Translation of "Etmekle" in English

Dans etmekle ilgilenmiyorum.

I have no interest in dancing.

Tom'a yardım etmekle ilgileniyorum.

I'm interested in helping Tom.

Sana yardım etmekle ilgileniyorum.

I'm interested in helping you.

Tom'a yardım etmekle ilgileniyoruz.

We're interested in helping Tom.

Beni şikayet etmekle suçlamayın.

Don't blame me for complaining.

Ben flört etmekle ilgilenmiyorum.

I'm not interested in dating.

Görevini ihmal etmekle suçlanıyordu.

He was accused of neglecting his duty.

O, görevini ihmal etmekle suçlandı.

He was blamed for neglect of duty.

Tom odasını dekor etmekle meşgul.

Tom has been busy decorating his room.

Kamu fonlarını israf etmekle suçlandı.

He was accused of squandering public funds.

Bizi ona haksızlık etmekle suçladı.

He accused us of wronging him.

Ben ona yardım etmekle ilgileniyorum.

I'm interested in helping him.

Tom görevini ihmal etmekle suçlandı.

Tom was accused of neglecting his duty.

Bize yardım etmekle çok kibar davrandı.

He was so kind as to help us.

Onlar şimdi onu tamir etmekle meşgul.

They're busy repairing that now.

Tom beni ihbar etmekle tehdit etti.

Tom threatened to tell on me.

Tom Mary'yi tehdit etmekle terk etti.

Tom threatened to leave Mary.

O bu işe devam etmekle suçlandı.

He was charged to continue this job.

Tom'a yardım etmekle meşgul olacağını düşündüm.

- I thought you'd be busy helping Tom.
- I thought that you'd be busy helping Tom.

Tom John'u sonuçları tahrif etmekle suçlandı.

Tom accused John of falsifying the results.

O bana ihbar etmekle tehdit etti.

She threatened to tell on me.

Bunu tamir etmekle neden uğraşalım ki?

Why should we bother fixing it?

Sami, Leyla'yı terk etmekle tehdit etti.

Sami threatened to leave Layla.

Bize yardım etmekle ilgileniyor gibi görünmüyorsun.

You never seem to be interested in helping us.

Tom bana Avustralya'yı ziyaret etmekle ilgilendiğini söyledi.

- Tom told me he was interested in visiting Australia.
- Tom told me that he was interested in visiting Australia.

Tom sadece Mary'ye yardım etmekle ilgilendiğini söyledi.

- Tom said he was just interested in helping Mary.
- Tom said that he was just interested in helping Mary.

Hakim Scopes'i yasayı ihlal etmekle suçlu buldu.

The judge found Scopes guilty of breaking the law.

Leyla, Fadıl'ı diğer kadınları ziyaret etmekle suçladı.

Layla accused Fadil of seeing other women.

Sami, Leyla'nın ilişkisini afişe etmekle tehdit etti.

Sami threatened to expose Layla's affair.

İkinci adım sekiz tatsız duyguyla baş etmekle ilgili.

The second step has to do with dealing with eight unpleasant feelings.

Tom'un bize yardım etmekle ilgilediğini sana ne düşündürüyor?

- What makes you think that Tom's interested in helping us?
- What makes you think Tom is interested in helping us?

Hiç kimse benimle dans etmekle ilgileniyor gibi görünmüyor.

Nobody seems interested in dancing with me.

Mary'nin erkek arkadaşı onu terk etmekle tehdit etti.

Mary's boyfriend threatened to leave her.

Tüm listesini iade etmekle yükümlü bir beyanda ve buradan,

movables in the event of separation and divorce, and from here, Mahran suggested that the

- Tom beni ihmal etmekle suçladı.
- Tom beni ihmalkarlıkla suçladı.

Tom accused me of negligence.

Tom Mary'ye yapacağı herhangi bir şeye yardım etmekle ilgilenmediğini söyledi.

Tom told Mary he wasn't interested in helping her do anything.

- Hitler sadece Yahudilerden nefret etmekle kalmadı.
- Hitler sadece Yahudilerden nefret etmiyordu.

Hitler didn't only hate Jews.

Rusya, Avrupa Birliği ve ABD; birbirlerini Ukrayna'nın iç işlerine müdahale etmekle suçluyorlar.

Russia, the European Union and the U.S. are accusing each other of interference in Ukraine's domestic affairs.

Tom'u Mary'ye yardım etmeye ikna etmekle ilgili herhangi bir sorunun mu vardı?

Did you have any trouble convincing Tom to help Mary?

Parmaklarınızla yemek yemek sadece yüzyıllar boyu devam etmekle kalmadı, aynı zamanda bazı alimler onun tekrar popüler olabileceğine inanıyorlar.

Not only has eating with your fingers continued throughout the centuries, but some scholars believe that it may become popular again.

- Tom her zaman istifa etmekle tehdit ediyor ama asla etmiyor.
- Tom her zaman bırakmakla tehdit eder ama asla bırakmaz.

Tom is always threatening to quit, but he never does.