Translation of "Swój" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Swój" in a sentence and their turkish translations:

- Wysprzątaj swój pokój.
- Posprzątaj swój pokój.

Odanızı temizleyin.

- Gdzie kupiłeś swój samochód?
- Gdzie kupiliście swój samochód?

Arabanı nereden aldın?

- Postanowił odłożyć swój odjazd.
- Postanowił odłożyć swój wyjazd.

O kalkışını ertelemeye karar verdi.

- Mogą przezwyciężyć swój strach.
- Mogą pokonać swój strach.

- Onlar korkularıyla baş edebilirler.
- Onlar korkularının üstesinden gelebilirler.
- Korkularını yenebilirler.

Osiągnęli swój cel.

Onlar amaçlarına kavuştular.

Zgubiłem swój ołówek.

Ben kalemimi kaybettim.

Osiągnąłeś swój cel.

Hedefine ulaştın.

Swój cel osiągnęli.

Onlar amaçlarına ulaştılar.

Usunąłem swój komentarz.

Yorumumu sildim.

Zarejestrowałem swój bagaż.

Ben çantalarımı kontrol ettim.

Posprzątałeś swój pokój?

Odanızı temizlediniz mi?

Zdejmij swój płaszcz.

Ceketini çıkart.

Weź swój komputer.

- Bilgisayarınızı getirin.
- Bilgisayarını getir.

Zdradziłeś swój kraj.

Sen ülkene ihanet ettin.

Weź swój płaszcz.

Ceketini al.

Sprzedasz swój dom.

Sen evini satacaksın.

Zamykam swój sklep.

Mağazamı kapatıyorum.

Zrestartuj swój komputer.

Bilgisayarını yeniden başlat.

- Estonia ma swój hymn.
- Estonia ma swój własny hymn narodowy.

Estonya'nın kendi milli marşı vardır.

Częściowo przez swój gniew,

biraz da bu öfkenin sonucu olarak

Chyba zgubiłem swój bilet.

Sanırım biletimi kaybettim.

Napisz tutaj swój adres.

Adresini buraya yaz.

Mary naoliwiła swój rower.

Mary bisikletini yağladı.

Sprzedasz mi swój samochód?

Arabanı bana satar mısın?

Mogą przezwyciężyć swój strach.

Onlar korkularının üstesinden gelebilir.

Sprzedasz mu swój dom?

- Evinizi ona satar mısınız?
- Evini ona satacak mısın?

Posprzątaj swój własny bałagan.

Sen kendi pisliğini temizle.

Muszę sprzedać swój dom.

Evimi satmak zorundayım.

On pisze swój dziennik.

Günlüğünü yazıyor.

Zostawiłem gdzieś swój paszport.

Ben pasaportumu bir yere bıraktım.

Dlaczego sprzedałaś swój samochód?

- Arabanı niye sattın?
- Otomobilini niye sattın?

Chcę swój własny pokój.

Bana ait bir oda istiyorum.

Tom wyremontował swój dom.

Tom evini yeniledi.

Emily zepsuła swój telefon.

Emily telefonunu kırdı.

Proszę, posprzątaj swój pokój.

Lütfen odanı temizle.

Podaj mi swój adres.

Adresinizi bana bildirin.

Masz swój własny pokój?

Senin kendi odan var mı?

Kompletnie zmieniła swój charakter.

Kişiliğini tamamen değiştirdi.

On wyciągnął swój paszport.

Pasaportunu çıkardı.

Tom zgubił swój ołówek.

Tom kalemini kaybetti.

Pokazała mi swój ogród.

Bana bahçesini gösterdi.

Musiałem usunąć swój tatuaż.

Dövmemi çıkartmak zorunda kaldım.

Tom odłożył swój pędzel.

Tom boya fırçasını yere koydu.

Daj mi swój portfel.

Bana cüzdanını ver.

Tom ujawnił swój sekret.

Tom onun sırrını açığa çıkardı.

Wczoraj złożyłem swój raport.

Dün raporumu teslim ettim.

Proszę, połż swój płaszcz.

- Lütfen ceketinizi koyunuz.
- Lütfen ceketini çıkar.

Oni osiągnęli swój cel.

Onlar hedefine ulaştı.

Estonia ma swój hymn.

Estonya'nın kendi ulusal marşı vardır.

Tom naprawił swój zegar.

Tom saatini onardı.

Daj mi swój zegarek.

