Translation of "Esperanza" in Turkish

0.012 sec.

Examples of using "Esperanza" in a sentence and their turkish translations:

- Tienen esperanza.
- Ellos tienen esperanza.

Onların umudu var.

Nuestra esperanza

umudumuz şaban

Tenemos esperanza.

Umudumuz var.

Tiene esperanza.

Onun ümidi var.

Tienen esperanza.

Onların umudu var.

- Hay un poco de esperanza.
- Todavía queda esperanza.

Biraz umut var.

- Tú eres mi única esperanza.
- Vosotros sois mi única esperanza.
- Vosotras sois mi única esperanza.
- Usted es mi única esperanza.
- Ustedes son mi única esperanza.

Sen yalnızca benim umudumsun.

- Eres nuestra única esperanza.
- Vosotros sois nuestra única esperanza.
- Vosotras sois nuestra única esperanza.

Sen bizim tek umudumuzsun.

- Mientras hay vida, hay esperanza.
- Mientras haya vida, habrá esperanza.
- Mientras haya vida, hay esperanza.
- Donde hay vida, hay esperanza.

- Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.
- Hayat varken ümit vardır.

No tienes esperanza.

- Sen umutsuzsun.
- Tuysem.

Aún hay esperanza.

Hâlâ umut var.

Hay poca esperanza.

- Biraz umut var.
- Pek az umut var.

No hay esperanza.

Ümit yok.

Estamos sin esperanza.

Biz umutsuzuz.

Tom necesitaba esperanza.

Tom'un umuda ihtiyacı vardı.

Todavía queda esperanza.

Hâlâ umut var.

Él tiene esperanza.

- Onun umudu var.
- Umudu var.

Mary tiene esperanza.

Mary'nin umudu var.

- Ya no hay esperanza.
- Toda esperanza se había ido.

Bütün ümitler kayboldu.

- Ustedes son mi única esperanza.
- Eres mi única esperanza.

- Sen benim tek umudumsun.
- Sen benim tek ümidimsin.

- Mientras hay vida, hay esperanza.
- Mientras haya vida, habrá esperanza.
- Mientras haya vida, hay esperanza.

- Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.
- Hayat varken ümit vardır.
- Hayat varken umut var.

- Mientras hay vida, hay esperanza.
- Mientras haya vida, habrá esperanza.
- Donde hay vida, hay esperanza.

Hayat olduğu sürece, ümit vardır.

- No hay que perder la esperanza.
- No pierdas la esperanza.

Umudunu yitirme.

- La esperanza muere al último.
- La esperanza muere al final.

Umut sonunda ölür.

- No deberíamos perder la esperanza.
- No debemos perder la esperanza.

Biz umudu kaybetmemeliyiz.

- No deberíais perder la esperanza.
- No deberías perder la esperanza.

Ümidini kaybetmemelisin.

- Ella perdió toda la esperanza.
- Ella ha perdido toda esperanza.

O tüm umudunu kaybetti.

Poder, fuerza y ​​esperanza.

güç, kuvvet ve umut.

Y sí, necesitamos esperanza,

Umuda ihtiyacımız var,

Nadie perdió la esperanza.

Hiç kimse umudunu kaybetmedi.

Hay esperanza para todos.

Herkes için umut var.

No hay ninguna esperanza.

- Hiç umut yok.
- Ümit yok.

¡Nunca pierdas la esperanza!

Asla umudunu kaybetme!

Nunca pierde la esperanza.

O, umudunu hiç kaybetmez.

Casi perdimos la esperanza.

Biz neredeyse umudumuzu kaybettik.

Esa es la esperanza.

Bu umuttur.

No hay mucha esperanza.

Çok ümit yok.

Tom perdió toda esperanza.

Tom ümidini yitirdi.

- El nuevo año siempre trae esperanza.
- Un nuevo año siempre trae esperanza.

Yeni bir yıl hep umut getirir.

De poder, fuerza y ​​esperanza?

okullara gitseydik?

Tendrían esperanza de ser rescatados.

kurtulma ümidi kalmayacaktı.

No debes perder la esperanza.

Umudunu kaybetmemelisin.

El hombre perdió toda esperanza.

- Adam bütün umudunu yitirmişti.
- Adam bütün ümidini kaybetmişti.

Tom cree que hay esperanza.

Tom, ümit olduğunu düşünüyor.

Tom nunca perdió la esperanza.

Tom umudunu hiç kaybetmedi.

A veces pierde la esperanza.

O, bazen ümidini kaybeder.

Donde hay vida, hay esperanza.

Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.

Él había perdido toda esperanza.

Tüm ümidini kaybetti.

No pierda nunca la esperanza.

Asla umudunuzu kaybetmeyin.

Sin esperanza no hay futuro.

Umut olmayan gelecek yoktur.

No hay esperanza para ti.

