Translation of "Hayatı" in Portuguese

0.015 sec.

Examples of using "Hayatı" in a sentence and their portuguese translations:

- Onun hayatı tehlikede.
- Hayatı tehlikede.

A vida dele está em perigo.

Tekenin hayatı tehlikede.

O camarão corre risco de vida.

İnsan hayatı kutsaldır.

A vida humana é sagrada.

Hayatı acıyla doludur.

Sua vida é cheia de dor.

Tom'un hayatı tehlikede.

A vida do Tom corre perigo.

Onun hayatı tehlikede.

- A vida dele está em jogo.
- A vida dele está em perigo.
- Ele está arriscando a própria vida.

Sanat ile hayatı karıştırmayın.

Nunca confunda a arte com a vida.

Sanırım onun hayatı tehlikede.

Creio que sua vida está em perigo.

Onun hayatı için korkuyorum.

Temo por sua vida.

Hayatı pamuk ipliğine asılı.

- A sua vida está pendurada por um fio.
- A vida dele está por um fio.
- A vida dele está pendurada por um fio.

Hayatı lanetli gibi görünüyor.

A vida dele parece ter sido enfeitiçada.

Hayatı sevmek, Tanrı'yı ​​sevmektir.

Amar a vida é amar a Deus.

Zor bir hayatı vardı.

- Ela teve uma vida dura.
- Ela teve uma vida difícil.

Bir bankerin hayatı zordur.

É dura a vida de um banqueiro.

Fliberton'un iki hayatı var.

Filiberto tem duas vidas.

Bu hastanın hayatı tehlikede.

A vida deste paciente está em perigo.

Hayatı kolay olarak düşünmek zordur ama hayatı zor olarak düşünmek kolaydır.

Dificilmente se pode considerar a vida muito fácil, mas facilmente se pode considerá-la muito difícil.

Hastanın hayatı tehlike altında idi.

A vida do paciente estava em perigo.

Onun hayatı hakimin kararına bağlı.

Sua vida depende da decisão do juiz.

Tom tüm hayatı boyunca şanslıydı.

Tom foi sortudo durante toda a vida.

Bütün hayatı boyunca bekar kaldı.

Ela se manteve solteira a vida inteira.

Tom hayatı boyunca çok çalıştı.

- Tom trabalhou duro a vida toda.
- O Tom trabalhou duro a vida toda.

Hayatı yaşamaya değer hale getir.

- Você torna a vida digna de ser vivida.
- Tu tornas a vida digna de ser vivida.

Tom bütün hayatı boyunca bekardı.

Tom foi solteiro sua vida inteira.

Başkasının değil, senin biçimlendirdiğin bir hayatı.

Uma vida definida por vocês e por mais ninguém.

Hayatı sevmenin en muhteşem yolu bu.

ao longo dos meus quase 80 anos.

Tom bütün hayatı boyunca yalnız kaldı.

Tom permaneceu solteiro toda sua vida.

O, kendi hayatı pahasına onu kurtardı.

Ele sacrificou a própria vida para salvá-la.

Hayatı boyunca fakir insanlara yardım etti.

Ele ajudou os pobres durante a vida inteira.

GDO'lu ürünler insan hayatı için tehlikelidir.

Produtos com OGM são perigosos para a vida humana.

Bektaşi üzümü hayatı uzatmada etkili meyvelerdir.

As groselhas são frutas que podem prolongar a vida.

Kitap, hapishanedeki bir kadının hayatı hakkındadır.

O livro é sobre a vida de uma mulher na prisão.

Tom bütün hayatı boyunca Boston'da yaşadı.

Tom tem vivido em Boston a vida dele inteira.

Tom hayatı yaşamaya değmezmiş gibi düşünüyor.

Tom começou a sentir que sua própria vida não tinha valor.

Tom'un hayatı sert bir biçimde değişti.

A vida do Tom mudou drasticamente.

Tom, tüm hayatı boyunca bir kötümserdi.

Tom tem sido pessimista a vida dele toda.

çünkü hayatı kucaklamanın en yüce yolu bu.

porque essa é a melhor forma de abraçar a vida.

Balina köpek balığının hayatı genelde yalnız geçer.

A vida do tubarão-baleia é solitária.

Hayatı hakkında bana bir sürü hikaye anlattı.

Ela me contou muitas histórias sobre sua vida.

Evcil hayvanın olmadığı bir hayatı düşünmek zor.

É difícil imaginar uma vida sem animais de estimação.

Ve sadece hayatı daha yaşanır yapmak değil

E isso não só torna a vida suportável,

Çoğu kişi günlük hayatı hakkında yazı yazar.

A maioria das pessoas escreve sobre sua rotina diária.

Hayatı hakkındaki en iyi kitap hayatın kendisidir.

O melhor livro sobre a vida é a própria vida.

Kim bir hayatı kurtarırsa tüm dünyayı kurtarır.

Quem salva uma vida, salva o mundo inteiro.

O çevresindeki herkes için hayatı perişan yapar.

- Ele torna a vida terrível para todos ao seu redor.
- Ele dificulta a vida de todos que o rodeiam.

Onun hayatı herkes için ahlaki bir örnektir.

Sua vida é um exemplo moral para todos.

Onun kitabı bir ülke hayatı hikayesiyle başlıyor.

O livro dele começa com uma fábula sobre a vida no campo.

Kurşun geçirmez cam zaten birçok hayatı kurtardı.

O vidro blindado já salvou muitas vidas.

Tom Mary'ye Avustralya'daki hayatı hakkında soru sordu.

- O Tom perguntou à Mary sobre sua vida na Austrália.
- O Tom perguntou à Mary sobre a vida dela na Austrália.