Bana saatini ver.

Wykonaj swój ruch, Tom.

Hamleni yap, Tom.

Tom zjadł swój obiad.

Tom akşam yemeğini yedi.

Proszę, zapnij swój pas.

Emniyet kemerini tak, lütfen.

Proszę napisać swój adres.

Adresini yaz, lütfen.

Proszę, powieś swój płaszcz.

Lütfen paltonuzu asın.

Pożycz mi swój słownik.

- Bana sözlüğünü ödünç ver, lütfen.
- Sözlüğünü bana ödünç ver, lütfen.
- Lütfen sözlüğünü bana ödünç ver.

Nauczyłem swój zespół improwizacji,

Ayrıca liderlik becerilerini geliştirmeleri

Pożyczyłbyś mi swój ołówek?

Bana kalemini ödünç verir misin?

Pożyczyłbyś mi swój słownik?

Bana sözlüğünü ödünç verir misin?

Gdzie kupiłeś swój tornister?

Okul çantanı nereden aldın?

Chciałbym poprawić swój angielski.

İngilizce becerilerimi geliştirmek istiyorum.

Postanowił odłożyć swój odjazd.

O kalkışını ertelemeye karar verdi.

Daj mi swój miecz.

Kılıcını bana ver.

Tom sprzeda swój dom.

Tom evini satacak.

Musimy zmienić swój sposób odczuwania.

Hissetme biçimimizi değiştirmeliyiz.

Co noc patrolują swój dom.

Her gece, bölgelerinde devriye geziyorlar.

Wszystko musi mieć swój koniec.

- Her şeyin bir sonu olması gerekir.
- Her şeyin bir sonu olmalı.

Firma próbuje poprawić swój wizerunek.

Şirket imajını geliştirmeye çalışıyor.

Powieś swój kapelusz na wieszaku.

Şapkanı askıya as.

Miała swój osobliwy styl mówienia.

Onun kişisel bir konuşma tarzı vardı.

Zostawił swój bagaż na stacji.

Bagajını istasyonda bıraktı.

Otrzymałeś odpowiedź na swój list?

Mektubunuza bir cevap aldınız mı?

Czy naładowałeś swój telefon komórkowy?

Cep telefonunun pilini şarj ettin mi?

Zgubił swój bilet na film.

O sinema biletini kaybetti.

Każdy ma swój czuły punkt.

Herkesin zayıf noktaları vardır.

Tom zdradził mi swój sekret.

- Tom sırrını bana anlattı.
- Tom bana sırrını söyledi.

Każda zasada ma swój wyjątek.

Her kural için istisnalar vardır.

Tom pokazał mi swój pokój.

Tom bana odasını gösterdi.

Utrzymuje swój wiek w tajemnicy.

Yaşını gizli tutuyor.

On musi sprzątnąć swój pokój.

O, odasını temizlemeli.

Mógłbyś pożyczyć mi swój rower?

Bana bisikletini ödünç verir misin?

- Zepsułem telefon.
- Zepsułam swój telefon.

Telefonumu kırdım.

Posprzątał swój pokój w niedzielę.

O, pazar günü odasını temizledi.

Tom zdjął swój płaszcz przeciwdeszczowy.

Tom yağmurluğunu çıkardı.

Podaj mi swój numer telefonu.

Bana telefon numaranı ver.

Gdzieś tutaj zgubiłam swój klucz.

Buralarda bir yerde anahtarımı kaybettim.

Tom spokojnie przeładował swój pistolet.

Tom sakince silahını yeniden doldurdu.

Tom szybko przeładował swój pistolet.

Tom hızla tabancasını yeniden yükledi.

Tom sięgnął po swój portfel.

Tom cüzdanına uzandı.

Tom sięgnął po swój pistolet.

Tom silahına uzandı.

Nie zapomnij otworzyć swój spadochron!

Paraşütünüzü açmayı unutmayın.

Muszę dzisiaj oddać swój raport.

Bugün raporumu teslim etmek zorundayım.

Szwecja ma swój własny język.

İsveç'in kendi dili vardır.

Daj mi swój numer telefonu.

Bana telefon numaranı ver.

Gdzie spędzasz swój wolny czas?

Boş zamanını nerede geçirdin?

- Załóż swój płaszcz.
- Załóż płaszcz.

Ceketini giy.

Czy już skończłeś swój lunch?

Öğle yemeğini bitirdin mi?