Translation of "Schoenen" in Turkish

0.011 sec.

Examples of using "Schoenen" in a sentence and their turkish translations:

- Bind je schoenen vast.
- Bind uw schoenen vast.
- Bind je schoenen.
- Bind uw schoenen.

Ayakkabılarını bağla.

- Uw schoenen zijn hier.
- Zijn schoenen zijn hier.
- Uw schoenen staan hier.
- Zijn schoenen staan hier.
- Haar schoenen staan hier.

Ayakkabılarınız burada.

- Je schoenen zijn hier.
- Uw schoenen zijn hier.
- Jullie schoenen zijn hier.

Sizin ayakkabılar burada.

- Doe uw schoenen uit.
- Doe je schoenen uit.

Ayakkabılarınızı çıkartın.

- Houd je schoenen aan.
- Hou je schoenen aan.

Ayakkabını çıkarma.

Lucht die schoenen!

Şu ayakkabıları havalandır.

Wij verkopen schoenen.

Biz ayakkabı satıyoruz.

Mijn schoenen piepen.

Ayakkabılarım gıcırdıyor.

Ze verkopen schoenen.

Onlar ayakkabı satıyor.

Mijn schoenen zijn versleten.

Benim ayakkabılar yıpranmış.

Zijn schoenen zijn bruin.

Onun ayakkabıları kahverengidir.

Doe uw schoenen uit.

Ayakkabılarını çıkar.

Ik wilde rode schoenen.

Ben kırmızı ayakkabıları istedim.

Mijn schoenen zijn bruin.

Ayakkabılarım kahverengi.

Dat zijn mijn schoenen.

Onlar benim ayakkabılarım.

Waar zijn mijn schoenen?

Ayakkabılarım nerede?

Tom draagt nieuwe schoenen.

Tom yeni ayakkabı giyiyor.

Wiens schoenen zijn dit?

Bunlar kimin ayakkabıları?

Deze schoenen passen niet.

Bu ayakkabılar ayaklarıma uymaz.

Heb je nieuwe schoenen?

Yeni ayakkabıların mı var?

Tom heeft nieuwe schoenen.

Tom'un yeni ayakkabıları var.

Zijn je schoenen nieuw?

Ayakkabılarınız yeni mi?

Goede schoenen zijn duur.

İyi ayakkabılar pahalıdır.

Doe uw schoenen uit, alstublieft.

Lütfen ayakkabılarınızı çıkarın.

Welke schoenen trek je aan?

Hangi ayakkabıları giyeceksin?

Deze schoenen zijn van haar.

Bu ayakkabılar onun.

Hij draagt sokken en schoenen.

O, çorap ve ayakkabı giyer.

Welke maat zijn deze schoenen?

Bu ayakkabılar kaç numara?

Ik liet mijn schoenen poetsen.

Ben ayakkabılarımı cilalattım.

Ze hebben nieuwe schoenen nodig.

- Onların yeni ayakkabılara ihtiyacı var.
- Onlara yeni ayakkabılar lazım.

Tom trok zijn schoenen uit.

Tom ayakkabılarını çıkardı.

De schoenen zijn van leer.

Ayakkabılar deriden yapılmıştır.

Deze schoenen zijn van mij.

Bu ayakkabılar benim.

Ze had witte schoenen aan.

O, beyaz ayakkabılar giydi.

Susan poetste haar vaders schoenen.

Susan babasının ayakkabılarını parlattı.

Ik heb mijn schoenen gevonden.

Ayakkabılarımı buldum.

Deze schoenen zijn van Tom.

Bu ayakkabılar Tom'a aittir.

Je houdt van deze schoenen.

Bu ayakkabıları seviyorsun.

Jullie hebben nieuwe schoenen nodig.

Siz arkadaşların yeni ayakkabılara ihtiyacı var.

- Heb je deze schoenen in mijn maat?
- Heeft u deze schoenen in mijn maat?
- Hebben jullie deze schoenen in mijn maat?

Bu ayakkabıların benim numaramda olanından sizde var mı?

- De kinderen kregen schoenen voor de kerst.
- De kinderen hebben schoenen gekregen voor Kerstmis.

Çocuklar Noel için ayakkabı aldı.

Nancy wil een paar rode schoenen.

Nancy bir çift kırmızı ayakkabı istiyor.

Ik zou graag zulke schoenen willen.

Öyle ayakkabılar istiyorum.

Waar heb je je schoenen uitgedaan?

Ayakkabılarını nerede çıkardın?

Waar hebt ge die schoenen gekocht?

Bu ayakkabıları nereden satın aldın?

Deze schoenen passen me niet meer.

Bu ayakkabılar artık bana uymuyor.

Tom trok zijn nieuwe schoenen aan.

Tom yeni ayakkabılarını giydi.

Tom draagt een paar nieuwe schoenen.

Tom yeni bir çift ayakkabı giyiyor.

Tom draagt de schoenen van John.

Tom John'un ayakkabılarını giyiyor.

Deze schoenen zijn gemaakt in Italië.

Bu ayakkabılar İtalya'da yapılır.

Moet ik hier mijn schoenen uitdoen?

Burada ayakkabılarımı çıkarmak zorunda mıyım?

Ik wil bruine schoenen, geen zwarte.

Ben kahverengi ayakkabıları istiyorum, siyah olanları değil.

Draag geen schoenen in de moskee.

Camide ayakkabı giymeyin.

Ga eens in mijn schoenen staan.

Kendini benim yerime koy.

Wanneer heeft Tom die schoenen gekocht?

Tom o ayakkabıları ne zaman satın aldı?

Ik kreeg een paar nieuwe schoenen.

