Translation of "Yaratmak" in English

0.006 sec.

Examples of using "Yaratmak" in a sentence and their english translations:

yaratmak için.

airlines.

Kar yaratmak için sorunlar yaratmak zorundasın.

You have to create problems to create profit.

Tom'a sorun yaratmak istemiyorum.

I don't want to add trouble to Tom.

Algılama olmadan yaratmak imkansızdır.

It is not possible to conceive without perceiving.

Benim işim problem yaratmak.

My job consists of creating problems.

Bu fotoğrafı yaratmak bilincimi açtı.

Creating this photograph opened my consciousness.

Yaratmak istediğiniz şey kapsayıcılık ise

And if inclusion is what you're after,

Ayrıcalığınızı değişiklik yaratmak için kullanın.

So use that privilege to create change.

Ben kendi dünyamı yaratmak istiyorum.

I want to create my own world.

Ben bir fark yaratmak istiyorum.

I want to make a difference.

O bir fark yaratmak zorunda.

That's got to make a difference.

O, sorun yaratmak için geldi.

- He came to look for trouble.
- He came to cause trouble.

Daha fazla iş yaratmak zorundayız.

We have to create more jobs.

Yeni bir site yaratmak zorundayım.

I have to create a new site.

Ve farklı bir sonuç yaratmak için

to override the automatic thinking,

Kitlesel fon yaratmak zorunda mı kalacağız?

are we going to have to crowdfund to save the lives of those we love?

yaratmak için tasarlandığı bir ülkede yaşıyoruz.

that create a different standard for some over others,

Değişim yaratmak bizim için zor değil.

It's not that hard for us to make a difference.

Psikoloji şunu der: katılım yaratmak için

Psychology says, in order to create engagement,

Bununla ilgili bir sorun yaratmak istemiyorum.

I don't want to make an issue of it.

Yeni bir web sitesi yaratmak zorundayım.

I have to create a new website.

Biz hiç yeni sorunlar yaratmak istemiyoruz.

We don't want to create any new problems.

Onlar sentetik yaşam formu yaratmak istiyor.

They want to create a synthetic life form.

İnsanoğlu bir şeyler yaratmak için yaratılır.

Human beings are created to create things.

Tom'un niyeti Mary'ye sorun yaratmak değildi.

Tom didn't intend to cause Mary any trouble.

- Problem yaratmak istemiyorum.
- Problem çıkarmak istemiyorum.

I didn't want to cause trouble.

- Kar elde etmek için problem yaratmak gerekiyor.
- Fayda elde etmek için problem yaratmak gerekiyor.

You have to create problems to create profit.

Ve en eski türden bir güç yaratmak.

and to conjure a power of the most ancient kind.

Bir şey yaratmak, bir şeye başlamak istiyorsanız,

I'm talking about if you want to create something,

Kast sistemi yaratmak için, bazılarına farklı standartlar

are far too often designed in ways that create a caste system,

Sırtlanlar panik yaratmak için ellerinden geleni yapıyor.

The hyenas do their best to create panic.

Gerçekten etkileyici sonuçlar yaratmak için imkansız şeyler yapmamızın

Is there a way that each of us can do impossible things

Yaratıcı ve yenilikçi olmak, yeniden yaratmak bizim doğamızdadır,

It is in our nature to create anew, to be inventive and innovative,

Sağlayacak kendimizden daha büyük bir şey yaratmak için

to inspire us to create something bigger than ourselves,

Öfke, olumlu değişimler yaratmak konusunda uzun bir tarihe sahip

Anger has a long history of bringing about positive change;

Bir problemi çözmek ve değişim yaratmak için motive oluyoruz.

that we're motivated to dig into a problem and create change.

Sami'nin avukatı jüri üyelerinin zihinlerinde mantıklı şüphe yaratmak istiyordu.

Sami's lawyer wanted to create reasonable doubt in the minds of the jurors.

- Tom soruna neden olmak istemedi.
- Tom problem yaratmak istemedi.

Tom didn't want to cause trouble.

Gayet açıktı; büyümeyi ve yatırımı arttırmak ve milyonlarca iş yaratmak.

It was clear: boost growth, investment, and create millions of jobs.

Bir kadın iyi bir koca yaratmak için bir dahi olmalı.

A woman must be a genius to create a good husband.

Tom bir yaban hayatı sığınma evi yaratmak için mülkünü bağışladı.

Tom donated his estate to create a wildlife sanctuary.

Ve bütün bunlar, mantıklı, zorlaştırıyor özel ekonomiler için kaliteli işler yaratmak ...

And all that, logically, makes it difficult for private economies to create quality jobs...

- Tom bize daha fazla sorun yaratmak istemiyordu.
- Tom bize daha fazla soruna neden olmak istemedi.

Tom didn't want to cause us any more trouble.