Translation of "Gerektiğine" in English

0.017 sec.

Examples of using "Gerektiğine" in a sentence and their english translations:

Gitmen gerektiğine inanıyorum.

- I believe that you should go.
- I believe you should go.

Ne yapılması gerektiğine bakalım.

Let's see what needs to be done.

Bunun değiştirilmesi gerektiğine inanıyorum.

I believe this should be changed.

Bunun durdurulması gerektiğine inanıyorum.

- I believe this must be stopped.
- I believe that this must be stopped.

Ilişki kurabilmeyi bilmek gerektiğine inanıyordu.

you need to be able to relate to everybody.

Eşit bir hak olması gerektiğine

that education should be an equal opportunity,

Aynı yolun izlenmesi gerektiğine inanıyorum.

should be approached in the exact same way.

Başka ne yapılması gerektiğine bakacağım.

I'll see what else needs to be done.

Tom'un ne söylemesi gerektiğine bakalım.

Let's see what Tom has to say.

Boston'a taşımamız gerektiğine karar verdim.

I've decided we should move to Boston.

İnsanların çalışkan olması gerektiğine inanıyorum.

I believe that people should be hardworking.

Bazıları Nixon'un yargılanması gerektiğine inanıyordu.

Some believed Nixon should have been put on trial.

Onu yapmam gerektiğine karar verdim.

- I decided I should do that.
- I decided that I should do that.

Onu yapmamız gerektiğine karar verdim.

I agreed that we should do that.

Onu yapmamamız gerektiğine karar verdim.

I agreed that we shouldn't do that.

Avustralya'ya taşınmamız gerektiğine karar verdim.

I've decided we should move to Australia.

Hangi elbiseyi almam gerektiğine karar veremiyorum.

I can't decide which dress I should buy.

Tom gidip gitmemesi gerektiğine karar veremiyor.

Tom can't decide whether he should go.

Tom ölüm cezasının kaldırılması gerektiğine inanıyor.

- Tom believes that the death penalty should be abolished.
- Tom believes the death penalty should be abolished.

Ne yapmanız gerektiğine Tom karar versin.

Let Tom decide what you need to do.

Ben tartışmaya devam edilmesi gerektiğine inanıyorum.

I believe that the debate should be carried on.

Tek başıma olmam gerektiğine karar verdim.

- I decided I should be on my own.
- I decided that I should be on my own.

Tom'un bunu yapması gerektiğine ikna olmadım.

I wasn't convinced that Tom needed to do that.

Tom onu yapması gerektiğine çok emindi.

Tom was very sure he needed to do that.

Tom'un bunu yapmaması gerektiğine emin misin?

- Are you sure Tom shouldn't do that?
- Are you sure that Tom shouldn't do that?

Sadece herkesin bunu yapması gerektiğine inanmıyorum.

- I just don't believe everybody needs to do that.
- I just don't believe that everybody needs to do that.

Getirme hedefine ulaşmaya kendini adaması gerektiğine inanıyorum ."

decade is out, of landing a man on the Moon and returning him safely to the Earth.”

Şimdi ne yapmamız gerektiğine karar vermemiz gerekiyor.

Now we need to decide what we should do.

Ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yok.

I have no idea what I should do.

Ben o adamın okulda seçilmesi gerektiğine eminim.

I'm sure that guy must get picked on at school.

Tom kime oy vermesi gerektiğine karar veremedi.

Tom was unable to decide who he should vote for.

Tom daha fazla kalmaması gerektiğine karar verdi.

- Tom decided that he shouldn't stay any longer.
- Tom decided he shouldn't stay any longer.

Tom kimin terfi ettirilmesi gerektiğine karar veremedi.

Tom couldn't decide who should get promoted.

Tom ne zaman gitmesi gerektiğine karar veremiyor.

Tom can't decide when he should leave.

Olumlu bir mesaj veriyor olmamız gerektiğine inanıyorum.

I believe we should be giving a positive message.

Dün Tom'un taşınmasına yardım etmemiz gerektiğine bilmiyordum.

I didn't know we were supposed to help Tom move yesterday.

Tom, Mary'nin bunu yapması gerektiğine inanmış görünmüyor.

Tom doesn't seem convinced that Mary has to do that.

Tom, Mary'nin bunu yapması gerektiğine karar verdi.

