Translation of "معه" in Turkish

0.006 sec.

Examples of using "معه" in a sentence and their turkish translations:

وغيّرني معه.

beni değiştiriyor.

أعمل معه.

Onunla çalışıyorum.

سأرقص معه.

Onunla dans edeceğim.

ألعب معه.

Onunla oynarım.

- بدأت ليلى تتحدّث معه.
- بدأت ليلى تتكلّم معه.

Leyla onunla konuşmaya başladı.

لقد تحدثت معه.

Onunla konuştum.

تعاطفت كايت معه.

Kate onun acısını paylaştı.

وتتفاعل معه كصديق حقيقي.

konuşma tanıma teknolojisini kullanıyor.

تواصلوا معه أو معها

onunla iletişime geçin

يمكننا إعادة التجربة معه،

yaşadığı deneyimi onunla beraber yaşayabiliyorduk,

وبطريقة ما ستدردش معه.

ve bir şekilde muhabbet edeceksin.

توم لم يأخذها معه.

Tom onun yanında götürmedi.

هل لديك موعد معه؟

Onunla bir randevun var mı?

تشاجرت معه ثم ضربته.

O, onunla tartıştı ve sona ona vurdu.

أخذ توم كمرته معه.

Tom kamerasını yanına aldı.

أحضر سامي ليلى معه.

Sami, Leyla'yı yanında getirdi.

لحياة كل شخص نعمل معه.

1.2 yıl ekliyoruz.

معه. لن أكون هنا غداً.

Onunla. Yarın burada olmayacağım.

لذلك سقطت وجلست معه هناك

Bu yüzden yıkıldım ve orada onunla oturdum

نحن لطفاء جدا معه أيضا

bizde ona ya çok güzel olmuş ya

انتبه، ذاك الرجل معه مسدس.

Dikkat et, adamın silahı var.

كان معه مئة ين فقط.

Yanında sadece 100 yeni vardı.

تذهب زوجته معه أينما ذهب.

O nereye gitse karısı onunla birlikte gider.

اتفقت معه على هذه النقطة

Ben o konuda onunla anlaştım.

سيكون تعاملك معه صعبًا جدًا،

onunla baş etmen çok zor,

كثيراً ما ألعب معه التنس.

Onunla sık sık tenis oynardım.

- أخذ أخته معه.
- إصطحب أخته.

O, kız kardeşini yanında götürdü.

هي تبقى على إتصال معه.

O, onunla temas halinde kalır.

دعى سامي ليلى للعيش معه.

Sami, Leyla'yı onunla yaşamaya davet etti.

أخذ سامي كلّ الصّابون معه.

Sami bütün sabunları yanında götürdü.

كان سامي يحمل مخدّرات معه.

Sami'nin üzerinde uyuşturucu vardı.

الذي يُريدني المجتمع أن أتكيّف معه.

özgür hissetmeye başladım.

ومع ذلك فإن خبرته ستموت معه

Yine de deneyimi onunla beraber ölecek

ويبين للحضور أي جانب نحن معه.

bu sırada izleyicinin hangi tarafta olduğumuzu bilmesine yarıyor.

ونرفض أية قصة إذا تناقضت معه

Ve teyit etmeyen hikâyeleri reddederiz.

كان منفتحًا ومن الشيق التحدث معه،

Sohbeti güzel biriydi,

ستنتهي الأحمال. ما الذي ستتعامل معه

yükleri olur biter. Ne uğraşacaksın yahu

لا يوجد أحد يمكننا التنافس معه

Rekabet edebileceğimiz kimse yok

الذي لم يخدم معه حتى الآن.

. Bu, onu, hala birlikte hizmet etmediği

- أصبحت الكرة معه.
- حصل على الكرة.

O, topu aldı.

فعلها بالطريقة التي تكلمت بها معه

O, onu ona söylediğim şekilde yaptı.

- ناقشنا الخطة معه.
- ناقشناه عن الخطة.

Biz planı onunla tartıştık.

أخذ سامي خاتم الألماس ذاك معه.

Sami elmas yüzüğünü yanına aldı.

دعى سامي ليلى لقضاء اللّيل معه.

Sami geceyi onunla geçirmesi için Leyla'yı davet etti.

كان سامي دائما يحمل مسدّساته معه.

Sami silahlarını her zaman yanında taşıyordu.

وهو توازن نتعامل معه جميعنا كل يوم.

ve bu denge ile her gün uğraşıyoruz.

فذهبت معه إلى اجتماعات، والذي كان يحدث،

Böylece onunla görüşmelere gittim ve olan,

هو صديق جيد لي، اعتدت العمل معه.

Çok yakın bir dostum ve aslında eskiden birlikte çalışmıştık.

يمران مباشرةً عبر الجليد دون التفاعل معه.

hiçbir etkileşime geçmeden buzun içinden geçerler.

