Translation of "Alter" in Turkish

0.015 sec.

Examples of using "Alter" in a sentence and their turkish translations:

„Alter?“ „16.“

“Yaş?” “16.”

- Ich spüre mein Alter.
- Ich fühle mein Alter.

Benim yaşımda hissediyorum.

Tolle Geschichte, Alter.

Harika hikaye, dostum.

- Er log über sein Alter.
- Er hatte bei seinem Alter gelogen.

Onun yaşı hakkında yalan söyledi.

- Zwanzig Jahre sind ein schönes Alter.
- Zwanzig ist ein schönes Alter.

Yirmi, güzel bir yaştır.

Ich, ein alter Mann, habe einem alten Mann vom Alter geschrieben.

Ben, bir yaşlı adam, yaşlılık hakkında yaşlı bir adama yazdım.

- Sie ist ungefähr in eurem Alter.
- Sie ist ungefähr in deinem Alter.
- Sie ist ungefähr in Ihrem Alter.

O yaklaşık olarak senin yaşında.

- Tom ist ein mürrischer alter Mann.
- Tom ist ein aufbrausender alter Mann.

Tom huysuz yaşlı bir adam.

- Dort wohnt ein einsamer alter Mann.
- Ein einsamer, alter Mann wohnt dort.

Orada yalnız bir yaşlı adam yaşıyor.

- Meine Tochter ist in deinem Alter.
- Meine Tochter ist in Ihrem Alter.

Kızım senin yaşında.

- Ich bin genauso alt.
- Ich bin im gleichen Alter.
- Ich befinde mich im gleichen Alter.
- Ich habe das gleiche Alter.

- Ben aynı yaştayım.
- Benzer yaştayım.

Das ist ein alter Trick.

Bu eski bir hile.

Er ist mein alter Freund.

O benim eski arkadaşım.

Kannst du mein Alter erraten?

Benim yaşımı tahmin edebilir misiniz?

Ich bin ein alter Mann.

Ben yaşlı bir adamım.

Er ist ein alter Hase.

O kıdemli bir elemandır.

Tom ist ein alter Freund.

Tom eski bir arkadaşım.

Das ist ein alter Witz.

O eski bir şaka.

Er ist mein alter Saufkumpan.

O benim eski içki arkadaşım.

Tom lügt über sein Alter.

Tom yaşı hakkında yalan söylüyor.

Leanne ist in meinem Alter.

Leanne benimle aynı yaşta.

Das ist mein alter Freund.

O benim eski arkadaşım.

Sie ist in meinem Alter.

O benim yaşımda.

Tom ist kein alter Mann.

Tom yaşlı bir adam değil.

Ich bin ein alter Freund.

- Ben eski bir dostum.
- Ben eski bir arkadaşım.

Ein alter Baum spendet Schatten.

Eski bir ağaç gölge sağlar.

Weisheit kommt mit dem Alter.

Akıl yaşla gelir.

Ich spare Geld fürs Alter.

Yaşlılık günlerim için para tasarruf ediyorum.

Ein alter Topf wurde ausgegraben.

Antik bir çanak çıkarıldı.

Du bist in meinem Alter.

Benim yaşımdasın.

Jedes Alter hat seine Weise.

Her yaşın bilgeliği vardır.

Welches Alter hat Ihr Sohn?

- Oğlunuz kaç yaşında?
- Oğlun kaç yaşında?

Ich habe etwa Toms Alter.

Ben yaklaşık Tom'un yaşındayım.

Sie lügt über ihr Alter.

O, yaşı hakkında yalan söylüyor.

Alter schützt vor Torheit nicht.

Sakal filozof yapmaz.

Tom sagte Maria sein Alter.

Tom, Mary'ye yaşını söyledi.

Tom ist ein alter Bekannter.

Tom benim eski bir tanıdık.

Tom starb in hohem Alter.

Tom çok yaşlı bir yaşta öldü.

Tom ist ein alter Geizhals.

Tom yaşlı bir pinti.

Das ist ein alter Apparat.

Bu eski bir cihaz.

- Sie heiratete im Alter von 25.
- Sie hat im Alter von 25 geheiratet.

O, 25 yaşında evlendi.

- Tom hat eine Schwester in deinem Alter.
- Tom hat eine Schwester in eurem Alter.
- Tom hat eine Schwester in Ihrem Alter.
- Tom hat eine Schwester ungefähr in deinem Alter.

Tom'un yaklaşık olarak senin yaşında bir kız kardeşi var.

Entweder das Alter oder eine Verletzung.

Ya yaşlılıktan ya da yaralandığı için ölmüştür.

Scheint ein alter Minenschacht zu sein.

Eski bir maden kuyusuna benziyor.

Als alter Mann mit Prostata-Beschwerden

Ben yaşlı olduğum ve her yaşlı gibi prostat sorunu yaşadığım için

Hier stand früher ein alter Tempel.

Burada eski bir tapınak vardı.

Herr White hat ungefähr mein Alter.

Bay White yaklaşık benim yaşımda.

