Translation of "Konuşamadı" in English

Onlar konuşamadı.

They couldn't talk.

Tom konuşamadı.

- Tom couldn't speak.
- Tom couldn't talk.

Açıkça konuşamadı.

He could not speak clearly.

Fadıl konuşamadı.

Fadil was unable to talk.

Tom Fransızca konuşamadı.

Tom couldn't speak French.

O, onunla konuşamadı.

She wasn't able to talk to him.

Tom toplantıda konuşamadı.

- Tom wasn't able to talk at the meeting.
- Tom was unable to talk at the meeting.

Tom, Fransızca konuşamadı.

Tom was unable to speak French.

O konuşamadı, çok kızgındı.

He could not speak, he was so angry.

Tom, Mary ile konuşamadı.

- Tom couldn't speak to Mary.
- Tom couldn't talk to Mary.

Tom çok iyi konuşamadı.

Tom couldn't talk very well.

Tom çilesini biriyle konuşamadı.

Tom couldn't talk about his ordeal with anyone.

- O, o kadar öfkeliydi ki konuşamadı.
- O kadar sinirliydi ki konuşamadı.

She was so angry that she could not speak.

O kadar korkmuştu ki konuşamadı.

She was so scared that she couldn't speak.

Tom öyle kızgındı ki konuşamadı.

Tom was so angry that he couldn't speak.

Tom konuşmaya çalıştı, ama konuşamadı.

Tom tried to speak, but he couldn't.

Onunla ilk karşılaştığımda Tom Fransızca konuşamadı.

Tom couldn't speak French when I first met him.

Tom John'un evliliğinden dolayı Mary ile konuşamadı.

Tom was unable to talk Mary out of marrying John.

Onunla ilk karşılaştığımda Tom neredeyse hiç Fransızca konuşamadı.

Tom could hardly speak French at all when I first met him.

Tom hiç Fransızca konuşamadı, bu yüzden İngilizce konuştuk.

Tom couldn't speak any French, so we spoke in English.

O, o kadar korkmuştu ki bir an konuşamadı.

He was so frightened that he could not speak for a moment.

Tom Fransa'ya ilk vardığında bir kelime Fransızca konuşamadı.

Tom couldn't speak a word of French when he first arrived in France.

Tom bütün hafta onu aramaya çalışmasına rağmen, Mary ile konuşamadı.

Tom hasn't been able to get a hold of Mary, even though he's been trying to call her all week.

Tom Mary ile konuşamadı ve bunun hakkında yapabileceği bir şey yoktu.

Tom couldn't talk to Mary and there was nothing he could do about it.