Examples of using "Esperanza" in a sentence and their turkish translations:
Onların umudu var.
umudumuz şaban
Umudumuz var.
Onun ümidi var.
Onların umudu var.
Biraz umut var.
Sen yalnızca benim umudumsun.
Sen bizim tek umudumuzsun.
- Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.
- Hayat varken ümit vardır.
- Sen umutsuzsun.
- Tuysem.
Hâlâ umut var.
- Biraz umut var.
- Pek az umut var.
Ümit yok.
Biz umutsuzuz.
Tom'un umuda ihtiyacı vardı.
Hâlâ umut var.
- Onun umudu var.
- Umudu var.
Mary'nin umudu var.
Bütün ümitler kayboldu.
- Sen benim tek umudumsun.
- Sen benim tek ümidimsin.
- Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.
- Hayat varken ümit vardır.
- Hayat varken umut var.
Hayat olduğu sürece, ümit vardır.
Umudunu yitirme.
Umut sonunda ölür.
Biz umudu kaybetmemeliyiz.
Ümidini kaybetmemelisin.
O tüm umudunu kaybetti.
güç, kuvvet ve umut.
Umuda ihtiyacımız var,
Hiç kimse umudunu kaybetmedi.
Herkes için umut var.
- Hiç umut yok.
- Ümit yok.
Asla umudunu kaybetme!
O, umudunu hiç kaybetmez.
Biz neredeyse umudumuzu kaybettik.
Bu umuttur.
Çok ümit yok.
Tom ümidini yitirdi.
Yeni bir yıl hep umut getirir.
okullara gitseydik?
kurtulma ümidi kalmayacaktı.
Umudunu kaybetmemelisin.
- Adam bütün umudunu yitirmişti.
- Adam bütün ümidini kaybetmişti.
Tom, ümit olduğunu düşünüyor.
Tom umudunu hiç kaybetmedi.
O, bazen ümidini kaybeder.
Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.
Tüm ümidini kaybetti.
Asla umudunuzu kaybetmeyin.
Umut olmayan gelecek yoktur.
Umutsuz vakasın.
- Buraya giren tüm umutlarını kapıda bıraksın.
- Buradan içeri giren umudunu geride bıraksın.
bunun oldukça umut vadedici olduğunu,
Umut ancak o zaman ortaya çıkar.
En çok ihtiyacım olan şey, umuttu.
Umutsuzdum ve ölmek istiyordum.
veya bir gün böceklerden korkan bir genç kızın
Umudum bu yönde.
hem de umuda dair neden teşkil ediyor.
- Umudun olduğu sürece, bir şans vardır.
- Umudun olduğu sürece bir şans kalır.
Ben onu dün bitirmiş olmayı umuyordum.
Tom ümidini kaybetmedi.
Umut olmadan hayat ne olurdu?
Ne yazık ki, umudum bir yanılsamaymış.
Bütün umudunu yitirdi.
Onlar Ümit Burnu'nu geçtiler.
Sen umutsuzsun.
O, seninle tanışmayı umut ederek geldi.
Belki senin için hâlâ umut vardır.
İnsanlığın son umudusun.
günümüz elmas veya altın madencileri.
Bana umut veren şey ise
öyle heyecanlılar ve geleceğe öyle umutla bakıyorlar ki.
Biraz daha para biriktirmeyi ummuştum.
Hayatta olduklarına dair biraz ümit var.
Almanya liderleri umudunu kaybediyordu.
Gelecek herkese umut ve fırsat sunuyor.
bir umut işte benimki hayal işte sadece
O zaman bize ümit ışığı olacak şey bu video
Onu ziyaret edeceğimi umuyordum, ama edemedim.
- Buraya giren tüm umutlarını kapıda bıraksın.
- Buradan içeri giren umudunu geride bıraksın.
Rus askerleri gittikçe daha fazla umut kaybetti.
Tom ümidini yitirdi.
O, kalbi umutla dolu olan bir adam.
Tek umudu diğer erkeklerin yanına sokulmak.
O umudunu kaybetti ve zehir alarak intihar etti.
Dünün hayali bugünün umududur.
Ödenmemiş maaşı almaktan vazgeçtim.
Jane Mary'nin ona yardım edeceğini umuyor.
Başaracağına dair biraz ümit var.
Onlar için ama aynı zamanda onlarla birlikte
Kabullenme ve umut arasındaki gergin problemi nasıl çözmeliyiz?
Kurtulmayı ummuyordu, hiç ümidi olmadığını biliyordu.