Tom decided that Mary should do that.

Kimin işe alması gerektiğine ben karar veremem.

I can't decide who I should hire.

Tom hangi gömleği giymesi gerektiğine karar veremiyordu.

Tom was unable to decide which shirt he should wear.

Bir ay içinde taşınmamız gerektiğine dair bildirim aldım.

I received notification that we must move out in one month.

- Sanırım şimdi büyüme zamanın.
- Artık büyümen gerektiğine inanıyorum.

I think it's time for you to grow up.

Tom'un Mary'nin planı hakkında ne söylemesi gerektiğine bakalım.

Let's see what Tom has to say about Mary's plan.

Şimdi ne yapmamız gerektiğine dair hiçbir fikrim yok.

I have no idea what we're supposed to be doing now.

Tom Mary için ne alması gerektiğine karar veremedi.

Tom couldn't decide what he should buy for Mary.

Tom ne zaman Boston'a gitmesi gerektiğine karar veremedi.

Tom couldn't decide exactly when he should go to Boston.

Tom erkeklerin kadınlar üzerinde hakimiyet kurması gerektiğine inanır.

Tom believes that men should rule over women.

Neden bunu yapmaman gerektiğine dair bir sebep yok.

There's no reason why you shouldn't do it.

Tom'a söylenmemesi gerektiğine dair bir neden var mı?

- Is there a reason Tom shouldn't be told?
- Is there a reason that Tom shouldn't be told?

Bir işin bir hobi gibi olması gerektiğine inanıyorum.

I believe that a job should be like a hobby.

Tom Mary'nin bunu yapması gerektiğine ikna olmuş görünüyordu.

Tom seemed to be convinced that Mary needed to do that.

Bunu neden yapmamamız gerektiğine dair hiçbir sebep görmüyorum.

I don't see any reason why we shouldn't do that.

- Ne yapmanız gerektiğine dair herhangi bir öneriniz var mı?
- Ne yapmanız gerektiğine dair herhangi bir tavsiyeniz var mı?

Do you have any advice on what to do?

Ne kadar ödemeniz gerektiğine dair bir fikriniz var mı?

Got any idea how much you would have to pay?

Önceliğin ne olması gerektiğine karar verememek en büyük sorundur.

Not being able to decide what the priority should be is the biggest problem.

Ne yapılması gerektiğine dair oldukça iyi bir fikrim var.

I have a fairly good idea what needs to be done.

Ne zaman orada olmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yok.

I had no idea what time I was supposed to be there.

Tom'un ne yapması gerektiğine dair kesinlikle hiçbir fikri yok.

Tom has absolutely no idea what he's supposed to do.

Neden bunu yapmamam gerektiğine dair bana bir neden ver.

Give me one reason why I shouldn't do that.

Tom hepimizin burada olmamız gerektiğine karar veren tek kişi.

Tom is the one who decided that we all needed to be here.

Şu anda ne yapmamız gerektiğine dair hiçbir fikrim yok.

I have no idea what we should be doing right now.

Ne yapmam gerektiğine dair herhangi bir fikriniz var mı?

Do you have any idea what I should do?

Benim en büyük sorunum ne giymem gerektiğine karar vermektir.

My biggest problem is deciding what I should wear.

Tom onun niçin kalmaması gerektiğine dair hiçbir neden düşünemiyordu.

Tom could think of no reason why he shouldn't stay.

Tom onun niçin kalması gerektiğine dair hiçbir neden düşünemiyordu.

Tom could think of no reason why he should stay.

Tom eve erken gitmesi gerektiğine dair hiçbir neden düşünemiyordu.

Tom could think of no reason why he needed to go home early.

Tom balo için kime ricada bulunması gerektiğine karar veremiyor.

Tom can't decide who he should ask to the prom.

Tom'un bunu kimin yapması gerektiğine dair hiçbir fikri yok.

- Tom has no idea who needs to do that.
- Tom doesn't have any idea who needs to do that.

Bunu neden yapman gerektiğine dair birkaç iyi sebep var.

There are several good reasons why you should do that.

Sami hayırseverliğin onun evinde başlaması ve bitmesi gerektiğine inanıyordu.

Sami believed charity should begin and end at his home.

Bunu neden yapmamız gerektiğine dair bir sürü sebep var.

