Translation of "Scarcely" in Turkish

0.005 sec.

Examples of using "Scarcely" in a sentence and their turkish translations:

I scarcely think so.

Ben pek öyle düşünmüyorum.

Tom scarcely recognized Mary.

Tom güçlükle Mary'yi tanıdı.

I could scarcely breathe.

Neredeyse hiç nefes alamadım.

Tom could scarcely breathe.

Tom güçlükle nefes alabildi.

I scarcely believed my eyes.

- Ben gözlerime güçlükle inandım.
- Neredeyse gözlerime inanamıyordum.

I can scarcely believe it.

Ben ona neredeyse hiç inanamıyorum.

He scarcely ever watches TV.

O, neredeyse hiç tv izlemez.

Tom scarcely said a word.

Tom neredeyse tek kelime söylemedi.

Tom could scarcely believe it.

Tom buna güçlükle inanabildi.

I could scarcely believe it.

Neredeyse ona inanamadım.

I scarcely ever do that.

Ben bunu neredeyse hiç yapmam.

We scarcely had time for lunch.

Öğle yemeği için neredeyse zamanımız yoktu.

He can scarcely write his name.

O adını güçlükle yazabiliyor.

I can scarcely sleep at night.

Geceleyin neredeyse hiç uyuyamıyorum.

There was scarcely any money left.

Neredeyse hiç para kalmamıştı.

Tom scarcely ever gets any exercise.

Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.

I can scarcely believe my eyes.

Neredeyse gözlerime inanamıyorum.

He scarcely ever gets any exercise.

Neredeyse hiç spor yapmaz.

And courage, Soult has scarcely a superior."

ve cesaret için Soult'un neredeyse bir üstü yok " yazdı .

I could scarcely stand on my feet.

Ayaklarımın üzerinde güçlükle durabiliyordum.

He died when he was scarcely thirty.

Neredeyse otuz yaşındayken öldü.

There are scarcely any flowers in our garden.

Bahçemizde yok denecek kadar az çiçek var.

He had scarcely escaped when he was recaptured.

O, yeniden yakalandığında güçlükle kaçmıştı.

Scarcely had the rain stopped before a rainbow appeared.

Bir gökkuşağı belirmeden önce, hemen hemen yağmur durmuştu.

Mary scarcely seems to care for me, does she?

Mary bana pek değer veriyor gibi görünmüyor, değil mi?

She had scarcely finished speaking when he cut in.

O sözünü kestiğinde o neredeyse konuşmayı bitirmişti.

Scarcely had I reached home before the telephone rang.

Telefon çalmadan önce güç bela eve varmıştım.

Scarcely had the market opened when the fire broke out.

Yangın çıktığında pazar henüz açılmıştı.

- I scarcely slept a wink.
- I barely slept a wink.

Neredeyse gözümü bile kırpmadım.

- He scarcely said a word.
- He barely said a word.

O zar zor bir kelime söyledi.

I had scarcely left home when it began to rain.

Yağmur yağmaya başladığında evden yeni çıkmıştım.

They have scarcely gone out since the baby was born.

Bebek doğduğundan beri neredeyse hiç dışarı çıkmadım.

- I can scarcely believe it.
- I can hardly believe it.

Buna inanmakta zorlanıyorum.

- She spoke scarcely a word of English.
- She hardly speaks English.

O zar zor İngilizce konuşur.

After the disaster, there was scarcely any water left on the island.

Afet sonrasında adada hiç su kalmadı.

I had scarcely entered the class before the students started asking questions.

- Öğrenciler sorular sormaya başladığında sınıfa henüz girmiştim.
- Sınıfa girer girmez öğrenciler sorular sormaya başladı.

She had scarcely started reading the book, when someone knocked at the door.

Biri kapıyı çaldığında o, kitabı okumaya henüz başlamıştı.

- I could scarcely stand on my feet.
- I could barely stand.
- I could hardly stand.

Ayaklarımın üzerinde güçlükle durabiliyordum.

- I had scarcely entered the class before the students started asking questions.
- As soon as I entered the class, the students started asking questions.

- Öğrenciler sorular sormaya başladığında sınıfa henüz girmiştim.
- Ben sınıfa girer girmez öğrenciler sorular sormaya başladılar.