Translation of "Brilliant" in Turkish

0.012 sec.

Examples of using "Brilliant" in a sentence and their turkish translations:

- That's brilliant!
- That's brilliant.

Bu harika!

Brilliant!

Zekice!

- Tom's brilliant.
- Tom is brilliant.

- Tom zekidir.
- Tom zeki.

- Brilliant!
- Splendid!

Müthiş!

You're brilliant.

Sen zekisin.

- Terrific!
- Brilliant!

- Harika!
- Işıl ışıl!

This is brilliant.

Bu parlak.

Tom was brilliant.

Tom parlaktı.

That was brilliant.

O parlaktı.

You were brilliant.

Parlaktın.

How brilliant is that?

Ne kadar da mükemmel.

That's a brilliant idea.

O parlak bir fikir.

He's a brilliant economist.

O, akıllı bir ekonomist.

She's a brilliant economist.

O parlak bir ekonomist.

You're a brilliant photographer.

Sen zeki bir fotoğrafçısın.

Tom is incredibly brilliant.

Tom inanılmaz derecede zeki.

This is really brilliant.

Bu gerçekten parlak.

What a brilliant idea!

Ne parlak bir fikir!

His invention is brilliant!

Onun buluşu mükemmel!

Tom's idea is brilliant.

Tom'un fikri mükemmel.

Her invention is brilliant!

Onun buluşu parlaktır!

He's a brilliant artist.

O parlak bir sanatçı.

That's a brilliant plan.

- Bu parlak bir plan.
- Bu dâhice bir plan.

It was absolutely brilliant.

Kesinlikle göz kamaştırıcıydı.

- Terrific!
- Brilliant!
- Great!
- Wonderful!

Müthiş!

- I thought you were brilliant.
- I thought that you were brilliant.

Senin parlak zekalı olduğunu düşünmüştüm.

She has a brilliant future.

O parlak bir geleceğe sahiptir.

I had a brilliant idea.

Parlak bir düşüncem vardı.

I've had a brilliant idea.

Parlak bir fikrim vardı.

You've done a brilliant job.

- Sen parlak bir iş yaptın.
- Sen görkemli bir iş yaptın.

Tom has a brilliant mind.

Tom'un parlak bir zihni var.

- Terrific!
- Brilliant!
- Great!
- Chapeau!
- Sweet!

Ne harika!

- Brilliant!
- Great!
- Wonderful!
- Cool!
- Amazing!

Harika!

- Terrific!
- Brilliant!
- Great!
- Fantastic!
- Awesome!

Müthiş!

John had a brilliant idea.

John'un parlak bir düşüncesi vardı.

Tom is a brilliant diagnostician.

Tom bir muhteşem teşhisçi.

That was a brilliant idea.

O parlak bir fikirdi.

Tom had a brilliant idea.

Tom'un parlak bir fikri vardı.

Who wrote that brilliant article?

O muhteşem makaleyi kim yazdı?

Mary is a brilliant scientist.

Mary parlak bir bilimcidir.

Look at that brilliant star.

Şu parlayan yıldıza bak.

Mary is a brilliant artist.

Mary parlak bir sanatçı.

Tom is a brilliant scientist.

Tom parlak bir bilim adamıdır.

Tom has a brilliant future.

Tom'un parlak bir geleceği var.

Tom is a brilliant economist.

Tom parlak bir ekonomisttir.

Tom is a brilliant artist.

Tom zeki bir sanatçıdır.

He has a brilliant future.

Onun parlak bir geleceği var.

- I think Tom is brilliant.
- I think Tom is very smart.
- I think that Tom is brilliant.
- I think Tom's brilliant.

Tom'un zeki olduğunu düşünüyorum.

Louis is a brilliant, progressive man,

Louis çok parlak, yenilikçi bir adam

A brilliant future lay before him.

Parlak bir gelecek onun önünde uzanıyor.

Brilliant butterflies flew hither and thither.

Parlak kelebekler oradan oraya uçtu.

I think it's a brilliant idea.

Sanırım bu parlak bir fikir.

Tom is a brilliant young scientist.

Tom parlak zekâlı genç bir bilim adamıdır.

Mary is a brilliant young lawyer.

Mary parlak bir genç avukattır.

Everyone recognized him as a brilliant pianist.

Herkes onu görkemli bir piyanist olarak tanıdı.

How can one achieve such brilliant results?

Birisi böyle parlak sonuçlara nasıl ulaşabilir?

He was a brilliant and emblematic scientist.

O, mükemmel ve sembolik bir bilimciydi.

I've come up with a brilliant idea.

Parlak bir fikir ileri sürdüm.

Your brilliant eyes are like the sun.

Senin parlak gözlerin güneş gibi.

I found a brilliant boy for him.

Onun için parlak bir oğlan buldum.

- Hotshot!
- Terrific!
- Wow!
- Wonderful!
- Awesome!
- That's brilliant.
- Bravo!

- Harika!
- Fevkalade!
- Vay canına!

- That's excellent.
- This is brilliant.
- This is excellent.

Bu mükemmel.

Is that a diagnosis? Yes, I am brilliant, right?

Teşhis var mı? Var, şahaneyim. Değil mi?

That's a brilliant solution because this attracted those people

Bu mükemmel bir çözümdü çünkü Londra'da yaşayıp şehri çok iyi bilen

You're one of the most brilliant people I know.

