Translation of "Tenías" in Turkish

0.015 sec.

Examples of using "Tenías" in a sentence and their turkish translations:

¿Tenías miedo?

Korktun mu?

Tenías miedo.

Sen korkmuştun.

¿Tenías arroz?

Pirincin var mıydı?

Tú tenías razón.

Sen haklıydın.

Me tenías preocupado.

Beni korkuttun.

Tenías razón antes.

Hemen öndeydin.

¿No tenías reservación?

Bir rezervasyonun yok muydu?

¿Tenías un abogado?

Bir avukatın var mıydı?

Tenías razón, Tom.

Sen haklıydın, Tom.

Tenías un gato.

Senin bir kedin vardı.

¿Cuántos relojes tenías?

Kaç tane saatin vardı?

Tenías que estudiar inglés.

İngilizce çalışman gerekiyordu.

Pensé que tenías hambre.

Aç olduğunu düşündüm.

¡Sabía que tenías novia!

Senin bir kız arkadaşın olduğunu biliyordum!

¿Cuántos años tenías entonces?

O zaman kaç yaşındaydın?

Supongo que tenías razón.

- Sanırım haklıydın.
- Sanırım haklıydınız.

Tenías toda la razón.

Tamamen haklıydın.

Parece que tenías razón.

Sen haklıydın gibi görünüyor.

Tenías que habérmelo dicho.

- Bana söylemeliydin.
- Bana anlatmalıydın.

Tenías razón al preocuparte.

Endişe etmekte haklıydın.

Después de todo, tenías razón.

- Beklenenin tersine sen haklıydın.
- Sonuç olarak sen haklıydın.

No sabía que tenías novio.

Bir erkek arkadaşın olduğunu bilmiyordum.

Pensé que no tenías dinero.

Hiç paran olmadığını düşündüm.

Yo creía que tenías razón.

Haklı olduğunu düşünüyordum.

No sabía que tenías compañía.

Şirket sahibi olduğunu bilmiyordum.

Tenías miedo a morir, ¿verdad?

Ölmekten korktun, değil mi?

No tenías para qué venir.

Gelmene gerek yoktu.

Soñé que tenías un accidente.

Rüyamda kaza yapıyordun.

No sabía que tenías alergias.

Alerjin olduğunu bilmiyordum.

No sabía que tenías niños.

Çocukların olduğunu bilmiyordum.

No tenías que hacer esto.

- Bunu yapmak zorunda değildin.
- Bunu yapmak zorunda değilsiniz.

No tenías que hacer eso.

Onu yapmak zorunda değildin.

Pensé que tenías todas las respuestas.

Tüm cevapları aldığını sanıyordum.

Pensé que ya tenías un empleo.

Senin zaten bir işin olduğunu düşündüm.

Pensé que tenías planes con Tom.

Tom'la ilgili planların olduğunu sanıyordum.

No tenías que tomar un taxi.

Bir taksiye binmene gerek yoktu.

No tenías que venirte tan pronto.

O kadar erken boşalmak zorunda değildin.

No sabía que tenías un perro.

Bir köpeğinin olduğunu bilmiyordum.

No sabía que tenías una serpiente.

Bir yılanın olduğunu bilmiyordum.

Tenías una semana para terminar esto.

Bunu bitirmek için bir haftan vardı.

¿Qué edad tenías cuando hiciste eso?

Onu yaptığında kaç yaşındaydın?

¡Qué! ¿Tenías burros en tu escuela?

Ne! Senin okulunda eşeklerin mi vardı?

Habías dicho que no tenías tiempo.

Vaktinin olmadığını söylemiştin.

Hiciste lo que tenías que hacer.

Yapmak zorunda olduğun şeyi yaptın.

Él me dijo que tenías razón.

O, bana senin haklı olduğunu söyledi.

Pensé que dijiste que tenías un perro.

Bir köpeğin olduğunu söylediğini düşündüm.

Creía que tenías un acuerdo con Tom.

