Translation of "Beine" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "Beine" in a sentence and their turkish translations:

Vier Beine gut, zwei Beine schlecht.

Dört bacak iyi, iki bacak kötü.

- Rasierst du deine Beine?
- Rasieren Sie Ihre Beine?

Bacaklarını tıraş eder misin?

Hebe deine Beine

Bacaklarınızı kaldırın.

- Schwimmen kräftigt die Beine.
- Schwimmen macht die Beine stärker.

Yüzme bacaklarını daha güçlü yapar.

- Du hast sehr sexy Beine.
- Ihre Beine sind sehr sexy.

Çok seksi bacakların var.

Sie hat hübsche Beine.

Onun güzel bacakları var.

Schwimmen kräftigt die Beine.

Yüzme bacaklarını güçlendirir.

Ihre Beine sind lang.

Onun bacakları uzundur.

Alice hat atemberaubende Beine.

Alice çok güzel bacaklara sahip.

Mary hat hübsche Beine.

Mary'nin güzel bacakları var.

Menschen haben zwei Beine.

İnsanların iki bacağı vardır.

Sie hat lange Beine.

Onun uzun bacakları var.

Tom hat kurze Beine.

Tom'un kısa bacakları var.

Lügen haben kurze Beine.

Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.

Er hat lange Beine.

Onun uzun bacakları vardır.

Sie kreuzte die Beine.

O bacak bacak üstüne attı.

Tom hat lange Beine.

Tom'un uzun bacakları var.

Spinnen haben acht Beine.

Örümceklerin sekiz bacağı vardır.

Maria rasierte ihre Beine.

Mary bacaklarını tıraş etti.

Deine Beine gefallen mir.

Senin bacaklarını beğeniyorum.

Tom hat zwei Beine.

Tom'un iki bacağı var.

- Meine Beine schmerzen immer noch.
- Meine Beine tun immer noch weh.
- Mir tun noch immer die Beine weh.

Bacaklarım hâlâ ağrıyor.

- Schau dir nur diese Beine an.
- Schaut euch nur diese Beine an.
- Schauen Sie sich nur diese Beine an.

Sadece şu bacaklara bak.

- Tom hat sich beide Beine gebrochen.
- Tom hat sich seine beiden Beine gebrochen.
- Tom brach sich seine beiden Beine.

Tom iki bacağını da kırdı.

Ein Tisch hat vier Beine.

Bir masanın dört bacağı var.

Meine Schwester hat lange Beine.

Kız kardeşimin uzun bacakları var.

Ich muss meine Beine ausstrecken.

Bacaklarımı uzatmam gerekiyor.

Kannst du deine Beine bewegen ?

- Bacaklarını kımıldatabiliyor musun?
- Bacaklarını oynatabiliyor musun?

Sie rasiert sich die Beine.

O bacaklarını tıraş eder.

Er rasiert sich die Beine.

Bacaklarını tıraş eder.

Ich spüre meine Beine nicht.

Bacaklarımı hissedemiyorum.

Ich streckte die Beine aus.

Bacaklarımı uzattım.

Mir tun die Beine weh.

Bacaklarım ağrıyor.

Sie streckte die Beine aus.

O, bacaklarını uzattı.

Er schlug seine Beine übereinander.

- Bacak bacak üstüne attı.
- O ayak ayak üstüne attı.

Du hast sehr attraktive Beine.

Güzel bacakların var.

Ich lege die Beine hoch.

Bacaklarımı dinlendiriyorum.

Tom schlug die Beine übereinander.

Tom bacak bacak üstüne attı.

Tom streckte die Beine aus.

Tom bacaklarını uzattı.

Ein Hund hat vier Beine.

- Bir köpeğin dört bacağı var.
- Bir köpeğin dört tane bacağı vardır.

Tom rasierte sich die Beine.

Tom bacaklarını tıraş etti.

Maria schlug ihre Beine übereinander.

Mary bacaklarını üst üste attı.

Schwimmen macht die Beine stärker.

Yüzmek bacakları güçlendirir.

- Tom hat sich seine beiden Beine gebrochen.
- Tom brach sich seine beiden Beine.

Tom bacaklarının her ikisini de kırdı.

- Ich habe mir meine beiden Beine gebrochen.
- Ich brach mir meine beiden Beine.

Her iki bacağımı da kırdım.

Aber manchmal kommen zwei Beine raus.

Ama bazen ortaya iki bacak çıkıyor.

Sie hat lange Arme und Beine.

Onun uzun kolları ve bacakları var.

Meine Beine fühlen sich schwer an.

Bacaklarımı ağır hissediyorum.

Sie rasiert sich nicht die Beine.

O, bacaklarını tıraş etmez.

Ich kann meine Beine nicht bewegen.

Bacaklarımı hareket ettiremiyorum.

