Translation of "şurada" in English

Şurada beklemeni istiyorum.

I need you to wait over there.

- Şurada duran kadın kim?
- Şurada dikilen kadın kim?

- Who is the woman standing there?
- Who's that woman standing over there?

O şurada burada dolaştı.

He rambled hither and thither.

Şurada duran adam kim?

Who's that man standing over there?

Şurada bir köpek havlıyor.

- A dog is barking.
- There's a dog barking there.

Şurada oturan kız kim?

Who's that girl sitting over there?

Şurada oturan çocuk Tom.

- The boy sitting over there is Tom.
- The boy who's sitting over there is Tom.

Şurada oturup camdan bak.

Just sit here and look out the window.

Özellikle şurada Paul'a bir bakın.

Particularly pleased with Paul, actually, on there.

Bu bisiklet benim. Seninki şurada.

This bicycle is mine. Yours is over there.

Parkta kuşlar burada şurada ötüyorlar.

Birds are singing here and there in the park.

Asıl anormallik şurada karşımıza çıkıyor bizim

We see the real abnormality here

Şurada kitap okuyan adam benim babam.

The man reading a book over there is my father.

Aradığı şey şurada, leşi görüyorsunuz, değil mi?

That's what it's going for. You see the carcass, just down there.

Uçurum şurada. Bu pozisyonu koruyun, bu iyi.

This is the drop-off here. Hold this position, this is good.

- Asıl sorun şu ki.
- Sıkıntı şurada ki.

There's the rub.

- Sadece tam köşede yaşıyorum.
- Hemen şurada oturuyorum.

I just live right around the corner.

Şurada bankta oturan yaşlı adam benim dedem.

The old man sitting on the bench over there is my grandfather.

Tamam, şuradan yolumuza bir bakalım. Enkaz şurada olmalı.

Okay, let's get a good lie of the land from up here. The wreckage should be over here.

- Belediye binası hemen köşede.
- Belediye binası hemen şurada.

The city hall is just around the corner.

- Şurada gazete okuyan adam benim amcam.
- Şurada gazete okuyan adam benim dayım.
- Orada gazete okuyan adam benim amcam.

The man reading a paper over there is my uncle.

İşte şurada yaptı, şöyle bir lider, şöyle bir asker,

He did it in there, this kind of leader, this kind of soldier,

- Bak! İki çocuk dövüşüyor.
- Bak şurada iki oğlan birbiriyle didişiyor.
- Şuraya bak! İki eleman kavga ediyor.

Look! Two boys are fighting.