Translation of "Kalabalık" in German

0.007 sec.

Examples of using "Kalabalık" in a sentence and their german translations:

Kalabalık sakinleşti.

Die Menge beruhigte sich.

Hâlâ kalabalık.

Es ist noch immer überfüllt.

Kalabalık güldü.

Das Publikum hat gelacht.

Kalabalık çıldırdı.

Die Menge drehte durch.

Kalabalık balatayı sıyırıyor.

Die Menge dreht durch.

Kalabalık kazananı alkışladı.

Die Menge jubelte dem Sieger zu.

Kalabalık tezahürat yaptı.

Die Menge jubelte.

Kalabalık kahkahalara boğuldu.

Die Masse brach in Gelächter aus.

Kalabalık alkışa boğuldu.

Die Menge brach in Beifall aus.

Tren kalabalık mıydı?

War es voll im Zug?

Otobüs kalabalık mıydı?

War der Bus überfüllt?

Burası çok kalabalık.

Hier drin ist es übervoll.

Heyecanlı kalabalık stadyumu boşalttı.

Die aufgeregte Menge strömte aus dem Stadion.

Bugün kasabalar çok kalabalık.

Die Städte sind heutzutage überfüllt.

Kalabalık oditoryuma akın etti.

Die Menge strömte in den Hörsaal.

Kalabalık azalana kadar bekleyelim.

Lasst uns warten, bis weniger Menschen da sind.

Kalabalık trende boğulacağımı düşündüm.

Ich dachte, ich würde in diesem überfüllten Zug ersticken.

Öfkeli kalabalık binaya saldırdı.

Die wütende Menschenmenge griff das Gebäude an.

Kalabalık, konuşmacının etrafında toplandı.

Die Menge versammelte sich um den Sprecher.

- Kalabalık kazanana büyük bir yardım yaptı.
- Kalabalık kazananı coşkuyla alkışladı.

Die Menge schenkte dem Gewinner einen großen Applaus.

Daha kalabalık kitleler halinde yaşıyoruz

Wir leben in größeren Menschenmengen

Salonda büyük bir kalabalık vardı.

Im Saal befand sich eine große Menschenmenge.

Onun etrafında bir kalabalık toplanıyordu.

Eine Menschenmenge versammelte sich um ihn.

Onun etrafında bir kalabalık toplandı.

Bald versammelte sich eine Menschenmenge um ihn.

Dışarıda oynamak için çok kalabalık.

Es ist zu dunkel, um draußen zu spielen.

Bir kalabalık olay yerinde toplandı.

Eine Menge versammelte sich um die Szene.

Bu Publix her zaman kalabalık.

Dieser Publix-Markt ist immer überfüllt.

Tom kalabalık bir asansörde sıkıştı.

Tom blieb in einem überfüllten Fahrstuhl stecken.

Oslo Norveçte en kalabalık şehirdir.

Oslo ist die bevölkerungsreichste Stadt Norwegens.

Kalabalık trenlerde yankesicilere dikkat et.

Pass in vollen Zügen auf Taschendiebe auf.

Kalabalık bir insan grubu toplandı.

Eine große Menschenmenge hat sich versammelt.

Büyük bir kalabalık caddede toplanmıştı.

Eine große Menschenmenge hatte sich auf der Straße versammelt.

Dünyanın en kalabalık ülkesi nedir?

Welches ist das bevölkerungsreichste Land der Welt?

Hindistan kalabalık nüfuslu bir ülkedir.

Indien ist ein bevölkerungsreiches Land.

Küçük bir kalabalık ortaya çıktı.

Eine kleine Schar tauchte auf.

Beraber, göz korkutucu bir kalabalık oluşturuyorlar.

Zusammen sind sie eine bedrohliche Horde.

Tren beklediğim kadar çok kalabalık değildi.

Der Zug war nicht so voll, wie ich erwartet hatte.

Tom ve Mary kalabalık plajlardan hoşlanırlar.

Tom und Maria mögen überfüllte Strände.

Plajlar eylül ayında daha az kalabalık.

Die Strände sind im September weniger überfüllt.

Dövüşü izlemek için bir kalabalık toplandı.

Eine Menschenmenge versammelte sich, um den Kampf zu beobachten.

Bu kalabalık bana Tokyo caddelerini hatırlatıyor.

Wenn ich diese Menschenmenge sehe, erinnere ich mich an die Straßen von Tokio.

Yollar günün bu saatinde çok kalabalık.