Umutsuz vakasın.

- Abandonad la esperanza, todos los que entráis aquí.
- Oh vosotros los que entráis, abandonad toda esperanza.
- Abandone toda esperanza quien entre aquí.

- Buraya giren tüm umutlarını kapıda bıraksın.
- Buradan içeri giren umudunu geride bıraksın.

Diría que hay una gran esperanza

bunun oldukça umut vadedici olduğunu,

Después, solo después, llegará la esperanza.

Umut ancak o zaman ortaya çıkar.

Lo que más necesitaba era esperanza.

En çok ihtiyacım olan şey, umuttu.

No tenía esperanza y quería morir.

Umutsuzdum ve ölmek istiyordum.

O esa esperanza radical y peligrosa

veya bir gün böceklerden korkan bir genç kızın

Ésa es mi esperanza ahora mismo.

Umudum bu yönde.

Y una razón para la esperanza

hem de umuda dair neden teşkil ediyor.

Mientras haya esperanza, existe la posibilidad.

- Umudun olduğu sürece, bir şans vardır.
- Umudun olduğu sürece bir şans kalır.

Tenía la esperanza de terminarlo ayer.

Ben onu dün bitirmiş olmayı umuyordum.

Tom no ha abandonado la esperanza.

Tom ümidini kaybetmedi.

¿Qué sería la vida sin esperanza?

Umut olmadan hayat ne olurdu?

Desgraciadamente mi esperanza fue una ilusión.

Ne yazık ki, umudum bir yanılsamaymış.

Toda su esperanza se ha ido.

Bütün umudunu yitirdi.

Pasaron el cabo de Buena Esperanza.

Onlar Ümit Burnu'nu geçtiler.

- No tienes esperanza.
- No tienes remedio.

Sen umutsuzsun.

Vino con la esperanza de verte.

O, seninle tanışmayı umut ederek geldi.

Quizá todavía quede esperanza para ti.

Belki senin için hâlâ umut vardır.

- Eres la última esperanza para la humanidad.
- Ustedes son la última esperanza para la humanidad.

İnsanlığın son umudusun.

Con esperanza de que ayuden a brillar.

günümüz elmas veya altın madencileri.

Así que lo que me da esperanza

Bana umut veren şey ise

Están emocionadas, tienen esperanza para el futuro.

öyle heyecanlılar ve geleceğe öyle umutla bakıyorlar ki.

Tenía la esperanza de ahorrar más dinero.

Biraz daha para biriktirmeyi ummuştum.

Hay poca esperanza de que estén vivos.

Hayatta olduklarına dair biraz ümit var.

Los líderes alemanes estaban perdiendo la esperanza.

Almanya liderleri umudunu kaybediyordu.

El futuro ofrece esperanza y oportunidades para todos.

Gelecek herkese umut ve fırsat sunuyor.

La esperanza es mia es solo un sueño

bir umut işte benimki hayal işte sadece

Entonces este video será la esperanza de nosotros

O zaman bize ümit ışığı olacak şey bu video

Tenía la esperanza de visitarle, pero no pude.

Onu ziyaret edeceğimi umuyordum, ama edemedim.

Abandonad la esperanza, todos los que entráis aquí.

- Buraya giren tüm umutlarını kapıda bıraksın.
- Buradan içeri giren umudunu geride bıraksın.

Más y más soldados rusos perdieron la esperanza.

Rus askerleri gittikçe daha fazla umut kaybetti.

- Tom abandonó la esperanza.
- Tom perdió las esperanzas.

Tom ümidini yitirdi.

- Es un hombre cuyo corazón está lleno de esperanza.
- Él es un hombre cuyo corazón está lleno de esperanza.

O, kalbi umutla dolu olan bir adam.

Su única esperanza es apretujarse con los otros machos.

Tek umudu diğer erkeklerin yanına sokulmak.

Él perdió la esperanza y se suicidó tomando veneno.

O umudunu kaybetti ve zehir alarak intihar etti.

El sueño de ayer es la esperanza de hoy.

Dünün hayali bugünün umududur.

Perdí la esperanza de recibir el sueldo sin pagar.

Ödenmemiş maaşı almaktan vazgeçtim.

Jane tiene la esperanza de que Mary le ayude.

Jane Mary'nin ona yardım edeceğini umuyor.

Hay una pequeña esperanza de que él tenga éxito.

Başaracağına dair biraz ümit var.

Es nuestro deber dejarles un legado de esperanza y oportunidades.

Onlar için ama aynı zamanda onlarla birlikte

¿Cómo resuelves la tensión entre la aceptación y la esperanza?

Kabullenme ve umut arasındaki gergin problemi nasıl çözmeliyiz?

No esperaba ser rescatado, sabía que no tenía ninguna esperanza.

Kurtulmayı ummuyordu, hiç ümidi olmadığını biliyordu.