Ben yeni bir çift ayakkabı aldım.

Ik heb meteen mijn schoenen aangetrokken.

Hemen ayakkabılarımı giydim.

Deze schoenen zijn te klein voor mij.

Bu ayakkabılar benim için çok küçük.

Ik gooide de schoenen uit het raam.

Ayakkabıları pencereden attım.

Tom deed zijn schoenen en sokken uit.

Tom, ayakkabılarını ve çoraplarını çıkardı.

Poets je schoenen vooraleer weg te gaan.

Dışarı çıkmadan önce ayakkabılarını parlat.

Je schoenen passen niet bij dat pak.

Ayakkabıların bu kıyafet ile uymuyor.

Maria draagt dikwijls schoenen met hoge hakken.

Mary sık sık yüksek topuklu giyer.

Die schoenen passen niet met het pak.

O ayakkabılar bu takım elbiseyle gitmez.

Willen jullie je schoenen aandoen, we gaan!

Ayakkabılarınızı giyer misiniz, gidiyoruz!

Toms schoenen zijn te klein voor hem.

Tom'un ayakkabıları onun için çok küçük.

Uw schoenen zijn hier. Waar zijn de mijne?

- Sizin ayakkabılarınız burada. Benimkiler nerede?
- Senin ayakkabıların burada. Benimkiler nerede?

We zijn het gewend om schoenen te dragen.

Biz ayakkabı giymeye alışkınız.

Tom vroeg iedereen zijn schoenen uit te trekken.

Tom herkesten ayakkabılarını çıkarmalarını istedi.

Ik heb sokken, maar ik heb geen schoenen.

Çoraplarım var ama ayakkabılarım yok.

Zowel Tom als Maria hebben nieuwe schoenen nodig.

- Tom ve Mary her ikisinin de yeni ayakkabılara ihtiyacı var.
- Hem Tom hem de Mary'nin yeni ayakkabılara ihtiyacı var.

Tom stopte om zijn schoenen aan te trekken.

Tom ayakkabılarını giymek için durdu.

Mijn schoenen zijn groter dan die van jullie.

Benim ayakkabılarım seninkilerden daha büyük.

Tom ziet er grappig uit met die schoenen.

Tom şu ayakkabıları giydiği için komik görünüyor.

Ik heb nieuwe schoenen gekocht bij de schoenenwinkel.

Ayakkabı mağazasında yeni ayakkabılar satın aldım.

- Mijn schoenen zijn te klein, ik heb er nieuwe nodig.
- Mijn schoenen zijn te klein. Ik heb nieuwe nodig.

- Benim ayakkabılarım çok küçük. Yenilerine ihtiyacım var.
- Ayakkabılarım çok küçük. Yenilerine ihtiyacım var.

Ik denk dat ik dat paar schoenen zal kopen.

Sanırım bu ayakkabı çiftini alacağım.

Hij is gestopt om zijn schoenen aan te doen.

O, ayakkabılarını giymek için durdu.

Toms winkel verkoopt golfclubs, ballen, schoenen en andere accessoires.

Tom'un mağazası golf sopası, top, ayakkabı ve diğer aksesuarları satmaktadırç

Hij boog voorover om zijn schoenen aan te doen.

O ayakkabılarını giymek için eğildi.

Ik zou niet graag in jouw schoenen willen staan.

Senin yerinde olmak istemezdim.

Ik zou niet graag in haar schoenen willen staan.

Onun yerinde olmak istemem.

Ze vroeg hen om hun schoenen uit te trekken.

O, onlara ayakkabılarını çıkarmalarını söyledi.

Dit zijn de schoenen die ik vorige week kocht.

Bunlar geçen hafta satın aldığım ayakkabılar.

Tom kleedde zich aan en deed zijn schoenen aan.

Tom giyindi ve ayakkabılarını giydi.

- Bij binnenkomst horen we onze schoenen uit te doen.
- Het is de bedoeling dat we onze schoenen uittrekken aan de ingang.

- Girişte ayakkabılarımızı çıkarmamız gerek.
- Girişte ayakkabılarımızı çıkarmamız gerekiyor.

Dat zijn de duurste schoenen die ik ooit heb gezien.

Şunlar şimdiye kadar gördüğün en pahalı ayakkabılar.

Je moet je schoenen uittrekken voordat je een huis binnengaat.

Eve girmeden önce ayakkabılarınızı çıkarmanız gerekir.

Ik hou er niet van schoenen zonder sokken te dragen.

Ayakkabıyı çorap olmadan giymek hoşuma gidiyor.

Tussen de gevonden spullen bevonden zich paraplu's, schoenen en zakdoeken.

Bulunan şeyler arasında şemsiyeler, ayakkabılar ve mendiller vardı.

Tom is blij dat hij niet in jouw schoenen staat.

Tom senin yerinde olmadığı için memnun.

Moeten we onze schoenen uittrekken vooraleer het huis binnen te gaan?

Eve girmeden önce ayakkabılarımızı çıkarmalı mıyız?

Ik trok mijn schoenen uit en plaatste ze onder het bed.

Ayakkabımı çıkarıp yatağın altına koydum.

Ik deed mijn schoenen uit en gooide ze uit het raam.

Ben ayakkabılarımı çıkardım ve onları pencereden dışarı attım.

- Hij heeft een dikke nek gekregen.
- Hij loopt naast zijn schoenen.

Burnu büyüktü.

- Ga eens in mijn schoenen staan.
- Plaats jezelf in mijn situatie.

Kendini benim yerime koy.

Tom moet nieuwe schoenen kopen, want zijn oude zijn al versleten.

Tom ayakkabı almalı. Onun eski ayakkabıları tamamen yıpranmış.