عادة ما تتجنب الحديث معه في السياسة.

birisiyle iletişime geçmek için çaba gösterin.

إذا كان محظوظا معه وعلى قيد الحياة

şanslıysa ve yanındaysa ve hayattaysa

هي في حاجة لأحد كي تتحدث معه.

Onun konuşmak için birine ihtiyacı var.

بنته متحمسة للذهاب معه إلى أي مكان.

- Kızı onunla her yere gitmeye hevesli.
- Kızı onunla birlikte herhangi bir yere gitmeye isteklidir.

- مشيت معه.
- مشيت أنا و هو سوية.

O ve ben birlikte yürüdük.

أفضل البقاء في البيت على الخروج معه.

Onunla çıkmaktansa evde kalmayı tercih ederim.

أحتاج قضاء المزيد من الوقت معه فحسب.

Sadece onunla birlikte daha fazla zamana ihtiyacım var.

طلب فاضل من دانية أن تأتي معه.

Fadıl, Dania'dan onunla birlikte gelmesini istedi.

- لا أحب اللعب معه. نحن نفعل دائماً الأشياء ذاتها.
- لا أحب اللعب معه. نحن نفعل دائماً الأشياء نفسها.

Onunla oynamayı sevmiyorum. Her zaman aynı şeyleri yapıyoruz.

"جد شخصًا آمنا لتتحدث معه إذا واجهت مشكلة."

''Eğer bir sorunun varsa konuşabileceğin güvenilir birini bul.'' derim.

‫هي أكثر مما تستطيع هذه الأشبال‬ ‫التعامل معه.‬

...pek bu gençlerin dişine göre değil.

أقنع فاضل دانية كي تنتقل معه إلى القاهرة.

Fadıl, Dania'yı onunla birlikte Kahire'ye taşımaya ikna etti.

أي ان تقرأ وتستمع لمن لا تتوافق بشدّة معه

Alenen sizden farklı görüşleri olan insanları okuyun ve dinleyin.

العارمة فبعد انهاء النظام السابق انهارت سريعاً معه مؤسسات

önceki rejimin sona ermesinden sonra, devlet kurumları onunla hızla çöktü ve

معه العراق باقتحام تنظيم داعش للبلاد وخسائر ماديةٍ بالمليارات

IŞİD'in ülkeyi fırtınası ve can sıkıntısında maddi kayıplarla birlikte Ben

عندما كنت طفلا، اعتدت أن أذهب لصيد السمك معه.

Bir çocukken, onunla balık tutmaya giderdim.

عمل معه لمدة 17 عامًا حتى استولى الفرنسيون على ميلان

Milano Fransızlar tarafından ele geçirilinceye kadar 17 sene boyunca yanında çalıştı

وأصبح كل فريق معه فكرة ظن الفريق الآخر أنها مريعة،

Şimdi her takım, diğer takımın berbat olduğunu düşündüğü bir fikre sahip

قال لي تينسينغ أنه سيصطحبني معه في بعثة إفرست 1953‏.

1953 yılındaki Everest tırmanışına beni de yanında götüreceğini söyledi.

اللعاب والعطاس والسعال لتعم معه الفوضى والضياع. قد تعتقد انه

tükürük, hapşırma ve öksürme yoluyla bulaşan virüs yayılır, onu kaotik ve kaybolur.

من اراضي الخليج. ليعلن معه التغيير الذي سيحصل فيها. فذات

vahalarda tarım, balıkçılık ve ticaret tarihlerinde ve incilerde

الزوجين وطلب رقم الزوج للتواصل معه وعرض كمبادرةٍ للصلح ابرام

etti ve kocanın numarasının kendisiyle iletişim kurmasını istedi ve yeni bir sözleşme imzalamak için benzer

هذا ويس جاكسون، وهو مزارعٌ قضيت معه بعض الوقت في كانساس.

Bu kişi Wes Jackson, Kansas'tayken zaman geçirdiğim bir çiftçi.

أو في القرارات المصيرية كاختيار الشخص الذي ستمضي معه بقية حياتك،

veya kiminle yaşlanacağına karar vermek gibi önemli

أكثر تابع موثوق به، والذي أقام معه صداقة متينة، مدركًا أهمية

en güvenilir vasalı seçti ve daha sonra onunla dostane bir ilişki kurdu

‫ربما ينتهي بنا الأمر للعثور على عناكب‬ ‫ أكثر مما نستطيع التعامل معه.‬

başa çıkamayacağımız kadar çok örümcekle karşılaşabiliriz.

لقد نظر في الأشياء بشكل جيد ، لماذا أتعايش معه ، وقال وعمل متصفحه الخاص.

Baktı ki işler iyi ben neden dışarı ile anlaşıyorum ki dedi ve kendi tarayıcısını yaptı.