Translation of "Unlikely" in Turkish

0.152 sec.

Examples of using "Unlikely" in a sentence and their turkish translations:

- That's unlikely.
- It's unlikely.

O olası değil.

That's unlikely.

O olası değil.

- That's highly unlikely.
- That is highly unlikely.

Bu son derece muhtemel değil.

That's very unlikely.

Bu pek olası değil.

Rain is unlikely.

Yağmurun yağması pek mümkün değil.

That looks unlikely.

O olası değil gibi görünüyor.

It seems unlikely.

Mümkün görünmüyor.

It's so unlikely.

Pek mümkün değil.

That seems unlikely.

O pek mümkün görünmüyor.

- They are unlikely to marry.
- They're unlikely to get married.

Onların evlenmeleri olası değil.

That would be unlikely.

Bu olası olmaz.

That scenario is unlikely.

O senaryo muhtemel değil.

That seems highly unlikely.

Oldukça muhtemel görünmüyor.

That's unlikely to happen.

O muhtemelen olmayacak.

I think that's unlikely.

Sanırım o olası değil.

Experts say that's unlikely.

Uzmanlar bunun mümkün olmadığını söylüyor.

That seems unlikely now.

O artık mümkün görünmüyor.

It's just incredibly, incredibly unlikely.

İnanılmaz, akıl almaz derecede olasılık dışı.

But the possibility seems unlikely.

Fakat bu ihtimal pek mümkün görünmüyor.

I think that's highly unlikely.

Sanırım o büyük ölçüde mümkün değil.

Technological retrogression will be unlikely.

Teknolojik gerileme pek mümkün olmayacak.

It doesn't sound so unlikely.

Çok olasılık dışı görünmüyor.

It's unlikely to be true.

Doğru olması muhtemel değil.

It's unlikely, but not impossible.

Bu olası değil ama imkansız değil.

That's highly unlikely to happen.

Onun olması son derece düşük.

It's unlikely Tom will return.

Tom'un geri dönecek olması olası değil.

They're unlikely to get married.

Onların evlenmeleri olası değil.

It's unlikely she's that stupid.

O kadar aptal olması olası değildir.

I'm unlikely to be late.

Muhtemelen geç kalmayacağım.

That's possible but highly unlikely.

Bu mümkün ama son derece düşük ihtimal.

We're unlikely to do that.

Bunu yapmamız olası değil.

Tom is unlikely to wait.

Tom muhtemelen beklemeyecek.

- Tom said Mary would unlikely win.
- Tom said that Mary would unlikely win.

Tom, Mary'nin muhtemelen kazanamayacağını söyledi.

- Tom said Mary would unlikely cry.
- Tom said that Mary would unlikely cry.

Tom, Mary'nin muhtemelen ağlamayacağını söyledi.

- Tom said Mary will unlikely win.
- Tom said that Mary will unlikely win.

Tom, Mary'nin muhtemelen kazanamayacağını söyledi.

- Tom is unlikely to win.
- Tom is not likely to win.
- Tom will unlikely win.
- Tom won't likely win.
- It's unlikely Tom will win.
- It's unlikely that Tom will win.

Muhtemelen Tom kazanmayacak.

Needed a series of unlikely events.

beklenmedik bir olay dizisi yaşanması gerekti.

- It's very improbable.
- It's very unlikely.

Çok olası değil.

- This seems improbable.
- This seems unlikely.

Bu olası görünmüyor.

That's statistically unlikely, but not impossible.

İstatistiksel olarak pek olası değil, ama imkânsız da değil.

It's unlikely Tom will help us.

Tom'un bize yardım edecek olması olası değil.

I think it's unlikely to happen.

Bence olması mümkün değil.

I'm unlikely to come by myself.

Muhtemelen tek başıma gelmeyeceğim.

I'm very unlikely to be late.

Geç kalmam pek olası değil.

Tom is unlikely to eat much.

Tom muhtemelen çok yemeyecek.

It's very unlikely to snow tomorrow.

Yarın kar yağacağı pek olası değil.

Tom is very unlikely to win.

Tom'un kazanması prk olası değil.

Tom will unlikely wait much longer.

Tom muhtemelen çok daha fazla beklemeyecek.

Tom is unlikely to ever cry.

Tom muhtemelen hiç ağlamayacak.

Tom will unlikely wait for Mary.

Tom muhtemelen Mary'yi bekleyecek.

Tom will unlikely help us today.

Tom muhtemelen bugün bize yardımcı olmayacak.

This is unlikely to stop Tom.

Bu Tom'u pek durdurmayacaktır.

- We both know that's unlikely to happen.
- We both know that that's unlikely to happen.

Bunun olmasının muhtemel olmadığını ikimiz de biliyoruz.

- Tom knew that Mary was unlikely to cry.
- Tom knew Mary was unlikely to cry.

Tom Mary'nin muhtemelen ağlamayacağını biliyordu.

- Tom said he was unlikely to cry.
- Tom said that he was unlikely to cry.

Tom muhtemelen ağlamayacağını söyledi.

- I still think it's unlikely that Tom will win.
- I still think that it's unlikely that Tom will win.
- I still think that it's unlikely Tom will win.
- I still think it's unlikely Tom will win.

Ben hâlâ Tom'un kazanacağının mümkün olmadığını düşünüyorum.

- I think it's unlikely that Tom would ever move.
- I think that it's unlikely that Tom would ever move.
- I think that it's unlikely Tom would ever move.
- I think it's unlikely Tom would ever move.

