Examples of using "Pone" in a sentence and their turkish translations:
O beni sinirlendiriyor.
Bu daha da kötüleşiyor.
- Daha iyi olur.
- İyileşiyor.
- İyileşir.
- Düzelir.
Bu beni hasta ediyor.
mesela,
Gürültü sinirlerimi bozuyor.
O, beni sinirlendiriyor.
Güneş batmak üzeredir.
O, asla pantolon giymez.
- Tom her zaman prezervatif kullanır.
- Tom her zaman kondom kullanır.
Bir sinek kaç tane yumurta yumurtlar?
O bronzlaşmaz.
Bu kalabalık beni endişelendiriyor.
Bu istasyon güzel müzikler çalıyor.
Bu beni deli ediyor.
Güneş batıdan batar.
Tamam, burada çok sıklaşıyor
İşte mesele burada ilginçleşiyor.
Tom genellikle şapka takmaz.
Kamuda konuşmak beni geriyor.
O makyaj yaparken bir sürü ruj sürer.
İşçiliğine emek veriyor.
Güneş her zaman batıdan batar.
Süt kolayca ekşir.
Güneş kışın erken batar.
Onun konuşma tarzı benim sinirlerimi bozuyor.
Siyah bir tavuk bile beyaz yumurtalar yumurtlar.
Bu iş canımı sıkıyor.
Bu tavuk her hafta kaç tane yumurta yumurtluyor?
Beni sinirlendiren bu.
Sessizlik bazı insanları sinirli yapar.
Tom her zaman yüzerken gözlük takar.
Vay canına, kayanın burası çok kayganmış.
Şu sıralardaki deprem sıklığı bizi endişelendiriyor.
Onun züppe tavrı sinirimi bozuyor.
Tom Mary'nin çok fazla makyaj yaptığını düşünüyor.
O surat asıyorsa, bu sinirli olduğundan dolayıdır.
Ben onu duyduğuma üzüldüm.
O, her zaman onun yanında yer alır.
Onun boş gururu cumhuriyeti tehlikeye attı.
Tom kahvesine nadiren şeker koyar.
Tom siyah gömleğini nadiren giyer.
Somon balığı yumurtalarını tatlı suya bırakır.
Tom özel ortamlarda sadece takım elbise giyer.
Ancak bu kadar oluyor çocuklar.
Evet, suyum bu kadar azalmışken oraya gidecek olmak beni geriyor.
posasını ve çekirdeğini havada yere bırakır
Yağmur yağmaya başlar diye yanına bir şemsiye al.
Bu şarkı beni mutlu ediyor.
Tom, Mary çevresinde iken her zaman sinirlenir.
Hava biraz soğursa umursamam.
Bir arkadaş için uzun süre beklemek beni sinirlendirir.
Mary hiçbir zaman küpe takmaz.
Elimi bir deliğe sokarken her zaman biraz gerilirim.
ölmesi ve ayrışması
Hazır olduğunu göstermek için yüzü beyaza dönüyor.
Hava ısındıkça güçsüzleştiğimi hissediyorum.
Seni o kadar üzen nedir?
Mektubu onun gelecek Pazar geleceğini söylüyor.
Mary benden utanıyor, bu da beni üzüyor.
Bu tam bir karmaşa ve benim sinirime dokunuyor.
Oğlum bir otobüs sürdüğünde her zaman hastalanır.
Bu soğuk hava benim tüylerimi ürpertiyor.
O hiç sorgulamadı.
John mesleğini ailesinden daha önde tutar.
Tom kahvesine çok fazla şeker ve krema koyar.
Güneş doğudan doğar ve batıdan batar.
sistemin yeniden üretme kapasitesini riske atmış olurdunuz.
Vücudunu kaya gibi görünen tuhaf bir pozisyona sokuyor.
Mayumi sağlıklı bir kişidir. O neredeyse hiç hastalanmaz.
Onun kendini beğenmiş tavrı beni deli ediyor.
Cusco insanları Keçua dilini konuştuğumuz zaman mutlu olurlar.
Tam sahneye gitmeden önce, Tom her zaman sinirlenir.
Tom neredeyse yediği her şeye tuz atar.
Somon nehre gider ve yumurtalarını kuma yumurtlar.
Bu kutuya çok fala ağırlık yüklersen patlar.
Tom herkesin önünde konuşmak zorunda olduğunda sinirlenir.
Tom, Cumalar hariç, çalışmak için her zaman kravat takar.
Tom'un ete koyduğu tek baharat biberdir.
Burada insanlar şehrin tersine döneceğini bilerek,
Kahvaltı için masayı hazırlar.
Tom asla hasta gibi görünmüyor.
Bu kitap nerede?
O her gün papyon takıyor.
Tom her zaman kendine öncelik tanır.
Bu durum NATO'nun, hatta Dünya Ticaret Örgütü'nün bile varlığını sorgulamaya açık hale getirdi.
Tom pijama giymez. O çıplak uyur.
Sebzeleri yeme yerine, o, onları bir doğrayıcıya koyar ve onları içer.
Tom kimsenin kapılarını kilitlemediği küçük bir kasabada yaşıyor.
Tom pijama giymez. O çıplak uyur.
Hava soğudukça... ...şehirlerimizi ziyaret eden yaratıklar iyice tuhaflaşır.
Güneş kışın daha erken batar.
Sanırım küçük sesleri fark ediyor, ışıkları görüyor, pencereden televizyona bakıyor, böyle şeylere dikkat ediyor.