Examples of using "Compromise" in a sentence and their turkish translations:
Uzlaşalım.
İlişkiler uzlaşma gerektirir.
Uzlaşmıyorum.
Tom anlaşmak için isteksizdi.
O bir tavizdi.
Her iki tarafın da uzlaşması gerekir.
Biz uzlaşmak zorundaydık.
Bir uzlaşmaya varıldı.
Uzlaşma kabul edildi.
Tom uzlaşmayı kabul etti.
Uzlaşma olabilir.
- Uzlaşmaya hazırım.
- Uzlaşmaya istekliyim.
Neden taviz vermiyoruz?
Tom uzlaşmak için isteksiz görünüyor.
Sonunda bir uzlaşmaya vardık.
Bu konuda ödün veremeyiz.
Tom uzlaşmak istemiyor.
Bizim bir uzlaşma yapmamız gerekir.
Onlar bizimle uzlaşmayacaklar.
Bir uzlaşma gerekebilir.
Uzlaşma olmayacak.
Bir uzlaşma vardı.
Hiçbir uzlaşma olamaz.
Sonunda bir uzlaşmaya vardık.
Uzlaşmak için hazır değilim.
O, hiçbir uzlaşmayı kabul etmedi.
Başkan Cleveland uzlaşmaya varmak zorunda kaldı.
Birçok lider uzlaşmayı destekledi.
Missouri Anlaşması yasal mı?
Kongre uzlaşmayı kabul etti.
Lord Ashburton uzlaşmayı kabul etti.
Federal arabulucular uzlaşmaya vardılar.
Hiçbir uzlaşma olamazdı.
Uzlaşmak istemiyorum.
Uzlaşmamız gerektiğini sanmıyorum.
Ben şiddetle bir uzlaşmaya karşıyım.
- Bence bu harika bir uzlaşma.
- Sanırım bu harika bir uzlaşma.
Uzlaşmak benim kurallarıma aykırıdır.
Makul bir uzlaşma bulunması gerekiyor.
Onlarla uzlaşmaya çalıştık.
Makul bir uzlaşma gibi görünüyordu.
1997 yılında bir uzlaşmaya vardılar.
Bence bu iyi bir uzlaşma.
Bu konuda asla taviz vermemeliyiz.
Uzlaşmaya hazır mısın?
Tom uzlaşmak için isteksiz görünüyor.
Uzlaşmaktan başka seçeneğimiz yok.
Sonunda bir uzlaşma noktası bulduk.
Tom uzlaşmak için isteksiz görünüyor.
Biz bir uzlaşma önerecektik.
Sonunda bir uzlaşmaya vardık
Nasıl uzlaşacağını öğrenmen gerekiyor.
Nasıl uzlaşacağını öğrenmek zorundasın.
Onlar yolculuk sırasında uzlaşmak zorunda kaldı.
Bu hususta uzlaşmaya varmak zorunda kaldım.
Delegeler günlerce uzlaşmayı tartıştılar.
Onlar tatmin edici bir uzlaşmaya varmak için müzakere ediyorlar.
Uzlaşma ihtimali yok gibi görünüyor.
Her iki taraf birbirleriyle uzlaşmak zorundaydı.
Tüm yönetim uzlaşma ve takas üzerine kurulmuştur.
Vicdanınla uzlaşmana gerek yok.
Konuyla ilgili uzlaşmayı reddetmişti.
İki taraf nihayet bir uzlaşma üzerinde anlaştılar.
Bu iyi bir uzlaşma.Hiç kimseyi hoşnutsuz bırakmaz.
Onlara bir uzlaşma düşünüp düşünmeyeceklerini sordum.
Bir tür uzlaşmaya varabileceğimizi umuyorum.
Bir tür uzlaşmaya varabileceğimizden eminim.
Sanırım bir tür uzlaşmaya varabiliriz.
Onlarla uzlaşmaya çalıştık.
( John Kerry, Hint bürokrasini, Hindistan ekonomisinin büyümesine
Her şeyde uzlaşabilecek gibi görünmüyoruz.
Onlarla uzlaşmaya çalıştık.
Sulandırılmış bir uzlaşma önergesi hiç yoktan daha iyidir.
Uzlaşma, amortisör kullanımıyla bir çarpışmadır
Görüşmelerden sonra iki taraf, anlaşmazlık konusunda bir uzlaşmaya vardılar.
Pyongyang ve Washington arasında bir tür uzlaşmaya varılması zorunludur.
Tom Mary ile bir uzlaşmaya varmanın imkansız olduğunu söyleyebiliyordu.
Hararetli bir tartışmadan sonra,uzlaşma sağlandı.Sigara içme köşesinde sigara içenlerin sigara içmesine izin verilecek.