Translation of "Pez" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "Pez" in a sentence and their turkish translations:

- Eso es un pez.
- Es un pez.

- Bu bir balık.
- O bir balık.
- Bu bir balıktır.

- ¿El pez está vivo todavía?
- ¿Sigue vivo el pez?
- ¿Este pez sigue vivo?
- ¿Este pez está vivo todavía?

Balık hâlâ canlı mı?

- ¿Sigue vivo el pez?
- ¿Este pez sigue vivo?
- ¿Este pez está vivo todavía?

Bu balık hâlâ canlı mı?

- Casi cojo el pez.
- Casi capturo el pez.

Neredeyse hiç balık yakalamadım.

- El pez puede nadar.
- El pez sabe nadar.

Balık yüzebilir.

Hay un pez.

Bir balık var.

Quiero un pez.

- Ben bir balık isterim.
- Bir balık istiyorum.

Comimos pez espada.

Kılıç balığı yedik.

¡Atrapé un pez!

Bir balık tuttum!

- No es un pez.
- Esto no es un pez.

Bu bir balık değil.

Como este pez linterna.

tıpkı bu fener balığı gibi.

Un pez puede nadar.

Bir balık yüzebilir.

Eso es un pez.

O bir balık.

Aquello es un pez.

Şu bir balık.

El pez huele mal.

Balık kötü kokuyor.

No es un pez.

- Bir balık değil.
- O, balık değil.

Esto es un pez.

Bu bir balıktır.

Este pez es grande.

Bu balık büyüktür.

- El gato está mirando el pez.
- El gato observa al pez.

Kedi balığı izliyor.

Tom solía beber como pez.

Tom eskiden çok fazla içerdi.

¿Este pez está vivo todavía?

Bu balık hâlâ canlı mı?

Tom bebe como un pez.

- Tom çok içki içer.
- Tom sünger gibi içer.

Eso no es un pez.

O bir balık değil.

Aquello no es un pez.

Şu bir balık değil.

Un pez fuera del agua.

Sudan çıkmış balık.

El pez dorado está vivo.

Akvaryum balığı canlı.

El pez se quiere escapar.

Balık kaçmak istiyor.

Atrapé un gran pez ayer.

Dün büyük bir balık yakaladım.

Tom atrapó un pez grande.

Tom büyük bir balık yakaladı.

- Estoy dándole de comer al pez dorado.
- Le doy de comer al pez dorado.

Akvaryum balığı besliyorum.

- El pez grande se come al chico.
- El pez grande se come al pequeño.

Büyük balık, küçük balığı yer.

Bien, quieren que atrapemos un pez.

Tamam, zıpkınla balık avlamak istiyorsunuz.

Un pez saltó fuera del agua.

Bir balık suyun dışına fırladı.

El anciano atrapó un pez grande.

Yaşlı adam büyük bir balık yakaladı.

Mi hermano pescó un pez grande.

Erkek kardeşim büyük bir balık yakaladı.

El gato está observando al pez.

Kedi, balığa bakıyor.

¿Has atrapado un pez alguna vez?

Hiç balık yakaladın mı?

¿Qué tipo de pez es ese?

O ne tür bir balık?

El niño cogió un pez grande.

Çocuk, büyük bir balık yakaladı.

- Es un pez.
- Es un pescado.

- Bu bir balık.
- O bir balık.

Esa nube tiene forma de pez.

Şu bulut balık şeklinde.

Ese pez es de agua dulce.

O balık tatlı suda yaşar.

El pez está en agua clara.

Balık temiz sudadır.

¿Habías visto alguna vez este pez?

Hiç balık gördün mü?

¿De qué color es este pez?

Bu balığın rengi nedir?

Este es el pez que pescó.

- Bu onun yakaladığı balıktır.
- Bu balığı yakaladı.

¿Cogiste algún pez en el río?

Nehirde hiç balık yakaladın mı?

Tom puede nadar como un pez.

Tom balık gibi yüzebilir.

El pez sin atrapar siempre es grande.

Kaçan balık büyük olur.

- Eso es un pez.
- Es un pescado.

Bir balık var.

Más vale pez pequeño que plato vacío.

Küçük bir balık boş bir tabaktan daha iyidir.

¿Cómo se llama este pez en inglés?

İngilizcede bu balığa ne denilir?

