Translation of "Belo" in Turkish

0.013 sec.

Examples of using "Belo" in a sentence and their turkish translations:

Belo vestido.

Güzel elbise.

Belo tiro!

Güzel atış!

Belo terno.

Güzel kostüm.

- Que belo amanhecer!
- Que belo nascer de sol!

Ne güzel bir gündoğumu o!

Que belo dia!

Ne güzel bir sabah!

Isto é belo.

Bu güzeldir.

- Você tem um belo sorriso.
- Tens um belo sorriso.

Güzel bir tebessümün var.

Belo achado. Certo. Boa.

Bu iyi bir buluş oldu. Tamam. Güzel.

Que belo arco-íris!

Ne güzel bir gökkuşağı!

É um belo país.

O güzel bir ülkedir.

- Belo traseiro!
- Bela bunda!

- Güzel eşek!
- Güzel popo!

Foi um belo discurso.

O güzel bir konuşmaydı.

O mundo é belo!

Dünya güzeldir!

É um belo pensamento.

O güzel bir düşünce.

Foi um belo dia.

Güzel bir gündü.

O campo é belo.

Kırsal bölge güzeldir.

- É belo.
- É bonito.

- Bu güzel.
- Bu güzeldir.

- A Suíça é um país belo.
- A Suíça é um belo país.

İsviçre güzel bir ülke.

Isto é um belo achado.

Bu harika bir buluş.

Havia um belo edifício antigo

güzel antik bir yapı vardı artık

Hoje está um belo dia.

Bu güzel bir gün.

O cenário era indescritivelmente belo.

Sahne açıklama ötesinde güzeldi.

Agradeci-lhe o belo presente.

Güzel hediye için ona teşekkür ettim.

Ela tem um belo bronzeado.

Bronzlaşmış güzel bir cildi var.

Ele tem um belo bronzeado.

Onun güzel bir ten rengi var.

Ele tem um belo corpo.

Onun güzel bir vücudu var.

Tom tem um belo jardim.

Tom'un güzel bir bahçesi var.

Você tem um belo jardim.

Senin güzel bir bahçen var.

Obrigado por esse belo presente.

Bu güzel hediye için sana teşekkür ederim.

Aquele foi um belo discurso.

Güzel bir konuşmaydı.

Ela tinha um belo sorriso.

Güzel bir gülümsemesi vardı.

Eles formam um belo casal.

Onlar güzel bir çift olurlar.

É belo morrer pela pátria.

Sizin ülkeniz için ölmek güzel.

Susie tem um belo sorriso.

Susie'nin güzel bir gülümsemesi var.

Esse é um belo abrigo.

O güzel bir ceket.

Foi um belo dia ensolarado.

Güzel güneşli bir gündü.

- Havia um belo lustre pendurado no teto.
- Havia um belo candelabro pendurado no teto.

Tavandan sarkan güzel bir avize vardı.

Este é um belo abrigo natural.

Bu oldukça iyi bir doğal sığınak.

Vamos construir um belo colchão natural.

Bunu doğanın verdiği güzel bir döşek gibi yapacağız.

O lago é grande e belo.

Göl büyük ve güzeldir.

Ele se tornou um belo rapaz.

O, yakışıklı genç bir adam oldu.

Como é belo o sol nascente!

Doğan güneş ne kadar güzel!

Foi um belo pedido de casamento.

Bu güzel bir evlilik teklifiydi.

- Eu sou belo.
- Eu sou bela.

Ben güzelim.

Ele é belo como um deus!

O bir tanrı gibi güzel!

Era um belo dia de sol.

Güzel güneşli bir gündü.

Nossa universidade tem um belo campus.

Üniversitemizin güzel bir kampüsü var.

Você fez mesmo um belo serviço.

Gerçekten iyi bir iş yaptın.

Minha irmã tem um belo piano.

Kız kardeşimin hoş bir piyanosu var.

Dan morava em um belo apartamento.

Dan güzel bir dairede yaşadı.

O Tom é belo e carismático.

Tom yakışıklı ve karizmatik.

O belo tempo aumentou nosso prazer.

Güzel hava keyfimizi artırdı.

O autor tem um belo estilo.

Yazar güzel bir tarza sahip.

A Terra é um belo planeta.

Dünya güzel bir gezegendir.

