción me trae recuerdos de alguien.

- Bu şarkı bana birini hatırlatıyor.
- Bu şarkı bana birisini hatırlatıyor.