El tiburón está persiguiendo el pez payaso.

Köpekbalığı, palyaço balığını kovalıyor.

El pez vivo nada bajo el agua.

Canlı balık suyun altında yüzer.

El pez vivo nada en el agua.

Canlı balık suyun altında yüzer.

El pez está escondido bajo las rocas.

Balık kayaların altında saklanıyor.

El pez que pescó ayer sigue vivo.

Onun dün yakaladığı balık hâlâ canlı.

Este pez vive en aguas poco profundas.

Bu balık türü sığ sularda yaşar.

El pez grande se come al pequeño.

Büyük balık, küçük balığı yer.

Vimos a un pez salpicando en el agua.

Balığın suda su sıçrattığını gördük.

Tengo la memoria de un pez de colores.

Japon balığı gibi hafızam var.

Preferiría ser un pájaro a ser un pez.

Bir balık olmaktansa bir kuş olmayı yeğlerim.

El pez ha dejado de vivir en este río.

Balık bu nehirde yaşamayı bıraktı.

Tengo varias mordidas, pero no pude atrapar un pez.

Birkaç ısırık geldi, ama bir balık yakalayamadım.

La ballena no es un pez, sino un mamífero.

Balina balık değil memelidir.

Tom se sentía como un pez fuera del agua.

Tom sudan çıkmış balık gibi hissetti.

No puedo vivir en el agua. No soy un pez.

Ben suda yaşayamam. Ben balık değilim.

- Tom bebe como un pez.
- Tom bebe como una esponja.

- Tom çok içki içer.
- Tom sünger gibi içer.

¿Cuál es la diferencia entre un piano y un pez?

Bir piyano ve bir balık arasındaki fark nedir?

Hasta entonces no había visto nunca ese tipo de pez.

O zaman kadar o tür bir balık hiç görmemiştim.

No soy un pez de verdad, sólo soy un peluche.

Ben gerçek bir balık değilim, ben sadece basit bir peluşum.

Tom podía nadar como un pez antes de cumplir ocho.

Tom sekiz yaşından önce bir balık gibi yüzebiliyordu.

La trucha es una especie de pez de agua dulce.

Alabalık, bir tatlısu balık türüdür.

El aire es al hombre lo que el agua al pez.

Su balık için neyse, hava da insan için odur.

Este perro y ese pez son míos, pero aquel pájaro no.

Bu köpek ve o balık benim ama o kuş benim değil.

- Yo mantendré vivo al pez.
- Yo mantendré a los peces con vida.

Ben balığı canlı tutacağım.

Una mujer sin un hombre es como un pez sin una bicicleta.

Erkeksiz bir kadın, bisikletsiz bir balık gibidir.

Un tiburón es un pez, mientras que un delfín es un mamífero.

Yunus balığı bir memeliyken köpekbalığı bir balıktır.

Entonces, ¿huevas de rana o atrapamos un pez? Comer es importante durante cualquier misión.

Kurbağa yumurtası mı, zıpkınla balık avlamak mı? Yiyecek her görevin önemli bir parçasıdır.

El aire es para el hombre lo que el agua es para el pez.

Balık için su neyse insan için de hava odur.

- Ella bebe como un pez.
- Ella bebe como un cosaco.
- Ella chupa como una esponja.

Çok fazla içki içer.

O tal vez a un pez que sale del agua y se desplaza en tierra firme.

ya da sürünerek karaya çıkan bir balık hayal ederiz.

Pero hasta las mantarrayas de cinco metros empequeñecen al lado del pez más grande del mar.

Ama beş metrelik hayalet vatozlar bile denizlerdeki en büyük balığın yanında ufak kalır.

Le empezó a dar hambre, así que tiró una piedrecita al río para matar un pez.

O acıkmaya başladı, bu nedenle bir balık öldürmek için ırmağa küçük bir taş attı.

Tom se sentó mirando fijamente al pez tropical que revoloteaba en el acuario en su habitación.

Tom yatak odasındaki akvaryumda yüzen tropik balıklara bakarak oturdu.

- Él fuma como una chimenea y bebe como un pez.
- Él fuma como un carretero y bebe como un cosaco.

- Baca gibi sigara içer, balık gibi içki içer.
- Baca gibi sigara, sünger gibi de içki içer.