Translation of "Przetrwać" in Turkish

0.004 sec.

Examples of using "Przetrwać" in a sentence and their turkish translations:

Możemy przetrwać wszystko.

Biz her şeyi yaşayabiliriz.

By przetrwać, musimy walczyć.

Sağ kalmak için, yaşamak için mücadele ediyoruz.

Tom zrobił to, by przetrwać.

Tom bunu hayatta kalmak için yaptı.

To powinno pomóc mi przetrwać noc.

Bu, geceyi geçirmek için yeterli olacaktır.

A ciasne skupisko pozwala przetrwać mrozy.

Toplaşarak, dondurucu soğuklardan sağ çıkacak ısıyı koruyabiliyorlar.

Wymaga poświęceń, by kolonia mogła przetrwać.

Bireysel fedakârlık, koloninin ayakta kalmasını sağlıyor.

Teraz naszą misją jest przetrwać dzień i noc,

Şu anki görev, helikopter beni kurtarmaya gelmeden önce

Aby przetrwać w mieście, zwierzęta muszą poznać ulice.

Şehirde başarılı olmak için... ...hayvanların caddelerde dolaşmayı öğrenmesi gerekir.

W więzieniu człowiek był ogromnie samotny. Aby przetrwać,

Hapiste olmak büyük bir yalnızlık çekmek demekti. Hayatta kalmak için

Muszą zwiększyć masę o jedną trzecią, by przetrwać zimę.

Kışı atlatabilmek için vücut ağırlıklarını üçte bir arttırmaları gerek.

Naszą misją jest przetrwać w tym brutalnym klimacie do rana,

Görevimiz bu acımasız iklime karşı sabaha kadar hayatta kalmak

Naszą misją jest przetrwać w tym brutalnym klimacie do rana,

Görevimiz bu acımasız iklime karşı sabaha kadar hayatta kalmak,

Wasze mądre wybory pomogły mi przetrwać na tej bezlitosnej pustyni

Şimdiye kadar zekice seçimleriniz bu acımasız çölde hayatta kalmamı sağladı

Nawet najmniejsi muszą pokonać tę podróż, jeśli mają przetrwać noc.

Geceden sağ çıkabilmek için en ufakları bile bu yolu kat etmeli.

To niepewne miejsce odpoczynku powinno pozwolić dżeladom przetrwać niebezpieczeństwo ciemności.

Bu riskli dinlenme yeri jeladaları karanlığın tehlikelerinden korumaya yeterli olacaktır.

Księgarnia w tym miejscu nie przyniosłaby wystarczających dochodów, by przetrwać.

O mevkideki bir kitapçı hayatta kalmak için yeterli para para kazanmaz.

W takim stanie agonalnym mogą przetrwać długie tygodnie w środku zimy.

Kışın ortaları geldiğinde, ölüme yakın bu hâlde haftalarca hayatta kalabilir.

Pozostałych też. Surowe zimowe noce można przetrwać tylko, trzymając się razem.

Onların hayatını da. Bu çetin kış gecelerinden sağ çıkmanın tek yolu sıkı sıkıya sarılmak.

Ale nadal brakuje im umiejętności i sił, by przetrwać bez matki.

anneleri olmadan hayatta kalacak yetenek veya güce henüz sahip değiller.

Miasto zaczyna pochłaniać ich las, więc starają się przetrwać na ulicach.

Şehir, ormandaki evlerinin etrafını sardıkça... ...sokaklarda hayatta kalmanın yollarını öğreniyorlar.

Próbuje przetrwać w środowisku, które zostało zniszczone, i może próbować się bronić.

orangutan da yok edilen doğal ortamında hayatta kalmaya çalıştığı için kendini savunabiliyor.

Bez siedliska populacja orangutanów nie ma miejsca, by przetrwać na tej planecie.

Habitatları olmadan, orangutan nüfusu başka bir yerde hayatta kalıp büyüyemez.