Translation of "Nispeten" in English

0.004 sec.

Examples of using "Nispeten" in a sentence and their english translations:

Nispeten erken.

It's relatively early.

Hepimiz nispeten yorgunuz.

We are all relatively tired.

Kullanması nispeten basit.

It's relatively simple to use.

Mağaza nispeten boştu.

The store was relatively empty.

Öncül nispeten basittir.

The premise is relatively simple.

O nispeten hızlı konuşur.

- She speaks relatively fast.
- She speaks relatively quickly.

Nar tohumları nispeten büyüktür.

Pomegranate seeds are relatively big.

Bunu yapmak nispeten kolay.

That's relatively easy to do.

Tom nispeten hızlı konuşuyor.

Tom speaks relatively fast.

Tom nispeten mutlu görünüyor.

Tom seems relatively happy.

Tom nispeten hızlı konuşur.

- Tom speaks relatively fast.
- Tom speaks relatively quickly.

Bu cümleyi nispeten orijinal buluyorum.

- I find that sentence relatively original.
- I find this sentence relatively original.

Tom kazayı nispeten yarasız atlattı.

Tom survived the accident relatively unscathed.

Süt nispeten düşük ısıda tutulmalıdır.

Milk has to be kept at a relatively low temperature.

Bu tür sorunlar nispeten nadirdir.

These kinds of problems are relatively rare.

Tom kendini nispeten şanslı düşünüyor.

Tom considers himself relatively lucky.

İngiliz İmparatorluğu'nun dağılması nispeten barışçıldı.

The dismantling of the British Empire was relatively peaceful.

Bilgisayar nispeten yeni bir buluş.

The computer is a relatively recent invention.

Nispeten güvenli bir semtte yaşıyorum.

I live in a relatively safe neighborhood.

O cümleyi nispeten orijinal buluyorum.

I find that sentence relatively original.

Uzaydan bakıldığında, dünya nispeten küçük görünüyor.

Seen from space, Earth seems relatively small.

Tom nispeten aktif bir yaşam sürüyor.

Tom leads a relatively active life.

O nispeten hızlı bir şekilde konuştu.

She spoke relatively quickly.

Tom nispeten formda ve sağlıklı görünüyor.

Tom is relatively fit and healthy.

Bu yer nispeten kirlilikten arınmış görünüyor.

This place seems relatively pollution-free.

Ve üstte nispeten suyun sakin olduğu bölge.

an the zone at the top where the water is relatively calm.

Süpermarket, günün o saati için nispeten boştu.

The supermarket was relatively empty for that time of day.

Amerikalı yaşlı vatandaşların nispeten hali vakti yerinde.

American senior citizens are comparatively well-off.

Ve toplam risk çoğalmaları nispeten küçük olmasına rağmen,

and although the overall risk increases are relatively small,

Tablo yapma nispeten iyi yapabileceğim başka bir şeydir.

Painting is another thing that I can do relatively well.

Tom'un bana nispeten büyük miktarda para borcu var.

Tom owes me a relatively large sum of money.

Japonya'da kapı önlerine sahipsiz kargo bırakmak nispeten güvenlidir.

Leaving unattended packages in front of the door is relatively safe in Japan.

Saatin kaç olduğu göz önüne alındığında, süpermarket nispeten boştu.

Considering what time it was, the supermarket was relatively empty.

- Kendimi nispeten şanslı görüyorum.
- Kendimi görece şanslı kabul ediyorum.

I consider myself relatively lucky.

Vikipedi de o zaman nispeten yeniydi, ben de çok ara verirdim.

and Wikipedia was relatively new, so I took a lot of breaks there.

Benim yeni çizmelerim gerçek deriden yapılmış ve nispeten yüksek topuklara sahiptir.

My new boots are made of real leather and have relatively high heels.

önyargısını engelleyen dini ve sosyal bir değer olarak gören nispeten muhafazakar Arap

relatively conservative Arab societies , which see traditional legal marriage as

Tom nispeten benim yaşımda ve o bir şarkıcı. Bu her gün olmaz.

Tom is relatively my age and he's a singer. That doesn't happen every day.

- Bu otel bu şehir için görece pahalı.
- Bu otel bu şehre göre nispeten pahalı.

This hotel is relatively expensive for this town.

Çin'in hızla geliştiğini anlamak için geldim ancak Çin halkı nispeten acelesiz bir hayat yaşıyor.

I have come to realize that China is developing quickly but the Chinese people live a relatively leisurely life.