Translation of "Konuşarak" in English

0.089 sec.

Examples of using "Konuşarak" in a sentence and their english translations:

Konuşarak ülke kurulur,

conversations start countries,

Günü konuşarak geçiriyorum.

I spend the day talking.

- Tom konuşarak kafamı şişirdi.
- Tom beni konuşarak baydı.
- Tom çok konuşarak beni sıktı.

Tom talked my ears off.

Arkadaşlarımızla konuşarak akşamı geçirdik.

We passed the evening away talking with our friends.

Onunla konuşarak iyi eğlendi.

He had a good time talking with her.

Bu şeyi konuşarak çözebiliriz.

We can talk this thing out.

Evde Fransızca konuşarak büyüdüm.

I grew up speaking French at home.

Fransızca konuşarak mı büyüdünüz?

Did you grow up speaking French?

Bütün gece konuşarak uyumadık.

We stayed up all night talking.

Biz geceyi konuşarak geçirdik.

We talked the night away.

Tom Fransızca konuşarak büyüdü.

Tom grew up speaking French.

Ben Fransızca konuşarak büyüdüm.

I grew up speaking French.

Ve birlikte konuşarak saatler geçirmiştik.

And we had spent hours talking together.

Mike Yumi ile konuşarak eğlendi.

Mike had a good time talking to Yumi.

Bütün akşamı Tom'la konuşarak geçirdim.

I spent the whole evening talking to Tom.

Bu konuda konuşarak vakit kaybetmeyelim.

Let's not waste time talking about this.

Tom'la konuşarak vakit harcamak istemiyorum.

I don't want to waste time talking to Tom.

Uzak geçmiş hakkında konuşarak oturduk.

We sat talking about the remote past.

Bütün akşamı onlarla konuşarak harcadık.

We spent the whole evening talking to them.

Tom Mary ile konuşarak evlendi.

Tom had fun talking with Mary.

Ben iki dil konuşarak büyüdüm.

I grew up speaking two languages.

Tom'la konuşarak birçok akşam geçirdim.

I've spent many evenings talking with Tom.

Konuşarak işin içinden sıyrılmaya kalkma.

Don't try to talk your way out of it.

Tüm akşamı Tom'la konuşarak geçirdim.

I spent the whole evening talking with Tom.

Gece geç saatlere kadar konuşarak oturdular.

They sat up talking late at night.

Tom hakkında konuşarak boşa zaman harcamayalım.

Let's not waste time talking about Tom.

Tom parti hakkında konuşarak sürprizi bozdu.

Tom ruined the surprise by talking about the party.

Tom ile konuşarak iyi zaman geçirdim.

I had a good time talking to Tom.

Tom ve Mary konuşarak saatler geçirdi.

Tom and Mary spent hours talking.

Ailelerimiz hakkında konuşarak biraz zaman geçirdik.

We spent some time talking about our families.

Biz akşamın çoğunu tatilimiz hakkında konuşarak geçirdik.

We spent most of the evening talking about our vacation.

Genç arkadaşlar bütün gece konuşarak ayakta kaldılar.

The teenage friends stayed up talking all night.

Değiştiremeyeceğimiz şeyler hakkında konuşarak boşa zaman harcamayalım.

Let's not waste time talking about things we can't change.

Son üç saati sadece Tom'la konuşarak geçirdim.

I've just spent the last three hours talking with Tom.

Tom Mary ile konuşarak eğleniyor gibi görünüyordu.

Tom seemed to be having a good time talking with Mary.

Onlar bütün geceyi arabalar hakkında konuşarak geçirebilirler.

They can spend the whole night talking about cars.

Tom ve ben bütün gece konuşarak uyumadık.

Tom and I were up all night talking.

Tom Mary ile konuşarak zamanını boşa harcamadı.

Tom didn't waste his time talking to Mary.

Onun hakkında konuşarak çok zaman harcamak istemediler.

- They did not want to spend much time talking about it.
- They didn't want to spend much time talking about it.

Yolculuğu hakkında onunla konuşarak iyi vakit geçirdi.

She had a good time talking with him about his trip.

O, onunla konuşarak iyi bir zaman geçirdi.

