Translation of "Sopravvivere" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Sopravvivere" in a sentence and their turkish translations:

- Posso sopravvivere.
- Io posso sopravvivere.
- Riesco a sopravvivere.
- Io riesco a sopravvivere.

Hayatta kalabilirim.

- Voglio sopravvivere.
- Io voglio sopravvivere.

Hayatta kalmak istiyorum.

- Devo sopravvivere.
- Io devo sopravvivere.

Ben hayatta kalmak zorundayım.

- Proveremo a sopravvivere.
- Cercheremo di sopravvivere.

Hayatta kalmaya çalışacağız.

- So come sopravvivere.
- Io so come sopravvivere.

- Ben nasıl hayatta kalacağımı biliyorum.
- Nasıl hayatta kalınacağını biliyorum.

- Non puoi sopravvivere senza soldi.
- Non puoi sopravvivere senza denaro.
- Non può sopravvivere senza soldi.
- Non può sopravvivere senza denaro.
- Non potete sopravvivere senza soldi.
- Non potete sopravvivere senza denaro.

Para olmadan yaşayamazsın.

- L'ho fatto per sopravvivere.
- Lo feci per sopravvivere.

Onu hayatta kalmak için yaptım.

- Riesco a sopravvivere da sola.
- Io riesco a sopravvivere da sola.
- Riesco a sopravvivere da solo.
- Io riesco a sopravvivere da solo.

Tek başıma hayatta kalabilirim.

- Tom sta solo provando a sopravvivere.
- Tom sta solamente provando a sopravvivere.
- Tom sta soltanto cercando di sopravvivere.
- Tom sta solo cercando di sopravvivere.
- Tom sta solamente cercando di sopravvivere.

Tom sadece hayatta kalmaya çalışıyor.

- Ho sempre combattuto per sopravvivere.
- Ho sempre lottato per sopravvivere.

Hep hayatta kalmak için mücadele ettim.

- Ho insegnato a Tom come sopravvivere.
- Io ho insegnato a Tom come sopravvivere.
- Insegnai a Tom come sopravvivere.
- Io insegnai a Tom come sopravvivere.

Tom'a nasıl hayatta kalacağımı öğrettim.

- Non potevo sopravvivere alla prigione.
- Io non potevo sopravvivere alla prigione.
- Non riuscivo a sopravvivere alla prigione.
- Io non riuscivo a sopravvivere alla prigione.

Hapishanede hayatta kalamadım.

Tom avrebbe potuto sopravvivere.

Tom sağ kurtulabilirdi.

- Non si può sopravvivere senza soldi.
- Non si può sopravvivere senza denaro.

İnsan parasız yaşayamaz.

- Tom stava solo cercando di sopravvivere.
- Tom stava solo provando a sopravvivere.

Tom sadece hayatta kalmaya çalışıyordu.

Un fiume! Ottimo per sopravvivere.

Bir nehir! Mücadeleci için iyi bir şey.

Tom può non sopravvivere all'operazione.

Tom operasyondan sağ kurtulamayabilir.

Sto semplicemente cercando di sopravvivere.

Ben sadece hayatta kalmaya çalışıyorum.

Tom può sopravvivere a questo.

- Tom burada hayatta kalabilir.
- Tom bunu atlatabilir.

Sopravvivere nella giungla non è facile.

Ormanda hayatta kalmak kolay değil.

Per chi deve sopravvivere è ottimo!

Hayatta kalmak isteyen için bu harika bir haber!

Sopravvivere in natura dipende anche dall'ingegno

Vahşi hayatta kaynaklar bulmalı ve değerlendirmelisiniz.

Una carcassa è ottima per sopravvivere.

Leşler hayatta kalmakta işe yarar.

Una carcassa è ottima per sopravvivere,

Leşler hayatta kalmakta işe yarar.

Sopravvivere in natura dipende anche dall'ingegno,

Vahşi hayatta kaynaklar bulmalı ve değerlendirmelisiniz.