Mit zunehmendem Alter wurde er starrköpfiger.

Yaşlandıkça daha inatçı oldu.

Man sieht ihm sein Alter an.

O, yaşını gösteriyor.

Er ist ungefähr in meinem Alter.

O yaklaşık benim yaşımda.

Mein sechs Monate alter Sohn zahnt.

Altı aylık oğlum diş çıkarıyor.

Ich war einmal in deinem Alter.

Bir zamanlar senin yaşındaydım.

Er ist ein mürrischer alter Mann.

O huysuz yaşlı bir adam.

Mein Geschichtslehrer ist ein alter Portugiese.

Benim tarih öğretmenim eski bir Portekizli.

Er ist ungefähr in deinem Alter.

O yaklaşık senin yaşında.

Er ist ein schmutziger alter Mann.

O, çirkin yaşlı bir adamdır.

Tom hatte bei seinem Alter gelogen.

Tom yaşı hakkında yalan söyledi.

Tom ist ungefähr in deinem Alter.

Tom senin yaşlarındadır.

Ich bin jetzt ein alter Mann.

- Ben şimdi yaşlı bir adamım.
- Ben şimdi yaşlı bir adam mıyım?

Tom ist ungefähr in meinem Alter.

- Tom yaklaşık olarak benim yaşımda.
- Tom takriben benim yaşımda.

Mit dem Alter wurde er klüger.

Yaşı ilerledikçe daha akıllı oldu.

Ich wäre gern in deinem Alter.

Senin yaşında olmak istiyorum.

Ich lüge oft über mein Alter.

Yaşım hakkında sıkça yalan söylerim.

Das ist ein alter deutscher Brauch.

Bu eski bir Alman geleneği.

Das ist ein alter kanadischer Brauch.

O eski bir Kanada geleneğidir.

In welchem Alter möchtest du heiraten?

- Hangi yaşta evlenmek istiyorsun?
- Kaç yaşında evlenmek istiyorsun?

In welchem Alter möchten Sie heiraten?

- Hangi yaşta evlenmek istiyorsunuz?
- Kaç yaşında evlenmek istiyorsunuz?

In welchem Alter willst du heiraten?

Hangi yaşta evlenmek istiyorsun?

Tom ist ein griesgrämiger alter Mann.

Tom huysuz yaşlı bir ihtiyar.

Dieser Politiker ist ein alter Fuchs.

O siyasetçi eski bir tilki.

Ich werde nicht mein Alter verraten,

Size yaşımı açıklamayacağım

Im Garten steht ein alter Kirschbaum.

Bahçede yaşlı bir kiraz ağacı var.

Sie hat ihm ihr Alter verraten.

O, ona yaşını söyledi.

Tom redet wie ein alter Mann.

Tom yaşlı bir adam gibi konuşur.

Tom lügt bei seinem Alter oft.

Tom yaşı hakkında sık sık yalan söyler.

- Hallo, alter Freund!
- Na, altes Haus!

Merhaba, eski arkadaş!

Tom ist klein für sein Alter.

Tom yaşına göre kısa boyludur.

Ein alter Papagei lernt nicht sprechen.

Yaşlı bir papağan konuşmayı öğrenmez.

- Ich bin genauso alt.
- Ich bin im gleichen Alter.
- Ich befinde mich im gleichen Alter.

Aynı yaştayım.

- Er starb im Alter von 54 Jahren.
- Er ist im Alter von 54 Jahren gestorben.

O, 54 yaşında öldü.

- In deinem Alter habe ich schon gearbeitet.
- In deinem Alter hatte ich schon eine Arbeit.

Ben senin yaşındayken, bir işim vardı.

- Sie sind gleich alt.
- Sie sind gleichaltrig.
- Sie haben dasselbe Alter.
- Sie haben das gleiche Alter.

Onlar aynı yaşta.

- Herr White hat ungefähr mein Alter.
- Herr Weiß ist etwa in dem gleichen Alter wie ich.

Bay White yaklaşık olarak benimle aynı yaştadır.

- Im Alter von 65 Jahren verstarb er plötzlich.
- Im Alter von fünfundsechzig Jahren verstarb er plötzlich.

Altmış beş yaşında aniden öldü.

- Tom hat eine Tochter etwa in deinem Alter.
- Tom hat eine Tochter ungefähr in deinem Alter.

Tom'un yaklaşık senin yaşında bir kızı var.

Wenn sein Sohn im College-Alter ist

oğlu üniversite okuma çağına geldiğinde ise

Der IQ des Menschen entspricht dem Alter

Adamın IQ seviyesi ile yaşı eşit

Zuerst wird das Alter der Felsen bestimmt

önce kayaçların yaşı belirleniyor

Du musst sein Alter in Betracht ziehen.

Onun yaşını dikkate almalısın.

Billy ist sehr groß für sein Alter.

Billy yaşına göre çok uzun boylu.

Dick starb im Alter von zehn Jahren.

Öldüğünde Dick on yaşında idi.

Der Junge ist groß für sein Alter.

Çocuk yaşına göre uzun.