Translation of "Premio" in Turkish

0.013 sec.

Examples of using "Premio" in a sentence and their turkish translations:

- Te mereces el premio.
- Os merecéis el premio.

Ödülü hak ediyorsun.

- Le tocó el premio.
- Él se llevó el premio.
- El premio fue para él.

Ödül ona gitti.

- Ganó el primer premio.
- Él obtuvo el primer premio.

O, birincilik ödülü aldı.

- Yo también gané un premio.
- Yo también recibí un premio.

Ben de bir ödül kazandım.

- Este número lleva premio.
- Este número ha ganado un premio.

Bu sayı bir ödül kazandı.

Él merece el premio.

- Ödülü hak ediyor.
- O ödülü hak ediyor.

Le tocó el premio.

O ödülü aldı.

¿Cuál es mi premio?

Ödülüm ne?

Ellos recibieron el premio.

Onlar ödül aldı.

Ella aspira al premio.

O, ödül kazanmaya eğilimlidir.

Tom merece el premio.

Tom ödülü hak ediyor.

Tom ganó un premio.

Tom bir ödül kazandı.

He ganado el primer premio.

Birincilik ödülünü kazandım.

Tom nunca obtuvo un premio.

Tom hiç ödül almadı.

Elena ha ganado el premio.

Helen, ödülü kazandı.

Logré ganar el primer premio.

Birincilik ödülünü kazanabildim.

Once estudiantes recibieron el premio.

- On bir öğrenci mükafat aldı.
- On bir öğrenci ödülü aldı

Tomás ganó el premio Nobel.

Tom bir Nobel ödülü kazandı.

María ganó el premio Nobel.

Mary bir Nobel ödülü kazandı.

Me honra recibir este premio.

Bu ödüle layık olmaktan onur duyuyorum.

Él obtuvo el primer premio.

O birincilik ödülünü aldı.

- Diez equipos compitieron por conseguir el premio.
- Diez equipos compitieron por el premio.

On takım ödül için yarıştı.

Madre Teresa recibió el premio Nobel.

Rahibe Teresa'ya Nobel ödülü verildi.

Tom esperaba ganar el primer premio.

Tom'un umudu birincilik ödülünü kazanmaktı.

Ganó el premio la semana pasada.

O, geçen hafta ödül kazandı.

¡El premio debería ser para mí!

Ödül benim olmalı!

Varios equipos se disputan el premio.

Birkaç takım ödül için yarışıyor.

- Me sorprende mucho que recibieras el premio.
- Estoy muy sorprendido de que te dieran el premio.

Ödülü almana çok şaşırdım.

Mi sueño es ganar un premio Nobel.

Nobel Ödülünü kazanmak benim hayalim.

No le darán el premio a ella.

Ödül ona verilmeyecek.

Está lejos de ganar el primer premio.

O, birincilik ödülünü kazanmaktan uzak.

Presumía de haber ganado el primer premio.

O, birincilik ödülünü kazanmakla övündü.

Él trabajó duro para obtener el premio.

O, ödül almak için çok çalıştı.

Estoy sorprendido de que ganaras el premio.

Ödülü kazanmana şaşırdım.

Él es apto para recibir el premio.

Ödül almaya hak kazandı.

Por ganar la competición recibió un premio.

O, yarışmayı kazandığı için bir ödül aldı.

Nunca soñé que ganaría el primer premio.

Birincilik ödülünü kazanacağımı hiçbir zaman hayal etmedim.

El premio será para el mejor estudiante.

Ödül en iyi öğrenciye verilecek.

Cada uno de ellos recibió un premio.

Onların her birine bir ödül verildi.

No hay premio Nobel de las matemáticas.

Matematikte Nobel ödülü yok.

¿Leíste el libro que ganó el premio?

Ödülü kazanan kitabı okudunuz mu?

Tom ganó el premio Nobel de física.

Tom, fizikte Nobel Ödülü'nü kazandı

- Quien sea que gane la carrera, recibirá el premio.
- Quienquiera que gane la carrera obtendrá el premio.

Yarışı kim kazanırsa ödülü alacak.

En realidad una película que merece cada premio

aslında her ödülü hak eden bir film

Es impresionante; te debieron haber dado el premio.

Şaşırtıcı; ödülü kazanmalıydın.

Para mi sorpresa, él se ganó el premio.

Benim için sürpriz oldu, o, ödülü kazandı.

La escuela le otorgó un premio a Mary.

Okul Mary'yi bir ödülle ödüllendirdi.

Tom obtuvo el primer premio, ¿no es así?

Tom birincilik ödülünü aldı, değil mi?

Él se jactó de haber ganado el premio.

Ödülü aldığı için övündü.

