Translation of "Dağlar" in English

0.008 sec.

Examples of using "Dağlar" in a sentence and their english translations:

Dağlar güzel.

The mountains are beautiful.

Dağlar gölde yansıyor.

The mountains are reflected in the lake.

Tüm dağlar yeşil değildir.

All mountains are not green.

Dağlar hain ve dikti.

The mountains were treacherous and steep.

Dağlar mutlaka yeşil değildir.

Mountains are not necessarily green.

Dağlar uzaktan daha hoş görünür.

The mountains look nicer from a distance.

Sivri dağlar kar ile kaplandı.

The jagged mountains were capped with snow.

Dağlar için yün çorap getirin.

Bring wool socks for the mountains.

Yatak odası penceremden dağlar görebiliyorum.

I can see mountains from my bedroom window.

Pamir'de yüksek ve güzel dağlar vardır.

The Pamir has high and beautiful mountains.

Korku dağlar için köstebek yuvaları alır.

Fear takes molehills for mountains.

Ülkenin bu bölümündeki dağlar çeşitlilikle doludur.

The mountains in this part of the country are full of variety.

Ve deniz, nehirler, dağlar ve ovaların görünümü.

of land and sea, rivers, mountains and the plains.

Dün gece "Sihirli Dağlar"ı okumayı bitirdim.

Last night I finished reading "The Magic Mountain".

Büyük binalar, büyük dağlar gibi, yüzyılların eseridir.

Great buildings, like great mountains, are the work of centuries.

Ülke bölünür ancak dağlar ve ırmaklar vardır.

The country is divided, yet there are mountains and rivers.

- Dağlar kadar fark var.
- Çok fark eder.

There is a big difference.

Kışın gelmesi ile, dağlar yakında karla kaplı olacaktır.

With winter coming on, the mountains will soon be covered with snow.

- Azmin önünde dağlar duramaz.
- Azimli insan duvarı deler.

Faith will move mountains.

Dünyada dağlar, ormanlar, tarım arazileri, hayvanlar ve insanlar vardır.

Earth has mountains, forests, fields, animals and people.

Galileo ilk önce Ay'da Dünya'daki gibi dağlar bulunduğunu keşfetti.

Galileo first discovered that the Moon had mountains just like Earth.

Ne kadar yükseğe tırmanırsak dağlar o kadar dik olur.

The higher we climbed, the steeper became the mountain.

Bu sezgi ve onu kanıtlamak arasında dağlar kadar fark var.

Now, having that insight was a far cry from proving it.

Kent, kıyı bölgesi ve komşu dağlar arasındaki sınırda yer alıyor.

The city lies on the border between the coastal area and the neighboring highland.

Sular öyle yükseldi ki, yeryüzündeki bütün yüksek dağlar su altında kaldı.

And the waters prevailed beyond measure upon the earth: and all the high mountains under the whole heaven were covered.