Her an çok değerli çünkü hayatı çok kısa.

Cada momento é precioso porque é muito curto.

Biz onun kişisel hayatı hakkında az şey biliyoruz.

Sabemos pouco sobre sua vida pessoal.

Tom hayatı ile ne yapmak istediğinden emin değil.

Tom não está seguro do que quer fazer com sua vida.

İnsanlar hayatı anlamak için değil, yaşamak için yaratılmıştır.

O ser humano não é feito para entender a vida, mas para vivê-la.

Size uzun ve mutlu bir evlilik hayatı diliyorum.

Desejo-lhe uma longa e feliz vida de casado.

Leyla, Sami ile bir masal hayatı yaşamak istiyordu.

Leila queria viver uma vida de conto de fadas com Sami.

Bu, hayatı sevmenin yollarından biri. Ben ihtiyar bir adamım,

É uma forma de amar a vida. Sou velho

Arkasından tiyatro ve Ertem Eğilmez ile sinema hayatı başladı

teatro seguido de cinema e Ertem Eğilmez começou

Biz onun özel hayatı hakkında çok az şey biliyoruz.

Sabemos pouco sobre a vida privada dela.

İster iyi olsun ister kötü olsun hayatı kabul etmeliyiz.

Aceitemos a vida, seja boa ou ruim.

Televizyon ya da internet olmayan hayatı hayal etmek zor.

É difícil imaginar uma vida sem televisão ou internet.

70 yaşındaki bir adamla zorla evlendirilerek bir de hayatı karartılıyor

Ele é forçado a se casar com um homem de 70 anos e sua vida é obscurecida

Şehir hayatı ve kırsal hayat arasında büyük bir tezat var.

- É grande o contraste entre a vida na cidade e a vida no campo.
- Há um grande contraste entre vida na cidade e vida no campo.

- Babam hayatında hiç hasta olmadı.
- Babam hayatı boyunca hiç hastalanmadı.

Meu pai nunca ficou doente na vida.

- O, bütün hayatı boyunca onunla birlikte yaşadı.
- Ömrünü onunla geçirdi.

Ela morou com ele a vida toda.

Tom bir yaban hayatı sığınma evi yaratmak için mülkünü bağışladı.

Tom doou sua propriedade para criar um santuário de vida selvagem.

Ne televizyon ne de internetsiz bir hayatı hayal etmek zordur.

É difícil imaginar uma vida sem televisão ou internet.

Tatoeba: Annenin hayatı boyunca şimdiye kadar söyleyebildiğinden daha fazla cümleye sahibiz.

Tatoeba: a gente tem mais frases do que a sua mãe poderia dizer em toda a sua vida.

Bütün hayatı boyunca restoranda hiç yemek yemediğini söyleyen bir adamla tanıştım.

Encontrei um homem já velho que diz que nunca na vida dele ele comeu em nenhum restaurante.

- Köy hayatı şehir hayatından daha sağlıklıdır.
- Kırsal yaşam kent yaşamından daha sağlıklıdır.

A vida no campo é mais saudável que a vida na cidade.

Aman Tanrım, neden hayatı çok güzel yaptın? Tanrım, ama hayatımız çok kısa!

Meu Deus, por que fizeste a vida assim tão bela? Oh Deus, mas é tão breve a nossa vida!

Birçok on sekiz yaşındakiler gibi, Tom hayatı ile ne yapmak istediğinden emin değil.

Como a maioria dos jovens de dezoito anos, Tom não está seguro do que quer fazer com sua vida.

- Tom kendi hayatı için mücadele etmek zorunda kaldı.
- Tom kendi yaşamı için savaşmak zorunda kaldı.

Tom teve que lutar por sua vida.

Herkes kimseyi ilgilendirmiyormuş gibi gülüyor, özellikle de hayatı boyunca hiç bu kadar komik bir şey görmediğini

Todo mundo ri como ninguém, em particular Jarl Erik, que acha

Bir bilim adamı hayatı boyunca düzinelerce kitap okuyacak, ama hala öğrenecek çok daha fazla şeyi olduğuna inanıyorum.

Um cientista lerá dezenas de livros em sua vida, mas ainda acreditará que tem muito que aprender.

Cümle çiçek gibidir; onun anlamı polendir. Çevirmen arı gibidir; çeviri, sadece farklı bitkiler arasındaki tozlaşmadır - o, hayatı taşır ...

A frase é a flor; o seu sentido é o pólen. O tradutor é qual abelha; a tradução nada mais é que a polinização entre plantas diversas – leva a vida...

Ölüm çok güzel olmalı. Kafanın üzerinde sallanan yeşil otları olan yumuşak kahverengi toprakta uzanmak ve sessizliği dinlemek. Dünü ve yarını olmamak. Zamanı unutmak, hayatı bağışlamak, barışık olmak.

A morte deve ser muito bela. Jazer na terra macia e morena, com a relva ondulando acima de nossa cabeça, e escutar o silêncio. Não ter nem ontem nem amanhã. Esquecer o tempo, perdoar a vida, estar em paz.

Sulla düşmanlarını öldürmeye başladı ve Sezar onun öldüreceği insanların listesindeydi. Sezar'ın annesinin ailesi onun hayatı için yalvardı ve Sulla isteksizce onu bağışladı. Sonra Sezar Roma ordusuna katıldı ve Sulla'nın ölümünden sonra döndü.

Sila começou a matar seus inimigos, e César estava na lista daqueles que deveriam ser eliminados. A família da mãe de César implorou pela vida dele e Sila, relutantemente, o poupou. Então César alistou-se no exército romano, só retornando após a morte de Sila.