Sanırım Tom'un şu ana kadar taşınması olası değil.

- I think it's unlikely that Tom will get elected.
- I think that it's unlikely that Tom will get elected.
- I think that it's unlikely Tom will get elected.
- I think it's unlikely Tom will get elected.

Tom'un seçilmesinin olası olmadığını düşünüyorum.

- I think it's unlikely that Tom will be arrested.
- I think that it's unlikely that Tom will be arrested.
- I think that it's unlikely Tom will be arrested.
- I think it's unlikely Tom will be arrested.

Tom'un tutuklanmasının pek ihtimali olmadığını düşünüyorum.

- I think it's unlikely that Tom will marry Mary.
- I think that it's unlikely that Tom will marry Mary.
- I think that it's unlikely Tom will marry Mary.
- I think it's unlikely Tom will marry Mary.

Bence Tom'un Mary ile evlenmesi olası değil.

We're unlikely to find Dana before nightfall

Dana'yı geceden önce bulacak gibi görünmüyoruz.

We're unlikely to find Dana before nightfall.

Dana'yı geceden önce bulacak gibi görünmüyoruz.

That story of his sounds very unlikely.

Onun o hikayesi pek olası görünmüyor.

It's unlikely Tom understands what's going on.

Muhtemelen Tom, neler olduğunu anlamıyor.

It seems unlikely, but maybe it'll happen.

Bu Muhtemel görünmüyor, ama belki olacak.

Tom is unlikely to want to go.

- Tom'un gitmek istemesi muhtemel değil.
- Tom muhtemelen gitmek istemeyecektir.

It's very unlikely that Tom will come.

Tom'un gelmesi çok olası değil.

Tom is very unlikely to be late.

Tom geç kalması çok olası değil.

It seems unlikely that Tom committed suicide.

Tom'un intihar ettiği olası değil gibi görünüyor.

This story sounds very unlikely to me.

Bu hikaye bana pek olası görünmüyor.

It's unlikely that anything serious will happen.

Ciddi bir şey olma ihtimali var.

It's unlikely that he did anything wrong.

Onun yanlış bir şey yaptığı olası değil.

Tom is unlikely to come by himself.

Tom muhtemelen kendi başına gelemez.

It's unlikely to be sold in Boston.

Boston'da satılması mümkün değildir.

I'm unlikely to be here on Monday.

Pazartesi günü burada olmam pek muhtemel değil.

I think it's unlikely that will happen.

Sanırım bunun olması muhtemel değil.

I think it's unlikely Tom will help.

Sanırım Tom'un yardım etmesi muhtemel değil.

I think it's unlikely Tom will cry.

Bence Tom'un ağlaması pek olası değil.

Tom is unlikely to still be asleep.

Tom hâlâ muhtemelen uyumayacak.

Tom is unlikely to do that anymore.

Tom'un artık bunu yapma ihtimali yok.

Tom and Mary are unlikely to cry.

Tom ve Mary muhtemelen ağlamayacak.

It's quite unlikely Tom will do that.

Tom'un bunu yapması pek olası değildir.

Tom is unlikely to die anytime soon.

Tom muhtemelen yakın zamanda ölmeyecek.

I'm very unlikely to start doing that.

Büyük olasılıkla onu yapmaya başlayacağım.

I'm very unlikely to stop doing that.

Onu yapmayı bırakmam pek mümkün değil.

I'm very unlikely to do that anymore.

Artık onu yapmam pek mümkün değil.

- It's highly unlikely that Tom will drink any beer.
- It's highly unlikely Tom will drink any beer.

Tom'un herhangi bir birayı içmesi oldukça olası değil.

- I know you're unlikely to ever forgive me.
- I know that you're unlikely to ever forgive me.

Muhtemelen beni affetmeyeceğini biliyorum.

- We know that Tom is unlikely to do that.
- We know Tom is unlikely to do that.

Tom'un onu yapmasının olasılıksız olduğunu biliyoruz.

- Tom said Mary was unlikely to do that.
- Tom said that Mary was unlikely to do that.

Tom Mary'nin muhtemelen bunu yapmayacağını söyledi.

- Tom said Mary was very unlikely to cry.
- Tom said that Mary was very unlikely to cry.

Tom, Mary'nin ağlamasının pek mümkün olmadığını söyledi.

- Tom said Mary was very unlikely to win.
- Tom said that Mary was very unlikely to win.

Tom, Mary'nin kazanmasının pek olası olmadığını söyledi.

- I think it's highly unlikely that Tom will go bowling.
- I think that it's highly unlikely that Tom will go bowling.
- I think that it's highly unlikely Tom will go bowling.
- I think it's highly unlikely Tom will go bowling.

Bence Tom'un bowlinge gideceği uzak ihtimal

- I think it's highly unlikely that Tom will write back.
- I think that it's highly unlikely that Tom will write back.
- I think it's highly unlikely Tom will write back.
- I think that it's highly unlikely Tom will write back.

Sanırım Tom'un cevap yazması oldukça olası değil.

He is seriously ill and unlikely to recover.

O, ağır hasta ve iyileşmesi olasılığı yok.

I fell in love in an unlikely place.

Ben alışılmadık bir yere aşık oldum.

It's unlikely that he did his homework himself.

Ödevini kendisinin yapmış olması pek olası değil.

The jewel was found in an unlikely place.

Mücevher beklenmedik bir yerde bulundu.

It's unlikely Tom will be here on time.

Tom'un zamanında burada olması olası değil.

It's very unlikely that Tom will be there.

Tom'un orada olacağı çok olası değil.