Die Straßen sind zu dieser Tageszeit sehr dicht befahren.

Yangın mahallinde büyük bir kalabalık toplandı.

Eine große Menschenmenge versammelte sich an der Brandstelle.

Dışarıda büyük bir kalabalık toplanıp kargaşayı izlerken

Während draußen Menschenmengen das Chaos beobachten,

O bir gol atınca kalabalık çılgına döndü.

Die Menge jubelte, als er ein Tor schoss.

Kırsal yolları şehir yolları kadar kalabalık değil.

Landstraßen sind nicht so stark befahren wie Straßen in der Stadt.

Konserde umduğumuzdan daha büyük bir kalabalık vardı.

Es hatte sich eine größere Menschenmenge zu dem Konzert eingefunden, als wir erwartet hatten.

Kalabalık kontrolden çıktı ve parmaklıkları kırıp geçti.

Die Menge geriet außer Kontrolle und durchbrach die Absperrung.

Tokyo Japonya'daki başka bir şehirden daha kalabalık.

Tōkyō hat mehr Einwohner als jede andere Stadt in Japan.

Diğer hayvanlardan ayıran özelliği ise kalabalık guruplar halinde

Das Merkmal, das es von anderen Tieren unterscheidet, ist in großen Gruppen

Bir sonraki tren bundan daha az kalabalık olacak.

Der nächste Zug ist weniger voll als dieser hier.

Bugün burasının niçin çok kalabalık olduğunu merak ediyorum.

- Ich frage mich, warum es hier heute so voll ist.
- Warum ist es heute wohl so voll?

Tom kalabalık tarafından katranla kaplandı ve tüyle kaplandı.

Tom wurde von der Menge geteert und gefedert.

Konserden sonra kalabalık en yakın kapıya doğru gitti.

Nach dem Konzert bewegte sich die Masse der nächsten Tür zu.

Vahşi manzaraları ve kalabalık şehirlerinde epik bir savaş veriliyor.

In seinen wilden Landschaften und pulsierenden Städten tobt ein Kampf epischen Ausmaßes.

Burası, Dünya'nın en kalabalık yerlerinden biri. Nüfusu, 20 milyon.

Es ist einer der bevölkerungsreichsten Orte der Welt. Einwohnerzahl: 20 Millionen.

Kısa süre içinde kaza yerinde büyük bir kalabalık toplandı.mıştı.

Um den Unfallort scharte sich schon bald eine große Menschenmenge.

"Bugün Salı, değil mi?" "Evet." "Neden bu kadar kalabalık?"

„Heute ist doch Dienstag, oder?“ – „Ja.“ – „Warum ist es nur so voll?“

Bu tren kalabalık, bu yüzden bir sonraki trene binelim.

Dieser Zug ist überfüllt, fahren wir also mit dem nächsten.

Çok fazla insan yürüyor. Bu kadar kalabalık olacağını düşünmemiştim.

Da sind ja super viele Leute. Dass es so voll sein würde, hätte ich nicht gedacht.

Yol kalabalık bu yüzden muhtemelen söz verilen zamanda varmayacağız.

- Auf der Straße ist ein Gedränge, so werden wir nicht in der versprochenen Zeit ankommen.
- Die Straße ist so überfüllt, dass wir wahrscheinlich nicht zur verabredeten Zeit ankommen werden.

Kalabalık saatteki bir trafik sıkışıklığı benim varışımı iki saat geciktirdi.

Ein Stau während des Berufsverkehrs verzögerte meine Ankunft um zwei Stunden.

Ya da, çok kalabalık olmayan yerlere gitmeye çalışıyorum, ormanda yürümek gibi.

Oder menschenarme Orte zu besuchen, im Wald spazieren zu gehen.

Öfkeli kalabalık polis minibüsünün etrafını sarıp içindeki pedofili zanlısına hakaretler yağdırdı.

Die wütende Menge drängte sich an den Polizeiwagen und schrie dem mutmaßlichen Kinderschänder Beleidigungen entgegen.

Tren çok kalabalık olduğu için Uone'ya kadar bütün yol boyunca ayakta durmak zorunda kaldım.

Da der Zug sehr voll war, musste ich bis Ueno stehen.

- Avrupa'da hiçbir şehir Tokyo kadar kalabalık değildir.
- Avrupa'da Tokyo kadar çok nüfuslu hiçbir şehir yoktur.

Keine Stadt in Europa ist so dicht bevölkert wie Tokio.