Translation of "Tendría" in Turkish

0.004 sec.

Examples of using "Tendría" in a sentence and their turkish translations:

Él tendría que rendirse.

O teslim olmak zorunda kalacaktı.

Tendría que ser de goma, tendría que ser una cosa elástica.

Lastikten yapılmalı, elastik bir şey olmalı.

- Yo que tú tendría cuidado.
- Si yo fuera tú tendría cuidado.

Yerinde olsam dikkatli olurdum.

Si fuera tú, tendría éxito.

- Yerinde olsam başarabilirdim.
- Yerinde olsam başarılı olabilirim.

¿Tendría un programa para mí?

Bir program alabilir miyim?

Yo que tú tendría cuidado.

Yerinde olsam dikkatli olurdum.

¿Por qué tendría que darle dinero?

Neen ona para vermeliyim?

¿Tendría un lado científico en su mentira?

yalan'ında şimdi bilimsel tarafı olurmu ya

Si no tuviera dinero no tendría casa.

Param olmasaydı bir ev almazdım.

Si fuera invisible no tendría que vestirme.

Görünmez olsam, giyinmek zorunda olmam.

Porque como hombre, ciertamente, tendría permiso de enojarme.

Çünkü şüphesiz bir erkek olarak öfkemi ifade etmeme izin veriliyordu.

Si lo fuera, tendría un olor más fuerte.

Tilki olsaydı, gerçekten çok güçlü bir kokusu olurdu.

Tendría que haberle dicho a Tom que no.

Tom'a hayır demeliydim.

Estoy seguro de que ahora tendría una relación maravillosa...

şimdi eminim mutlu bir ilişki yaşıyor olurdu ...

¿qué sistema de alcantarillado tendría la ciudad del futuro?

geleceğin şehirlerinde kanalizasyon sistemi nasıl?

Hija de un senador, con quien tendría 5 hijos.

Louise-Antoinette Guéheneuc ile yeniden evlendi

Tropas, la presión bajo Fabius tendría nada de eso.

... sıkıştırıldığında, baskı altındaki Fabius bunları reddetti.

Tomás pensó que tendría todo el tiempo que necesitase.

Tom istediği bütün zamana sahip olacağını düşündü.

Sin Tom, Mary no tendría nadie a quien acudir.

Tom olmasa, Mary'nin başvuracağı kimsesi olmaz.

Tom se preguntó a quién tendría pensado votar Mary.

Tom, Mary'nin kim için oy vermeyi planladığını merak etti.

Creí que tendría otra oportunidad de hablar con Tom.

Tom'la konuşmak için bir şans daha bulacağımı düşünmüştüm.

Si yo hubiera desayunado esta mañana ahora no tendría hambre.

Bu sabah kahvaltı yapsaydım şimdi aç olmazdım.

Tom se preguntaba cuán pronto María tendría lista la cena.

Tom Mary'nin ne kadar kısa sürede akşam yemeğini hazırlayacağını merak etti.

Saber que tal vez solo tendría unos cuantos meses de vida

Sadece birkaç ay ömrümün kaldığını öğrenmek,

Mattie le dijo a Oliver que pronto tendría una nueva hermanita.

Mattie, Oliver'a yakında yeni bir kız kardeşi olacağını söyledi.

- No tendría que haberte dicho nada.
- No debería haberte contado nada.

Sana bir şey söylememeliydim.

Jamás pensé que tendría que sostener a una familia tan numerosa.

Böylesine büyük bir aileye bakmak zorunda olacağımı asla düşünmemiştim.

Una persona como esa no tendría problemas para ser elegido presidente.

Onun gibi bir kişinin başkan seçilme sorunu olmazdı.

Si él no viera tanta televisión, tendría más tiempo para los estudios.

O kadar çok televizyon izlemeseydi, çalışmak için daha fazla zamanı olurdu.

- Tenía que haber traído un paraguas.
- Tendría que haber traído un paraguas.

Keşke bir şemsiye getirseydim.

Él tenía curiosidad de que sabor tendría, así que le dio una pequeña mordida.

Onun tadının nasıl olacağı hakkında meraklıydı, bu yüzden küçük bir ısırık aldı.

- Si yo fuera vosotros tendría más cuidado.
- En tu lugar, yo sería más cuidadoso.

Yerinde olsam, kendime daha çok dikkat ederim.

Escuché el cacareo del gallo y supe que tendría que levantarme pronto de la cama.

Bir horozun öttüğünü duydum ve yakında yataktan çıkmak zorunda kalacağımı biliyordum.

Si los dolores de parto fueran tan intensos como dicen, ¡todo el mundo tendría solamente un hijo!

Eğer doğum sancıları insanların dediği kadar acı verseydi, herkesin sadece bir çocuğu olurdu.

Si no fuera por los libros, cada generación tendría que redescubrir por sí misma las verdades del pasado.

Kitaplar olmasaydı, her nesil kendisi için geçmişin gerçeklerini yeniden keşfetmek zorunda kalacaktı.

- Tom pensó que sería difícil que María consiguiera una entrada para ese concierto.
- Tom pensó que a Mary le resultaría complicado conseguir entrada para ese concierto.
- Tom creía que Mary lo tendría difícil para conseguir una entrada para ese concierto.
- Tom pensaba que Mary lo tendría crudo para conseguir una entrada para aquel concierto.

Tom o konser için Mary'nin bir bilet almasının zor olacağını düşündü.

- ¿Por qué tengo que hablar con Tom?
- ¿Por qué tengo que ser yo el que hable con Tom?
- ¿Por qué tendría que hablar con Tom?
- ¿Por qué voy a ser el que tenga que hablar con Tom?
- ¿Por qué me toca a mí hablar con Tom?
- ¿Por qué tengo yo que hablar con Tom?

Neden Tom'la konuşmak zorundayım?