Translation of "Hayat" in Arabic

0.009 sec.

Examples of using "Hayat" in a sentence and their arabic translations:

- Hayat bu.
- Hayat böyle işte.

هكذا هي الحياة.

Hayat doludurlar.

‫إنها تعج بالحياة.‬

Hayat tatlıdır.

الحياة حلوة.

Hayat güzeldir.

الحياة جميلة.

Dersimiz, Hayat Bilgisi.

درس اليوم، علوم الحياة.

Hayat inişli çıkışlı.

الحياة كقطار الملاهي.

Hayat çok güzel

الحياة جميلة جداً،

hayat için minnettarım,

أنا ممتنة جدًا للحياة،

Hayat çok kısa.

الحياة قصيرة جداً.

Susuz hayat olamaz.

الحياة غير ممكنة بدون ماء.

Sami hayat doluydu.

- كان سامي مبتهجا كثيرا.
- كان مفعما بالحياة.

- Hayat ne kadar garip!
- Hayat ne kadar tuhaf!

- ما أغرب الحياة!
- كم غريبة الحياة!

- Mars'ta hayat var mıdır?
- Merih'te hayat var mıdır?

هل هناك حياة على كوكب المريخ؟

Hayat zaten yeterince korkutucu,

الحياة مخيفة بالفعل،

Hayat da hareket demek.

الحياة هي الحركة.

Hayat bir bumerang gibidir.

الحياة مثل الكيد المرتد:

Ve hayat çok zor.

والحياة صعبة جداً.

Ve hatta hayat kurtarabilir.

وحتى أن ينقذ الأرواح.

Hayat memat meselesi olmadıkça.

‫ما لم تكن حياتك على المحك.‬

Torpil rüşvet hayat pahalılığı

تكلفة رشوة الطوربيد

Mars'ta hayat var mıdır?

هل هناك حياة على كوكب المريخ؟

Sadece hayat sorunlarından kaçıyorsun.

- أنتَ فقط تهرب من مشاكل الحياة.
- أنتِ فقط تهربين من مشاكل الحياة.

Sefil bir hayat yaşıyor.

هو يعيش حياة بائسة.

Hayat büyük bir sirk.

الحياة سيرك كبير.

Hayat senin önünde uzanıyor.

ما زالت الحياة أمامك.

Mars'ta hayat var mı?

هل هناك حياة على كوكب المريخ؟

Hayat hızla normale döndü.

سرعان ما عادت الحياة إلى مجراها.

- Sami ikili bir hayat yaşıyordu.
- Sami ikiyüzlü bir hayat yaşıyordu.

كان سامي يعيش حياة مزدوجة.

- Sami ışıltılı bir hayat yaşadı.
- Sami parıltılı bir hayat yaşadı.

عاش سامي حياة برّاقة.

Bazen hayat açıkça adaletsiz olabilir.

وفي بعض الأحيان، قد تكون الحياة غير عادلة إطلاقاً.

Eğer birinin hayat şartları değişmişse

إذا تغيرت ظروف الحياة لشخصٍ ما،

Ama bazıları... ...burada hayat kurmuştur.

‫لكن بعضها...‬ ‫قد أسس حياته هنا.‬

hayat da öyle değil mi

الحياة ليست هكذا

hayat böyle neyse diyelim geçelim

دعنا نقول مهما كانت الحياة

O uzun bir hayat yaşadı.

- عاش حياة مديدة.
- عاش حياة طويلة.

Sanırım hayat onu yaptığın şeydir.

اعتقد ان الحياة هي ما تصنعه.

Hayat uzun, uzun bir yoldur.

الحياة طريق طويل جداً.

Fadıl'ın bir hayat sigortası vardı.

كانت لدى فاضل بوليصة تأمين على حياته.

Hayat, Fadıl için normale döndü.

عادت الحياة إلى مجراها بالنّسبة لفاضل.

Fadıl hayat hakkında düşünmeye başladı.

بدأ فاضل يفكّر في الحياة.

Cezaevindeki hayat, yavaş bir ölümdür.

