Translation of "Clave" in Turkish

0.010 sec.

Examples of using "Clave" in a sentence and their turkish translations:

La visión es clave.

Kilit duyu, görmedir.

- Necesitamos tu llave.
- Necesitamos vuestra llave.
- Necesitamos su llave.
- Necesitamos tu clave.
- Necesitamos vuestra clave.
- Necesitamos su clave.

Anahtarına ihtiyacımız var.

Esta es una pregunta clave.

Bu kilit bir soru.

Uno de los fenómenos clave

anahtar olaylardan birisi de

Y esa es la clave,

Kilit nokta bu

Nuestra translucidez es clave aquí.

Burada kilit nokta yarı saydamlık.

Y puede lastimar células clave

ve ciltte, hasar gördüğü zaman cilt kanseri gibi

La clave no es una

Anahtar bir tane değilki

La simplicidad es la clave.

Sadelik anahtardır.

La paciencia es la clave.

Sabır anahtardır.

- La adaptación es la clave para la supervivencia.
- La adaptación es la clave de la supervivencia.
- Adaptarse es la clave para sobrevivir.

Adaptasyon hayatta kalmak için anahtardır.

Pero este es el punto clave:

Ama kilit nokta şu:

- Tenemos la clave.
- Tenemos la llave.

Bizim anahtarımız var.

Es el evento clave de una historia,

Orta nokta hikâyenin anahtar olayıdır

Hubo un momento clave en el que…

korkusunun muazzam bir şekilde azaldığı

Tom quiere saber dónde escondiste la clave.

Tom senin anahtarı nereye sakladığını bilmek istiyor.

Necesito la clave para descifrar este mensaje.

Bu mesajı deşifre etmek için anahtara ihtiyacım var.

Es el momento clave. Es ahora o nunca.

Bu, anahtar noktadır. Ya şimdi ya da asla.

No sé cual es la clave del éxito, pero la clave del fracaso es intentar agradar a todo el mundo.

Başarının anahtarını bilmiyorum ama başarısızlığın anahtarı herkesi memnun etmeye çalışmaktır.

Encontrar un sostén seguro es clave para hacer rapel.

Güvenli bir demirleme noktası bulmak her halatlı iniş için hayatidir.

Las conversaciones pueden ser la clave para esa actualización,

Evet dostlarım, bu konuşmalar işte o güncellemeyi başlatabilir

Japón juega un papel clave en la economía mundial.

Japonya dünya ekonomisinde anahtar bir rol oynar.

Como factor de riesgo modificable clave para la enfermedad cardíaca,

kalp hastalığı için düzeltilebilir, önemli bir risk faktörü olarak listelemiyor,

Creo que la clave para evitar un futuro sin empleos

İşsiz geleceğimizi önlemenin anahtarının

La clave para cada uno de estos cambios es la neuroplasticidad.

Bu değişikliklerin en önemli anahtarı nöroplastisitedir.

Es realmente clave para la producción de energía en el cerebro.

beyindeki enerji üretimi için büyük bir önem taşıyor.

—que es la clave para sacar lo mejor de la gente,

insanlardaki gerçek iyiliği ortaya çıkarmanın anahtarıdır

Podría ser la clave para una nueva comprensión de la física

yepyeni bir fizik anlayışının ve evrendeki yerimizi algılamanın

La clave de pescar así es atrapar a los peces por sorpresa.

Zıpkınla balık avlamanın anahtarı, balıkları şaşırtmaktır.

Que es que muchos de los ingredientes clave de nuestras identidades nacionales,

Kendi ulusal kimliğimizin parçası olarak gördüğümüz pek çok şey

Estos objetivos nos ofrecen momentos clave y las oportunidades de nuestro tiempo,

Bu hedefler bize hayatımızın önemli anlarını ve fırsatlarını sunar.

Se dice a menudo que la perseverancia es la clave del éxito.

Azim, genellikle söylenir, başarının anahtarıdır.

Pero su veneno, de evolución milenaria, es la clave de sus efectos devastadores.

fakat binlerce yıl içinde evrilen zehri yıkıcı etkilerinin anahtarıdır.

Y una parte clave es el trabajo de los sindicatos de la policía.

ve bunun anahtar parçası ise polislerin sendikasıdır.

La clave para cocinar buena comida es usar ingredientes frescos y de alta calidad.

Güzel yemek pişirmenin püf noktası, kaliteli ve taze malzemeler kullanmaktır.

- He perdido la llave.
- He perdido mi llave.
- Perdí mi clave.
- Perdí mi llave.

- Anahtarımı kaybettim.
- Ben anahtarımı kaybettim.

Lo que, a su vez, determina eventos clave en la vida de muchas criaturas marinas.

Bu durum da pek çok deniz canlısının hayatındaki kilit olayları belirler.

La pregunta clave no es lo que puedo ganar, sino lo que tengo para perder.

Kilit soru ne kaybedebilirim değil fakat kaybedecek neyim vardır.

Solo cinco días después, su división jugó un papel clave en la gran victoria de Napoleón en Marengo.

Sadece beş gün sonra, bölümü Napolyon'un Marengo'daki büyük zaferinde önemli bir rol oynadı.