Translation of "Lleva" in Turkish

0.012 sec.

Examples of using "Lleva" in a sentence and their turkish translations:

- Lleva gafas.
- Él lleva gafas.

O gözlük takıyor.

- Ella lleva medias.
- Ella lleva pantis.

O külotlu çorap giyiyor.

Lleva esto.

Bunu taşıyın.

- No lleva sombrero.
- Él no lleva sombrero.

O bir şapka takmıyor.

- Lleva gafas.
- Él está usando lentes.
- Él lleva gafas.
- Él lleva puesto lentes.

O gözlük takıyor.

- Lleva el cabello suelto.
- Lleva el pelo suelto.

O saçlarını açar.

- Lleva tres semanas enfermo.
- Lleva tres semanas enferma.

Üç haftadır hasta.

Tom lleva tirantes.

Tom jartiyer giyiyor.

Lleva ropa abrigada.

Sıcak giysiler giyin.

Lleva algunas servilletas.

Yanınıza birkaç peçete alın.

No lleva sombrero.

O bir şapka giymiyor.

Lleva mucho maquillaje.

O, çok makyaj yapar.

Él lleva sombrero.

O bir şapka takıyor.

Él lleva guantes.

- Eldiven giyiyor.
- Eldiven giymiş.
- Eldiven takmış.
- Elinde eldiven var.

Él lleva chismes.

O fıkralar anlatır.

Tom lleva peluca.

Tom bir peruk takıyor.

Siempre lleva corbata.

Her zaman kravat takar.

- Tom lleva gafas.
- Tom lleva lentes.
- Tom usa lentes.

Tom gözlük takıyor.

- Esto toma su tiempo.
- Esto lleva su tiempo.
- Esto lleva tiempo.
- Toma tiempo.
- Lleva tiempo.

Bu zaman alır.

- Él lleva gafas.
- Él usa lentes.
- Él lleva puesto lentes.

O gözlük takar.

Veamos a dónde lleva.

Bakalım bu nereye çıkıyor.

Sanar también lleva tiempo.

İyileşme de ayrıca zaman alıyor.

Siempre lleva gafas oscuras.

O her zaman siyah gözlük takar.

Él lleva gafas gruesas.

O, kalın gözlük takar.

El hombre lleva gafas.

Adam gözlük takıyor.

¿Tom siempre lleva pistola?

Tom her zaman bir silah taşır mı?

María lleva una sandía.

Mary bir karpuz taşıyor.

Tom lleva la delantera.

Tom önde.

¿Qué lleva puesto Tom?

Tom ne giyiyor?

Lleva zapatos de tacón.

O yüksek topuklu giyiyor.

No lleva mucho tiempo.

Uzun sürmez.

María lleva abundante maquillaje.

Mary çok makyaj yapıyor.

Lleva una falda escocesa.

- O bir kilt giyiyor.
- O bir İskoç eteği giyiyor.

Lleva un sombrero negro.

O siyah bir şapka takıyor.

¿Qué lleva este guiso?

Bu güveçte ne var?

¿Cuántos años lleva casado?

- Ne kadar süredir evlisin?
- Kaç yıllık evlisiniz?

Lleva adentro a Tom.

Tom'u içeri götür.

¿Lleva usted los boletos?

Biletlerin var mı?

Lleva diez horas durmiendo.

O, şimdi on saattir uyuyor.

Él lleva un diario.

O bir günlük tutar.

Tom lleva calcetines blancos.

Tom beyaz çorap giyiyor.

¿Cuánto tiempo lleva vomitando?

Ne kadar zamandır kusuyorsunuz?

- Lleva un traje azul claro.
- Ella lleva un traje azul claro.

O açık mavi bir takım elbise giyiyor.

- Se lleva bien con él.
- Ella se lleva bien con él.

O, onunla iyi geçinir.

- Esta habitación lleva vacía mucho tiempo.
- El cuarto lleva mucho tiempo vacío.

Oda uzun süredir boş.

- Mi esposa lleva un vestido azul.
- Mi mujer lleva un vestido azul.

Karım mavi bir elbise giyiyor.