الحياة في السّجن موت بطيء.

Sami yeni bir hayat kurdu.

بدأ سامي حياة جديدة.

Sami yeni bir hayat planlıyordu.

كان سامي يخطّط لحياة أخرى.

Ve bir militanın hayat arkadaşı da militan değilse hayat çok zorlaşacağı için.

ولأنّ حياة المناضل تصبح لا تُطاق إن لم يكن الشخص الآخر مناضلاً.

Şimdilerde buna benzer olaylar milyonlarca hayat

الآن، يمكن لمثل هذه القضايا أن تنقذ حياة الملايين

Planladığım hayat tam olarak bu değildi.

لم تكن الحياة التي خططت لها.

Yakınlardaki bir hastaneye hayat kurtarıcı panzehirler

‫انتهيت للتو من مهمة ‬ ‫العثور على حطام هذه الطائرة‬

hayat tecrübelerinden bir hikâye paylaşmalarını söyleyin.

عليك بسؤال الجميع حتى يشاركوك بحكاية من حياتهم وخبرتهم

Ve bitkin hayat tarzları yüzünden lanetlenmişler,

ووُجه له اللوم بسبب نمط حياته الواهن،

İşbirliği sayesinde tedavi bulduğumuz bir hayat.

حياة نكون قد صممنا علاجاً من خلال تعاوننا.

Hak ettiğimiz iyi hayat gökten yağmayacak.

فالحياة الجيدة التي نرغبُ فيها لن تتساقط علينا مثل المَن من السماء.

Görünüşü de hayat tarzı kadar gariptir.

‫منظره غريب مثل أسلوب حياته.‬

Yağmur ormanlarında hayat asla boşa harcanmaz.

‫في الغابة، لا تضيع حياة هباءً.‬

Pepe ile yaşadığım hayat çok önemliydi

حياتي مع "بيبي" كانت مؤثّرة للغاية

Eşim, biricik hayat arkadaşım Lucía Topolansky.

أقدّم لكم رفيقتنا العزيزة "لوسيا توبولانسكي".

Bence hepimizin üç hayat desteği var.

أعتقد أن كل واحد منا لديه ثلاثة أنظمة تدعم حياته.

Yani daha önce marsta hayat vardı

لذلك كانت هناك حياة قبل المرستا

Auntie Mame ''Hayat bir ziyafettir'' demişti,

وتعلمون، قالت العمة مامي، "الحياة وليمة".

Yani akıl almaz bir hayat bu.

‫أعني، حياة لا يمكن تصورها.‬

Hayat dolu bu ormanın bereketli yaşamı

حيث حياة الغابة الحافلة والنابضة بالحياة

Elektrik ve su olmadan hayat olmaz.

ما من حياة بدون كهرباء و ماء.

Ben o tür bir hayat yaşayamam.

- لا أستطيع أن أعيش حياةً كتِلْك.
- لا أستطيع أن أعيش ذلك النوع من الحياة.

Hayat bir peri masalı gibi değildir.

الحياة ليست بسيطة كالقصص الخيالية.

Leyla başarılı bir hayat yaşamak istiyordu.

كانت ليلى تريد أن تعيش حياة نجاح.

Leyla, Mısır'da yeni bir hayat başlattı

بدأ سامي حياة جديدة في مصر.

Sami çok sıradan bir hayat sürdü.

كان سامي يعيش حياة عاديّة للغاية.

Sami çok zor bir hayat yaşıyordu.

كان سامي يعيش حياة صعبة للغاية.

Sami bize kendi hayat hikayesini anlattı.

روى سامي لنا قصّة حياته.

- Küçük kasabada hayat sıkıcıdır.
- Küçük bir kasabada hayat sıkıcıdır.
- Küçük bir kasabada yaşam sıkıcıdır.

الحياة في قرية صغيرة مملة.

Gerçekten de gizli kapaklı bir hayat sürerken

الحقيقة أنه أثناء الحياة في الخفاء،

Ama bir kısmı iyi bir hayat sürer.

