Translation of "Alice" in Turkish

0.110 sec.

Examples of using "Alice" in a sentence and their turkish translations:

- Alice ha sorriso.
- Alice sorrise.

Alice gülümsedi.

- "Mary?", sussurrò Alice.
- "Mary?", ha sussurrato Alice.

Alice "Mary?" diye fısıldadı.

- Alice era infedele a Eric.
- Alice è stata infedele a Eric.
- Alice fu infedele a Eric.

Alice, Eric'e karşı sadakatsizdi.

- Alice non ha visto il cane.
- Alice non vide il cane.

Alice, köpeği görmedi.

- Jean non viaggia tanto quanto Alice.
- Jean viaggia meno di Alice.

Jean Alice'den daha az seyahat eder.

- Non mi importa di Alice.
- A me non importa di Alice.

Alice umurumda değil.

Alice non mi piace.

Alice'i sevmiyorum.

- Alice sta dormendo nella mia camera.
- Alice sta dormendo nella mia stanza.

Alice odamda uyuyor.

- Alice ha cercato di perdere peso.
- Alice ha provato a perdere peso.

Alice kilo vermeye çalıştı.

- Mary e Alice sono davvero sorelle?
- Mary e Alice sono veramente sorelle?

Mary ve Alice gerçekten kardeş mi?

- Alice è andata a letto alle dieci.
- Alice andò a letto alle dieci.

- Alice saat onda yatağa gitti.
- Alice saat onda yatmaya gitti.

Alice ha delle gambe incredibili.

Alice çok güzel bacaklara sahip.

Mary e Alice sembrano sorelle.

Mary ve Alice kardeş gibi görünüyor.

Mary e Alice sono sorelle.

Mary ve Alice kız kardeştir.

Mary e Alice sono sorelle?

Mary ve Alice kız kardeş mi?

Mary è bella come Alice.

Mary Alice kadar güzeldir.

Alice sta dormendo nella sua stanza.

Alice odasında uyuyor.

Il verde sta bene ad Alice.

- Yeşil Alice'e uyuyor.
- Yeşil Alice'e yakışır.

Alice ha addosso un delicato profumo.

Alice hoş kokulu bir parfüm kullanıyor.

Mary e Alice non sono sorelle.

Mary ve Alice kardeş değiller.

Il verde sta bene su Alice.

Yeşil Alice'in üstünde iyi görünüyor.

Mary e Alice erano come sorelle.

Mary ve Alice kardeş gibiydiler.

Yuka batte a macchina meglio di Alice.

Yuka Alice'den daha iyi yazar.

Alice ha un fiore tra i capelli.

Alice'in saçında bir çiçek var.

Alice è la migliore amica di Mary.

Alice, Mary'nin en sevdiği arkadaşıdır.

Scorrevano lacrime lungo le guance di Alice.

Gözyaşları Alice'in yanaklarından aşağı aktı.

Mary era sorpresa dal comportamento di Alice.

Mary, Alice'in davranışına şaşırdı.

- Tom non pensa che Mary sia bella come Alice.
- Tom non pensa che Mary sia carina come Alice.

Tom Mary'nin Alice kadar güzel olduğunu düşünmüyor.

"Di chi sono questi libri?" "Sono di Alice."

"Bunlar kimin kitapları?""Onlar Alice'inkidir."

Alice sta correndo per prendere il suo autobus.

Alice otobüsünü yakalamak için koşuyor.

Tom, Mary, John e Alice sono tutti canadesi.

Tom, Mary, John ve Alice hepsi Kanadalı.

A Tom piacciono sia che Mary che Alice.

Tom hem Meryem'den hem de Alice'den hoşlanıyor.

Sia Mary che Alice hanno i capelli molto lunghi.

Hem Mary hem de Alice'in çok uzun saçları var.

Tom ha detto a Mary di aver baciato Alice.

Tom Mary'ye Alice'i öptüğünü söyledi.

Tom passava il tempo con Mary, John e Alice.

Tom, Mary, John ve Alice'le takılırdı.

Tom, Mary, John e Alice erano seduti attorno al fuoco.

Tom, Mary, John ve Alice ateşin etrafında oturdular.

- Tom è sposato con Mary ora, però una volta era sposato con Alice.
- Tom è sposato con Mary adesso, però una volta era sposato con Alice.

Tom şimdi Mary ile evli ama o vaktiyle Alice ile evliydi.

Mary chiese ad Alice se poteva prestarle un vestito da indossare al ballo.

Mary Alice'e dansta giymek için bir elbise ödünç alıp alamayacağını sordu.

Alice, non sapendo dove trovare il libro, chiese a sua madre dove fosse.

Alice, kitabı nerede bulacağını bilmediğinden, onun nerede olduğunu annesine sordu.

La Principessa Alice di Grecia era sorda e sapeva leggere le labbra in tre lingue.

Yunanistan Prensesi Alice sağırdı ve üç dilde dudak okuyabilirdi.

Tom ama Mary e Alice e non può decidere a chi chiedere al ballo questo weekend.

Tom hem Mary'yi hem de Alice'i seviyor ve bu hafta sonu dansa kimi çağıracağına karar veremiyor.

Alice cominciava a diventare molto stanca di stare seduta accanto a sua sorella sulla sponda e di non avere nulla da fare: una volta o due aveva gettato uno sguardo sul libro che stava leggendo sua sorella, ma non conteneva alcuna immagine o conversazione, "e a cosa serve un libro," pensò Alice, "senza immagini o conversazioni?"

Alice nehir kıyısında kız kardeşinin yanında oturmaktan sıkılmaya başlamıştı ve yapacak da bir şeyi olmadığından bir iki kez kız kardeşinin okuduğu kitaba çaktırmadan bakıverdi fakat kitapta resim ya da diyalog yoktu, Alice de "resimsiz ve diyalogsuz bir kitap ne işe yarar" diye kendi kendine düşündü.