Él lo intentó todo para conseguir ese premio.

Ödül almak için elinden gelen her şeyi yaptı.

A él se le otorgó un premio especial.

O, özel bir ödülle ödüllendirildi.

Ellos compitieron unos con otros por el premio.

Onlar ödül için birbiriyle yarıştılar.

Tal como se esperaba, él ganó el premio.

Beklenildiği gibi, ödülü kazandı.

Es verdad que ha ganado el primer premio.

Onun birincilik ödülünü kazandığı doğrudur.

Para nuestra sorpresa, él ganó el gran premio.

Bizim için sürpriz oldu, o büyük ödülü kazandı.

No ganó el premio, pero le anduvo cerca.

O, ödülü kazanmadı, ama ona çok yaklaştı.

- Él ganó el primer premio en el torneo de ajedrez.
- Él ganó el primer premio del torneo de ajedrez.

O, satranç turnuvasında birincilik ödülü aldı.

Cada una de las tres muchachas recibieron un premio.

Üç kızdan her biri bir ödül aldı.

Ella tiene una buena oportunidad de ganar el premio.

Onun ödülü kazanma şansı var.

¿Cuándo fue la última vez que ganaste un premio?

En son ne zaman bir ödül kazandın?

Además, después publicaremos el premio del "empleado del mes '.

Ayrıca, bilahare 'ayın elemanı' ödülünü de takdim edeceğiz.

Once estudiantes mujeres han recibido el premio desde 1990.

- 1990'dan beri, on bir bayan öğrenci ödülü aldı.
- 1990'dan beri on bir kız öğrenci ödül aldı.

Cada uno de los tres niños recibió un premio.

Üç çocuğun her biri bir ödül aldı.

Él ganó un premio en el concurso de ortografía.

O, yazım yarışmasında bir ödül kazandı.

Y pensando que ya perdí mi premio de Madre Teresa.

Mother Theresa ödülüme veda ediyordum.

Un cazador agresivo con sus ojos puestos en el premio.

Koca gözlerini hedefinden ayırmayan saldırgan bir avcı.

Y ganó el Premio Nobel en física en los 70,

70'li yıllarda Fizik alanında Nobel Ödülü aldı

¿Cuál ganará el premio? No todos los animales son iguales.

Ödülü kim kazanacak? Her hayvan eşit doğmaz.

El arquitecto se jactó de haber recibido un premio prestigioso.

Mimar prestijli bir ödül almış olduğuyla övündü.

El genial hombre recibió el prestigioso premio por primera vez.

Zeki adam ilk kez prestij ödülü aldı.

Cada uno de los tres niños se ganó un premio.

Üç çocuktan her biri bir ödül aldı.

No gané pero al menos me dieron un premio de consolación.

Kazanamadım ama en azından bir teselli ödülü aldım.

Máire se casó con el hombre que obtuvo el primer premio.

Máire birincilik ödülü alan adamla evlendi.

Y luego, los mileniales --los de la generación "todos reciben un premio"--

Ve de Y jenerasyonu -- ''herkes bir kurdele alır'' jenerasyonu --

Pero hasta ese día, este premio siempre fue otorgado a los jóvenes.

fakat o güne kadar bu ödül daim bu ödül jönlere veriliyordu

En 1979, la Madre Teresa recibió el premio Nobel de la paz.

1979'da Rahibe Teresa Nobel Barış Ödülü'nü kazandı.

Martin Luther King recibió el Premio Nobel de la Paz en 1964.

Martin Luther King 1964 yılında Nobel Barış Ödülü'nü kazandı.

Marie y su marido recibieron el Premio Nobel de Física en 1903.

Mary ve kocası 1903 yılında Nobel Fizik Ödülü'nü aldılar.

Él obtuvo el primer premio en la carrera de los cien metros.

O bir 100 metre yarışında birincilik ödülünü aldı.

La primera mujer africana que recibió el Premio de Nobel de la Paz,

ve Nobel Barış ödülünü alan ilk Afrikalı kadın

Tom soñó que había ganado el concurso, pero que su premio había sido robado.

Tom yarışmayı kazandığını hayal etti fakat onun ödülü çalındı.

- Fue Janet quien ganó el primer lugar.
- Fue Janet quien ganó el primer premio.

Birincilik ödülünü kazanan Janet'ti.

Kemal Sunal recibió el premio al mejor actor en el festival de cine de Antalya

Antalya film festivaldinde Kemal Sunal en iyi erkek oyuncu ödülünü almıştı

Gracias a sus propios esfuerzos y algo de suerte, ganó el primer premio en el concurso.

Kendi çabaları ve biraz şans sayesinde, o, yarışmada birincilik ödülünü kazandı.