Che servono super-sensi per sopravvivere.

...hayatta kalmak için süper duyular gerekir.

È ottimo per chi deve sopravvivere,

Bu, hayatta kalma mücadelesi verenler için iyi bir şey

L'adattamento è la chiave per sopravvivere.

Adaptasyon hayatta kalmak için anahtardır.

Pesce fresco, un cibo ottimo per sopravvivere.

Taze balık, hayatta kalmak için harikadır.

Dovrai prendere spesso un'importante decisione per sopravvivere.

Her birkaç dakikada önemli bir hayatta kalma seçimi yapmanız gerekecek.

Bel lavoro! Sopravvivere qui non è facile,

İyi iş! Bu çölde hayatta kalmak kolay değil

I vampiri devono bere sangue per sopravvivere.

Vampirler yaşamak için kan içmeli.

Siano dovute solamente a un tentativo di sopravvivere.

bir türün hayatta kalma çabaları

Per sopravvivere alla prossima fase della nostra vita umana,

İnsan varlığımızın bu sonraki aşamasında hayatta kalmak için,

Così la storia ha continuato e continuerà a sopravvivere.

Bu şekilde hikâyeler hep hayatta kaldı ve hayatta kalmaya da devam edecek.

Dove ogni specie, per sopravvivere, dipende dalle altre specie.

diğerlerine bağımlı olduğu sonsuz ağın büyüsüne hayranım.

Per sopravvivere occorre sapere quando non correre rischi inutili.

Hayatta kalma yollarından biri, gereksiz riskler alınmayacak zamanı bilmektir.

La missione è sopravvivere un giorno e una notte

Şu anki görev, helikopter beni kurtarmaya gelmeden önce

Zitto e buono! Una carcassa è ottima per sopravvivere,

Yavaşça ve sessiz! Leşler hayatta kalmakta işe yarar.

Dobbiamo sopravvivere a questo clima brutale sino a domattina,

Görevimiz bu acımasız iklime karşı sabaha kadar hayatta kalmak

Dobbiamo sopravvivere a questo clima brutale fino a domattina,

Görevimiz bu acımasız iklime karşı sabaha kadar hayatta kalmak,

Che avevo circa il 35% di possibilità di sopravvivere.

uzun dönem sağ kalma şansımın yüzde 35 olduğunu söylediler.

Per chi deve sopravvivere sono una gran fonte di nutrimento.

Bu, hayatta kalmak isteyenler için harika bir yiyecek kaynağı.

Rannicchiarsi vicini conserva abbastanza calore da poter sopravvivere al gelo.

Toplaşarak, dondurucu soğuklardan sağ çıkacak ısıyı koruyabiliyorlar.

E se devo sopravvivere, se non posso usare le mani

ve hayatta kalmaya çalışan biri olarak, ellerimi kullanamazsam

Progetti come Tatoeba possono aiutare la lingua berbera a sopravvivere.

Tatoeba gibi projeler, Berberi dilinin hayatta kalmasına yardımcı olabilir.

E sopravvivere fino ad allora in un territorio freddo e inclemente.

ve o zamana kadar bu acımasız ortama ve soğuğa dayanabilmek.

Un buon riparo è il solo modo per sopravvivere agli elementi.

Vahşi hayatta iyi bir sığınak hayatta kalmanın tek yoludur.

Sta già facendo caldo, e non riusciremo a sopravvivere a lungo.

Hava şimdiden ısınıyor ve burada çok uzun süre hayatta kalamayız.

Nel buio della notte, i più furbi possono sopravvivere e moltiplicarsi.

Gecenin karanlığında... ...sokağa uyum sağlayanlar çoğalmayı sürdürür.

Anche i più piccoli devono andare, se vogliono sopravvivere alla notte.

Geceden sağ çıkabilmek için en ufakları bile bu yolu kat etmeli.