Ela lhe deu um belo presente.

O ona güzel bir hediye verdi.

- O meu tio me deu um belo presente.
- Eu recebi um belo presente de meu tio.

Amcam tarafından güzel bir hediye verildi.

É isso que queremos. Que belo achado.

Peşinde olduğumuz şey bu. Tamam, bu iyi bir buluş.

Onde foi o belo comportamento do Islã?

nerede kaldı Müslümanlığın güzel davranışı?

Que belo domingo para ler ao sol.

Güneşin altında okumak için ne güzel bir Pazar.

Ela pintou um belo quadro da mãe.

Annesinin güzel bir resmini çizdi.

Ulrike é um belo prenome alemão feminino.

Ulrike güzel bir Alman ve dişi ilk adıdır.

Acho que vocês formam um belo casal.

Güzel bir çift olacağınızı düşünüyorum.

Esse é um belo tom de azul.

O, mavinin güzel bir tonu.

Nós admiramos o belo pôr-do-sol.

Güzel gün batımına hayran kaldık.

Eu comprei para ela um belo vestido.

Ona güzel bir elbise satın aldım.

Você já viu um fonte tão belo?

Hiç böylesine güzel bir film gördün mü?

Comprei-lhe um belo presente de Natal.

Ona güzel bir Noel hediyesi aldım.

Hoje é um belo dia para morrer.

Bugün ölmek için güzel bir gün.

O Tom estava vestindo um belo terno.

Tom güzel bir takım elbise giyiyordu.

E a neve dá-me um belo isolamento.

ve kar sayesinde güzelce yalıtıldım.

O belo som de comida a ser preparada!

Pişen yemeğin... ...şu harika sesi!

Ela trouxe um belo brinquedo para seu filho.

Çocuğu için güzel bir oyuncak aldı.

- Você é tão belo!
- Você é tão bela!

Çok güzelsin!

Jamais vimos um pôr do sol tão belo.

Böyle güzel bir günbatımını hiç görmedik.

Não há nada mais belo que o amor.

Aşktan daha güzel şey yok.

O português é belo, mas não é fácil.

Portekizce güzeldir ama kolay değildir.

Hoje é um belo dia para um piquenique.

Bugün piknik için güzel bir gün.

Dirijimos muito rápido para aproveitar o belo cenário.

Güzel manzaranın tadını çıkarmak için fazla hızlı sürdük.

- É uma bela língua!
- É um belo idioma!

Bu güzel bir dildir.

- Belo dia, não?
- Está um bonito dia, não é?

Güzel gün, değil mi?

Eu nunca vi um pôr do sol tão belo.

Böylesine güzel bir gün batımı görmedim.

A julgar pelo céu, amanhã teremos um belo dia.

Gökyüzünün görünüşüne bakılırsa yarın hava iyi olacak.

- Eu sou belo.
- Eu sou bela.
- Eu sou bonita.

Ben güzelim.

Você não é tão belo quanto você pensa que é.

Sen olduğunu düşündüğün kadar güzel değilsin.

- Que belo amigo você é!
- Que bela amiga você é!

Sen ne biçim erkeksin!

Este é um belo restaurante. Obrigado por trazer-me aqui.

Bu güzel bir restoran. Beni buraya getirdiğin için teşekkürler.

Nenhum lugar no mundo é tão belo quanto os Alpes Suíços.

Dünyadaki hiçbir yer İsviçre Alpleri kadar güzel değil.

Um belo dia, o Tom simplesmente se levantou e foi embora.

- Bir gün Tom çekip gidiverdi.
- Tom öylece çıkıp gitti bir gün.

- Obrigado por esse belo presente.
- Muito grato por este maravilhoso presente.

Bu harika hediye için teşekkür ederim.

- O Japão é um país bonito.
- O Japão é um belo país.

Japonya güzel bir ülkedir.

- Está um dia agradável, não é?
- Está um belo dia, não é?

Güzel bir gün, değil mi?

Eu acho que o Tom e a Mary formariam um belo casal.

Bence Tom ve Mary hoş bir çift oldular.

- A Austrália é um belo país.
- A Austrália é um país bonito.

Avustralya çok güzel bir ülkedir.

Este é o pôr do sol mais belo que eu já vi.

Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel gün batımı.