Tanıdığım en muhteşem insanlardan birisin.

- Tom's future is bright.
- Tom has a brilliant future.

Tom'un geleceği parlaktır.

Even if it's not true, it's a brilliant invention.

Doğru olmasa bile parlak bir icat.

Even if it's not true, it's a brilliant fabrication.

Bu doğru olmasa bile, parlak bir yalan.

And finally, I ask myself how a future brilliant city

Son olarak da kendime muhteşem bir gelecek şehrinin

The dance was the most brilliant affair of the season.

Dans, sezonun en parlak olayıydı.

- No other student in the class is so brilliant as he is.
- No other student in the class is as brilliant as he is.

Sınıftaki başka hiçbir öğrenci onun kadar parlak değildir.

I have a grown daughter who's brilliant and happy and wonderful.

Yetişkin bir kızım var, kendisi mutlu, zeki ve harika biri.

And he is still as quietly brilliant and morally directed as ever.

ve ahlaki olarak her zaman olduğu gibi yönetiliyor.

But he was ‘the indispensable Marshal’, whose  brilliant administration and tireless work  

Ancak, parlak yönetimi ve yorulmak bilmeyen çalışmaları Napolyon'un askeri başarısının büyük bir kısmının temelini oluşturan

Ney, outnumbered four to one, conducted a brilliant fighting withdrawal and escaped

kuşatma ve yok etme umuduyla sürpriz bir saldırı başlattı . Ney, dörde bir üstündeydi, harika bir mücadele geri çekildi ve

We think our boy is brilliant. Of course, we might be biased.

Oğlumuzun çok parlak olduğunu düşünüyoruz. Elbette ki önyargıyla böyle düşünüyor olabiliriz.

- Tom has done a magnificent job.
- Tom has done a brilliant job.

Tom muhteşem bir iş yaptı.

The rising sun bathed the sky in a brilliant blend of colours.

Yükselen güneş gökyüzünü parlak bir renk karışımıyla süsledi.

Berthier’s hard work and brilliant staff system  underpinned all Napoleon’s successes in Italy,  

Berthier'in sıkı çalışması ve mükemmel personel sistemi, Napolyon'un İtalya'daki ve ötesindeki

Suchet was a brilliant commander, widely-regarded as the best administrator in Napoleon’s

en iyi idarecisi olarak kabul edilen parlak bir komutandı

During the subsequent retreat, Ney again demonstrated his brilliant tactical skills, fighting a

Sonraki geri çekilme sırasında Ney, Wellington'un birliklerini uzakta tutan bir dizi artçı koruma eylemiyle

Soldier and brilliant tactician… unless his fiery temperament got the better of him.

asker ve parlak bir taktikçi ... ateşli mizacı onu alt etmedikçe.

Soult’s record as a Marshal was mixed – a brilliant and intelligent organiser, whose

bir Marshal olarak SOULT rekor karışık oldu -.. kimin yeteneği master-inme teslim veya zamanla azaldı, zafer askerlerine ilham

The army was involved in a number of brilliant actions during the battle.

Ordu savaş sırasında bir dizi görkemli eylemlerde yer aldı.

He became a brilliant scholar but only at the expense of his health.

Sağlığı pahasına mükemmel bir bilim adamı oldu.

- The sun is the brightest star.
- The sun is the most brilliant star.

Güneş en parlak yıldızdır.

Was able to win a brilliant victory, thanks  to crucial support from General Victor.

, General Victor'un çok önemli desteği sayesinde muhteşem bir zafer kazandı.

In a brilliant independent campaign, he held the Austrians near Nice, then chased them

Parlak bir bağımsız kampanyada, Avusturyalıları Nice yakınlarında tuttu, sonra onları

Their decision was vindicated when Sixth Corps won a brilliant action at Elchingen, that

emirleri görmezden gelmeye teşvik etti. Kararları, Altıncı Kolordu Elchingen'de

There had already been signs that Ney’s aggressive instinct, which made him a brilliant

. Ney'in kendisini parlak bir taktik lideri yapan saldırgan içgüdüsünün

Albert Einstein is considered one of the most brilliant minds of the twentieth century.

Albert Einstein Yirminci yüzyılın en parlak zihinlerinden biri olarak kabul edilir.

Cool under fire and a brilliant tactician,  he was the ideal corps commander in battle.  

Cool under fire and a brilliant tactician, he was the ideal corps commander in battle.

Suchet went on to serve under Napoleon in his first, brilliant campaign in Italy, fighting

Suchet , Lodi, Castiglione ve Bassano'da

Aggressive and brilliant as ever. At Saalfeld,  he fought the first major combat of the war,  

gibi aktif, saldırgan ve zekiydi. Saalfeld'de, Prens Louis Ferdinand'ın komuta ettiği bir Prusya tümenini bozguna uğratarak

Davout was made Minister of War and governor of  Paris: vital roles, requiring a brilliant and  

Davout, Savaş Bakanı ve Paris valisi yapıldı: parlak ve sadık bir yönetici gerektiren hayati roller

In the process he won a reputation as an organised and decisive commander, and brilliant tactician.

Bu süreçte organize ve kararlı bir komutan ve parlak bir taktikçi olarak ün kazandı.