Examples of using "дар" in a sentence and their turkish translations:
- Hayat hediyedir.
- Hayat bir lütuf.
Bu sadece bir armağandı.
Benim İkna yeteneğim var.
Aptallık aynı zamanda doğal bir yetenektir.
Sessizim.
Aşk, Tanrı'nın bir armağanıdır.
Siz de bu dev hediyeye sahipsini: Hayat,
Senin müziğe doğuştan yeteneğin var.
Müzik Allah'ın bir hediyesidir.
Yaşam bir armağandır. Onu kabul et.
Şaşkınlık beni konuşmamdan mahrum etti.
Sen tebeşir ve peyniri karşılaştırıyorsun!
Her gün bir bağıştır.
Tom Mary'nin müzik yeteneğini tanıyan ilk kişiydi.
Her dakika bir hediyedir.
Sizin önünüzde konuşamıyorum.
Mariah Carey'in en büyük doğuştan yeteneği, onun sesidir.
Tom'un doğal bir yeteneği var.
Yeteneğine saygı duyuyorum.
Tom'un ağzı iyi laf yapar.
Ben onun sakinliğini bir armağan olarak görüyorken
Onlar suskun bırakıldı.
- Sen bana beni sevdiğini söylediğinde ben küçük dilimi yuttum.
- Sen bana beni sevdiğini söylediğinde dilim tutuldu.
- Sen bana beni sevdiğini söylediğinde söyleyecek söz bulamadım.
Günler geçti. Bir gün Kayin toprağın ürünlerinden RAB'be sunu getirdi.
Korku onu susturdu.
- Konuşmadım.
- Ben suskundum.
Sen elmalarla portakalları karşılaştırıyorsun!
En önemlisi, Napolyon'un sözlü, bazen belirsiz emirlerini
Kayin'i ve sunusunu ise reddetti. Kayin çok öfkelendi, suratını astı.
Habil de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getirdi. RAB Habil'i ve sunusunu kabul etti.
Sen elmalarla portakalları karşılaştırıyorsun!
Peygamberlikte bulunabilsem, bütün sırları bilsem, her bilgiye sahip olsam, dağları yerinden oynatacak kadar büyük imanım olsa, ama sevgim olmasa, bir hiçim.