There are lots of reasons why we should do that.

Bunu neden yapmamız gerektiğine dair hiçbir bir sebep görmüyorum.

I don't see any reason why we should do that.

Neye karar verilmesi gerektiğine karar verelim, sonra iki takıma ayıralım.

Let's decide what needs to be decided, then let's split into two teams, OK?

Kimin başkan olarak seçilmesi gerektiğine dair hararetli bir tartışma vardı.

There was a heated argument as to who should be appointed chairman.

- Yalnız başıma gitmem gerektiğine inanıyor musun?
- Sence, yalnız mı gitmeliyim?

Do you think I should go alone?

Tom'a neden para vermemiz gerektiğine dair iyi bir sebep düşünemiyorum.

I can't think of a good reason why we should give Tom any money.

En büyük sorunum daha sonra ne yapmam gerektiğine karar vermektir.

My biggest problem is deciding what I should do next.

Onlar her dört yılda bir büyük yarışmaların olması gerektiğine inanıyorlardı.

They believed it necessary to have great contests every four years.

Bana neden dans etmemem gerektiğine dair iyi bir sebep ver.

Give me one good reason why I shouldn't dance.

Neden Tom'a yardım etmemem gerektiğine dair bana bir neden ver.

Give me one reason why I shouldn't help Tom.

Tom'un Mary'nin ne yapması gerektiğine dair bir fikrinin olduğunu sanmıyorum.

- I don't think Tom has any idea what Mary has to do.
- I don't think that Tom has any idea what Mary has to do.

Bana niçin sana yardım etmem gerektiğine dair bir sebep ver.

Give me one good reason why I should help you.

Tom ve benim ne yapmamız gerektiğine dair hiçbir fikrimiz yok.

Tom and I have no idea what we need to do.

Tom'u, bunu nasıl yapacağını öğrenmesi gerektiğine ikna eden kişi benim.

I'm the one who convinced Tom that he should learn how to do that.

Birinin ne zaman ölmesi gerektiğine bir doktorun karar vermesi doğru mu?

Is it right for a doctor to decide when someone should die?

İşsizlik hakkında bir şey yapılması gerektiğine dair genel bir kanı vardır.

There's a general sense that something should be done about unemployment.

Şimdiye kadarki hayatımı derinlemesine düşündükten sonra hedeflerimi değiştirmem gerektiğine karar verdim.

After reflecting on my life up to now, I decided that I needed to change my goals.

Tom fırtına geçinceye kadar kanoyu evin içine koymamız gerektiğine karar verdi.

Tom decided that we should put the canoe inside the house until the storm passed.

Tom Mary'ye niçin biraz para vermesi gerektiğine dair hiçbir neden düşünemiyordu.

Tom could think of no reason why he should give Mary any money.

Tom, Mary'yi bunun nasıl yapılacağını öğrenmesi gerektiğine ikna eden kişi değil.

Tom isn't the one who convinced Mary that she should learn how to do that.

- Ne yapılması gerektiğine dair hiçbir fikrim yok.
- Ne yapılması gerektiği hakkında hiçbir düşüncem yok.

I have no idea what needs to be done.

Boşa dil döktüğümün farkındayım, fakat hâlâ kadın ve erkek ilişkilerinin nasıl olması gerektiğine dair klişelerle bir yere varabilmiş değiliz.

I know I’m preaching to the choir here, but we’re still boxed in by stereotypes about how men and women should behave.

- Zaten çok iyi bildiğinizin farkındayım, ama hâlâ kadın ve erkek ilişkilerinin nasıl olması gerektiğine dair klişeleri aşabilmiş değiliz.
- Tereciye tere sattığımın farkındayım, ama yine de söylemek isterim ki hâlâ kadın ve erkek ilişkilerinin nasıl olması gerektiğine dair klişelerden kurtulabilmiş değiliz.

I know I’m preaching to the choir here, but we’re still boxed in by stereotypes about how men and women should behave.

Hazreti İsa, dört kollu ya da başka türlü bir haçın Hristiyanlık sembolü olarak kullanılması gerektiğine dair hiçbir yerde bir şey söylememiştir.

Jesus Christ has never said anywhere that it is necessary to use the four-pronged cross or some other cross as a symbol of Christianity.