She had a good time talking with him.

Tom Mary ile konuşarak iyi vakit geçirdi.

Tom had a good time talking with Mary.

Tom bütün yemeği Mary ile konuşarak geçirdi.

Tom spent the whole meal talking to Mary.

Başkalarının hakkında kötü konuşarak bir şey kazanamazsın.

You gain nothing by speaking ill of others.

Annemle Fransızca ve babamla İngilizce konuşarak büyüdüm.

I grew up speaking French to my mother and English to my father.

Tom, Mary ile konuşarak çok zaman geçirdi.

Tom spent a lot of time talking with Mary.

Tom ve Mary bütün sabahı konuşarak geçirdi.

Tom and Mary spent all morning talking.

Tom ve Mary konuşarak şöminenin önünde oturdular.

Tom and Mary sat in front of the fireplace, talking.

Patronuyla o şekilde konuşarak işini riske atıyordu.

He was risking losing his job by talking to his boss that way.

Bunun hakkında konuşarak daha fazla zaman harcamayalım.

Let's not spend any more time talking about this.

- Türkçe konuşmayı pratik etmeye ihtiyacım var.
- Türkçe konuşarak pratik yapmaya ihtiyacım var.
- Türkçe konuşarak pratik yapmalıyım.

I need to practice speaking Turkish.

Öyle rahatsız bir bireyle konuşarak bir yere varamazsın.

You won't get anywhere by talking with a disturbed individual like that.

Tom hem Fransızca hem de İngilizce konuşarak büyüdü.

Tom grew up speaking both French and English.

Tom ve Mary konuşarak geç saatlere kadar yatmadı.

Tom and Mary stayed up late talking.

Tom hem İngilizce hem de Fransızca konuşarak büyüdü.

Tom grew up speaking both English and French.

Tom ve ben bütün gece birbirimizle konuşarak uyumadık.

Tom and I stayed up all night talking to each other.

Ve o zamandan beri günlerimin çoğunu İngilizce konuşarak geçirdim.

and since then, I've spent the majority of my days speaking in English.

Bu durum kaç dersinizin, İngilizce konuşarak Fransızcadan bahsetmek yerine,

It depends upon how much of your classes were actually spent in French

“Onu hâlâ, savaşın en sıcak olduğu noktada, erkeklerle konuşarak

“I can see him still, at the spot where the fighting was hottest, speaking to the

Tom ve Mary birbirleriyle konuşarak parkta bir bankta oturdular.

Tom and Mary sat on a bench in the park talking to each other.

Tom ve Mary akşamı John'un sorunları hakkında konuşarak geçirdiler.

Tom and Mary spent the evening talking about John's problems.

Eğer ona izin verirsen Tom çok konuşarak kafanı şişirecek.

Tom will talk your ear off if you let him.

Tom patronuyla o şekilde konuşarak işini kaybetmeyi göze alıyordu.

Tom was risking losing his job by talking to his boss that way.

Tom ve Mary geceyi John ve Alice ile konuşarak geçirdi.

Tom and Mary spent the night talking with John and Alice.

- Tom bütün geceyi konuşarak geçirdi.
- Tom bütün gece sohbet etti.

Tom talked away the entire night.

Biz önemli olmayan şeyler hakkında konuşarak çok fazla zaman harcıyoruz.

We spend too much time talking about things that don't matter.

Tom okulda bütün günü Fransızca konuşarak geçirir ve evde sadece İngilizce konuşur.

Tom spends all day speaking French at school and only speaks English at home.

Zamanının daha azını konuşarak ve daha fazlasını çalışarak geçirseydin; bunu daha çabuk bitirebilirdik.

If you'd spend less time talking and more time working, we could get this done much more quickly.

Yaptığın hakkında konuşarak ne kadar çok zaman harcarsan, onu o kadar az zamanda yapmak zorunda kalırsın.

The more time you spend talking about what you do, the less time you have to do it.

Ana dilini konuşan bir sürü arkadaşım var, bu yüzden ana dilini konuşanlarla konuşarak bir sürü deneyimim oldu.

I have a lot of friends who are native speakers, so I've had a lot of experience speaking with native speakers.