Una libreria in quella posizione non farebbe abbastanza soldi per sopravvivere.

O mevkideki bir kitapçı hayatta kalmak için yeterli para para kazanmaz.

Tutte le forme di vita hanno un bisogno istintivo di sopravvivere.

Bütün hayvan türleri yaşamak için içgüdüsel dürtüye sahiptir.

Ma per sopravvivere, le uova sono sempre una grande fonte di energia.

Ama hayatta kalmak isteyen için yumurtalar harika enerji kaynağıdır.

Sta già facendo caldo, e non riusciremo a sopravvivere ancora a lungo.

Hava şimdiden ısınıyor ve burada çok uzun süre hayatta kalamayız.

Finora le tue scelte mi hanno fatto sopravvivere in questo brutale deserto,

Şimdiye kadar zekice seçimleriniz bu acımasız çölde hayatta kalmamı sağladı

Sta già facendo caldo e non riusciremo a sopravvivere molto a lungo.

Hava şimdiden ısınıyor ve burada çok uzun süre hayatta kalamayız.

Per sopravvivere in città, gli animali devono imparare ad affrontare le strade,

Şehirde başarılı olmak için... ...hayvanların caddelerde dolaşmayı öğrenmesi gerekir.

In pieno inverno può sopravvivere per settimane in questo stato di morte apparente.

Kışın ortaları geldiğinde, ölüme yakın bu hâlde haftalarca hayatta kalabilir.

Non hanno ancora le abilità, né le forze di sopravvivere senza la madre.

anneleri olmadan hayatta kalacak yetenek veya güce henüz sahip değiller.

Appollaiarsi sul ramo più sottile è la chance migliore per sopravvivere di notte.

Geceden sağ çıkmanın en iyi yolu en ince dala tünemek.

Se il programma Apollo doveva sopravvivere, la prossima missione doveva essere un successo.

Apollo Programı hayatta kalacaksa, bir sonraki görevin başarılı olması gerekiyordu.

E non riusciremo a sopravvivere ancora a lungo. Dobbiamo sbrigarci a prendere altre creature.

ve burada çok uzun süre hayatta kalamayız. Acele edip birkaç böcek daha yakalamalıyız.

E costringe gli animali a trovare nuovi modi per sopravvivere di notte. CITTÀ INSONNI

Hayvanları, geceyle başa çıkmak için yeni yöntemler bulmaya itiyor. UYUMAYAN ŞEHİRLER

Senza habitat, non c'è un posto al mondo dove gli oranghi possano sopravvivere e prosperare.

Habitatları olmadan, orangutan nüfusu başka bir yerde hayatta kalıp büyüyemez.

Ho imparato da tempo che per sopravvivere non bisogna farsi scappare l'occasione per mangiare proteine.

Hayatta kalmak için protein kaynaklarını hiç pas geçmemeyi erkenden öğrendim.

E ogni creatura terrestre deve trovare un modo per sopravvivere alla notte. DAL TRAMONTO ALL'ALBA

Dünya'daki her yaratığın geceden sağ çıkmanın bir yolunu bulması gerekir. GÜN BATIMINDAN ŞAFAĞA

E anche la loro. L'unico modo per sopravvivere a queste rigide notti invernali è restare uniti.

Onların hayatını da. Bu çetin kış gecelerinden sağ çıkmanın tek yolu sıkı sıkıya sarılmak.

Dato che la città si estende intorno alla loro foresta, stanno imparando a sopravvivere sulle strade.

Şehir, ormandaki evlerinin etrafını sardıkça... ...sokaklarda hayatta kalmanın yollarını öğreniyorlar.

Ma chiaramente, un orango cerca di vivere e sopravvivere in un ambiente che è stato distrutto, e potrebbe cercare di difendersi.

orangutan da yok edilen doğal ortamında hayatta kalmaya çalıştığı için kendini savunabiliyor.