- Ella lleva puesto un valioso anillo.
- Ella lleva puesto un anillo valioso.

O, değerli bir yüzük takıyor.

- Lleva dos años casado con ella.
- Lleva dos años casada con él.

Onunla iki yıldır evli.

En realidad lleva este virus

bu virüsü taşır aslında

Hiromi lleva un vestido nuevo.

Hiromi yeni bir elbise giyiyor.

Tom me lleva dos años.

Tom benden iki yıl kıdemlidir.

Él lleva esperando una hora.

O, bir saattir bekliyor.

Ella lleva gafas de sol.

O güneş gözlüğü takıyor.

Ella lleva un lindo sombrero.

O güzel bir şapka takıyor.

Tom lleva puesto su abrigo.

Tom ceketini giyiyor.

Lleva a Tom a casa.

Tom'u eve götür.

Tom lleva enfermo mucho tiempo.

Tom uzun süredir hasta.

Mary lleva sombra de ojos.

Mary göz farı sürüyor.

Él siempre lleva ropa oscura.

O her zaman koyu giysiler giyer.

Él lleva calcetines y zapatos.

O, çorap ve ayakkabı giyer.

La mujer alta lleva vaqueros.

Uzun kadın kot pantolon giyiyor.

¿Cuánto dinero lleva usted encima?

Yanınızda kaç para var?

Este árbol lleva frutos desagradables.

Bu ağaç tatsız meyveler taşıyor.

Lleva enfermo desde el domingo.

O, Pazar gününden beri hastadır.

Mary lleva 36 semanas embarazada.

Mary 36 haftalık hamile.

Ella lleva puesto un broche.

O bir broş takıyor.

¿Lleva coche-cama este tren?

Bu trenin bir yataklı vagonu var mı?

Lleva muy bien sus negocios.

O işini çok iyi yönetir.

Tom lleva tres horas esperando.

Tom şu anda üç saattir beklemektedir.

Lleva a Tom a nadar.

Tom'u yüzmeye götür.

La casa lleva años abandonada.

Evin yıllardır boş bulunuyor.

Este camino lleva al parque.

Bu yol parka gider.

¿A dónde lleva esta calle?

Bu cadde nereye götürür?

Mary rara vez lleva vestido.

Mary nadiren elbise giyer.

¿Quién lleva la camiseta azul?

Mavi tişörtü kim giyiyor?

¿Quién lleva gafas de sol?

Kim güneş gözlüğü takıyor?

¡Lleva el coche al garaje!

Arabayı garaja getir.

Toda la gente lleva abanicos.

Tüm insanlar yelpaze taşıyorlar.

Toda la gente lleva paraguas.

Tüm insanlar şemsiye taşıyorlar.

Él lleva muerto cinco años.

O beş yıldır ölüdür.

Lleva meses buscando un trabajo.

Aylardır iş arıyor.

- Ella lleva diez años casada con él.
- Él lleva diez años casado con él.
- Él lleva diez años casado con ella.

O on yıldır onunla evli.

- ¿Sabes qué calle lleva a mi casa?
- ¿Sabe qué calle lleva a mi casa?

Hangi yolun evime götürdüğünü biliyor musun?

lleva trabajo, y hacer la tarea.

çaba ve ödev ister.

Ahora lleva tres años en remisión

Annem şimdi remisyonunun üçüncü yılında.

Lleva algo colgado en una cuerda.

Altındaki uzun halatın ucunda bir şey var.

Eso lo lleva a otro nivel.

Bu, onu farklı bir seviyeye taşıyor.

May lleva un año en Japón.

May bir yıldır Japonya'dadır.

¿Qué tren nos lleva a Kamakura?

Hangi tren bizi Kamakura'ya götürür?

Takeshi lleva un diario en inglés.

Takeshi İngilizce bir günlük tutar.

Este camino lleva a la estación.

Bu yol istasyona götürür.

La actriz siempre lleva joyas caras.

Aktris her zaman pahalı mücevherler takıyor.

Lleva al niño a la cama.

Çocuğu yatır.

Lleva dos años casada con él.

Onunla iki yıldır evli.