ولكن انتهى المطاف بهم بشكل جيد رُغماً عن كل شيء،

Siz de bu dev hediyeye sahipsini: Hayat,

تعطى لكل واحد فيكم هذه النعمة الكبيرة وهي الحياة،

Bu hayat için daha fazla enerjim yok.

لم يعد لدي القوة الكافية للعيش بعد الآن.

ABD ve başka ülkeler hayat kurtarmayı suç sayıyor

الولايات المتحدة وبعض البلدان الأخرى جعلت إنقاذ الأرواح جريمة،

Şimdi büyük ya annemize danışacağız deneyimli hayat konusunda;

الآن سوف أتشاور مع أمي لأن لديها خبرة في الحياة،

Ama gerçek şu ki, bu garip, yavaş hayat

ولكنّ الواقع هو أن هذه الحياة العجيبة البطيئة

Fakat sınırsız bir hayat yaşamanın bedeli de var.

‫لكن الحياة عديمة الحدود‬ ‫لها بعض المشاكل.‬

Evlendikten sonra ise kocasına bağlı bir hayat sürüyor

تعيش حياة بعد زوجها بعد الزواج

Bu noktada, bir ahtapotun hayat aşamalarını iyi biliyordum.

‫في هذه المرحلة، كنت على دراية جيدة‬ ‫بأطوار حياة الأخطبوط.‬

Normal hayat Asmaa'nın en ünlü başkentlerinden birinde büyüdü

كان لابد ان تعيشها اسماء في بلدٍ اجنبي ترعرعت في احد اشهر

Hayat siz diğer planları yapmakla meşgulken size olanlardır.

الحياة هي ما يحصل لك و أنت مشغول بالتخطيط لأشياء أخرى.

O yıllarca sefil bir hayat sürdürmek zorunda kaldı.

اضطر للعيش فقيرا لسنوات عدة.

- Mars'ta yaşam var mı?
- Mars'ta hayat var mı?

هل هناك حياة على كوكب المريخ؟

Bu üniversitede hayat umduğum gibi bir şey değil.

الحياة في هذه الكلية ليست كما توقعت البتة.

Cerrahlar Fadıl üzerinde hayat kurtaran bir ameliyat gerçekleştirdiler.

أجرى الجرّاحون عمليّة جراحيّة أنقذت حياة فاضل.

Endonezya'da ömür boyu hapis cezası hayat anlamına gelir.

حكم بالمؤبّد في إندونيسيا يعني سجن مؤبّد.

- Sami hayatı için savaşıyordu.
- Sami hayat mücadelesi veriyordu.

كان سامي يصارع من أجل حياته.

Ve bu sanata olan ilgime hayat veren bir düşünce.

وفكرة تجسد إعجابي بهذا الفن.

Mutlu ve özgür bir hayat yaşamak olduğunu görebilir misin?

لكم هو أن تعيشوا حياةً سعيدة، كاملة وحرة؟

“Sanatsız kalan bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”

"مجتمع بدون فن هو مجتمع فقد أحد شرايين الحياة"

Alt üst yaşanan bir hayat, daha fazla enerji saklıyor.

وهيئتهم هكذا بالمقلوب تساعد على حفظ طاقتهم.

Eğitim kadınlar ve çocukları için daha sağlıklı bir hayat,

‫أمن مالي أفضل,‬

hayat çok zordu, her geçen gün zorlaşan bir mücadeleydi.

كانت الحياة صعبة، كان هناك صراع يومي.

O hayat, kürklü fok yavrusu için hiç kolay değil.

‫والحياة ليست سهلة على صغار فقمة الفراء.‬

Burada su hayat demektir. Yardımcı olabilecek bir numara var

‫المياه هنا هي الحياة.‬ ‫هناك حيلة واحدة يمكنها مساعدتك،‬

Kötü bir hayat yaşıyor buna rağmen her şeye gülüyor

يعيش حياة سيئة لكنه يضحك على كل شيء

Bir genç gibi davranıyor. Çılgınca, fantastik bir hayat sürüyor

تتصرف مثل مراهقة. إنها تعيش حياة مجنونة ورائعة