Tom'la bir anlaşman olduğunu sanıyordum.

Tenías razón, ya no vive en Río.

Haklıydın, o Rio'da yaşamıyor.

No tenías para qué decirme todo eso.

Onu bana söylemene gerek yoktu.

Pensé que tenías una cita con Tom.

Tom'la bir randevun olduğunu düşündüm.

Nunca me dijiste que tenías una hermana.

Bir kız kardeşin olduğunu bana hiç söylemedin.

- También tenías razón.
- Ustedes tenían razón, también.

Sen de haklıydın.

- Deberías habérmelo dicho.
- Tenías que habérmelo dicho.

Bana söylemeliydin.

No tenías que haber revelado el secreto.

Sırrı açıklamamalıydın.

Al parecer no tenías que hacer eso.

Görünüyor ki onu yapmana gerek yokmuş.

No tenías que venir a la oficina hoy.

Bugün büroya gelmek zorunda değildin.

Dí por hecho que tenías presente el peligro.

Tehlikenin farkında olduğuna kesin gözüyle baktım.

Cuando tenías dos años, sabías contar hasta diez.

İki yaşındayken, ona kadar sayılabilirdin.

¿Qué edad tenías cuando se divorciaron tus padres?

Ebeveynlerin boşandığında kaç yaşındaydın?

¿Qué edad tenías tú cuando murió tu padre?

- Baban öldüğünde sen kaç yaşındaydın?
- Baban öldüğü zaman kaç yaşındaydın?
- Baban öldüğünde kaç yaşındaydın?

Cuando tenías dos años, podías contar hasta diez.

İki yaşındayken ona kadar sayabiliyordun.

¿Por qué pensabas que tenías que hacer eso?

Neden onu yapmak zorunda olduğunu düşündün?

Tú podías contar hasta diez cuando tenías dos años.

Sen iki yaşındayken ona kadar sayamazdın.

Así es. En ese entonces, tú tenías tres meses.

Evet öyle. Sen o zaman üç aylıktın.

Cuando tenías dos años, ya podías contar hasta diez.

Sen iki yaşındayken zaten on'a kadar sayabiliyordun.

¿Qué edad tenías cuando te enamoraste por primera vez?

İlk kez aşık olduğunda kaç yaşındaydın?

Tenías que haber asistido a la reunión de hoy.

Bugünkü toplantıya katılmalıydın.

¿Qué te hizo pensar que tenías que hacer eso?

Sana onu yapmak zorunda olduğunu düşündüren nedir?

- Mejor me hubieras contado la historia entera.
- Tenías que haberme contado la historia completa.
- Me tenías que haber contado la historia completa.

Bütün hikayeyi bana anlatsan iyi olur.

¿Qué edad tenías cuando aprendiste a atarte solo los zapatos?

Kendi ayakkabılarını bağlamayı öğrendiğinde kaç yaşındaydın?

- ¿Por qué estabas tan preocupado?
- ¿Por qué tenías tanta curiosidad?

Neden bu kadar merak ettin?

Me dijiste que tenías 30 años, y yo te creí.

Sen otuz yaşında olduğunu söyledin ve ben sana inandım.

¿Tenías que compartir una pieza con tus hermanos o hermanas?

Erkek ya da kız kardeşlerinle bir yatak odasını paylaşmak zorunda kaldın mı?

- Tenían tiempo de sobra.
- Tenías tiempo de sobra.
- Tuviste tiempo sobrado.

Çok zamanın vardı.

- No sabía que tenías un gato.
- No sabía que tenían un gato.

Bir kedin olduğunu bilmiyordum.

Vi que tenías la luz encendida y supe que todavía estabas despierto.

Işığının açık olduğunu gördüm ve hâlâ uyanık olduğunu biliyordum.

- Le dije a Tom que tenías frío. Dijo que subiría la calefacción.
- Le dije a Tom que teníais frío. Dijo que subiría la calefacción.

Ben Tom'a üşüdüğünü söyledim. O ısıyı açacağını söyledi.