Ich rasiere mir nicht die Beine.

Bacaklarımı tıraş etmem.

Ich habe längere Beine als Tom.

Tom'un sahip olduklarından daha uzun bacaklarım var.

Er hat sich beide Beine gebrochen.

Her iki bacağını da kırdı.

Wie viele Beine hat ein Hund?

Bir köpeğin kaç bacağı vardır?

Mir tun ständig die Beine weh.

Bacaklarım sürekli ağrıyor.

Hast du dir die Beine rasiert?

Bacaklarını tıraş ettin mi?

Wieso hat diese Eidechse fünf Beine?

Neden bu kertenkelenin beş tane ayağı var?

Profiradsportler rasieren sich gewöhnlich die Beine.

Profesyonel bisikletçiler genellikle bacaklarını tıraş ederler.

Tom hat lange Arme und Beine.

Tom'un uzun kolları ve bacakları var.

- Meine Beine schmerzten nach dem langen Spaziergang.
- Meine Beine taten nach dem langen Spaziergang weh.

Uzun yürüyüşten sonra bacaklarım ağrıdı.

Ich binde seine Beine mit Fallschirmschnur zusammen.

Bir paraşüt ipiyle onu bağlayabilirsiniz.

Wie oft rasierst du dir die Beine?

Ne sıklıkta bacaklarını tıraş edersin?

Sie macht die Beine für jeden breit.

O herkes için bacaklarını açar.

Meine Beine schmerzen nach dem langen Spaziergang.

Bacaklarım uzun bir yürüyüşten sonra zarar görür.

Viele hatten ihre Arme oder Beine verloren.

Birçok insan kollarını ya da bacaklarını kaybetmiş.

Meine Beine sind so schwer wie Blei.

Bacaklarım kurşun gibi ağır.

Sie stürzten und brachen sich die Beine.

Düştüler ve bacaklarını kırdılar.

Ich blicke nach vorne und verwende meine Beine,

İleriye bakmaya odaklanmalı ve bacak gücünüzü kullanarak...

In einer Geschichte verlor ein Taucher seine Beine,

Bir dalgıcın büyük bir midyeden inci almaya çalışırken

Am nächsten Tag taten mir die Beine weh.

Ertesi gün bacaklarım acıyordu.

Eine Katze hat einen Schwanz und vier Beine.

Bir kedinin bir kuyruğu ve dört bacağı var.

Auch das schnellste Pferd hat nur vier Beine.

En hızlı atın bile sadece dört bacağı vardır.

Maria rasiert sich häufiger die Beine als Elke.

Mary bacaklarını Alice'den daha sık tıraş ediyor.

Deine Arme und Beine sind stark genug geworden.

Kolların ve bacakların yeterince güçlendi.

Ich habe mir beim Radfahren beide Beine gebrochen.

Bir bisiklete binerken iki bacağımı da kırdım.

Tom lief so schnell, wie ihn seine Beine trugen.

Tom bacaklarının onu götüreceği kadar hızlı koştu.

So ist es besser. Jetzt bekomme ich die Beine raus.

Bu daha iyi. Bacağımı çekiyorum.

Meine Beine tun vom Sitzen auf der Tatami-Matte weh.

Minderde oturmaktan bacaklarım ağrıyor.

- Ein Hund hat vier Pfoten.
- Ein Hund hat vier Beine.

Bir köpeğin dört bacağı var.

Er war sehr groß und schlank, Arme und Beine lang.

Uzun kolları ve bacakları olan, çok uzun boylu ve ince idi.

- Ich spüre meine Beine nicht.
- Mir sind die Füße eingeschlafen.

Ayaklarım uyuşuk.

Nach seiner Insolvenz kam er nicht mehr auf die Beine.

İflasından sonra yeniden ayakları üzerinde duramadı.

Entlaste mal deine Beine. Setz dich nieder und entspann dich!

Otur ve dinlen.

Man braucht den Bauch und die Beine. Okay, los geht es.

Güçlü gövde, güçlü bacaklar. Tamam, hadi bakalım.

Als eine Kanonenkugel über den Boden sprang und beide Beine zertrümmerte.

ve bir gülle yerde zıpladı ve her iki bacağını da ezdi.

Tom setzte sich auf eine Bank und schlug die Beine übereinander.

Tom bankta oturdu ve bacak bacak üstüne attı.

Lass uns eine Pause machen und ein bisschen die Beine strecken.

Duralım ve biraz bacaklarımızı gerelim.

Er setzte sich auf eine Bank und schlug die Beine übereinander.

Kanepeye oturdu ve bacak bacak üstüne attı.

Maria setzte sich auf den Fußboden und zog die Beine an.

Mary yerde oturdu ve kollarını dizlerinin etrafına sardı.

Aber kurze Beine können keine hohen Mauern überwinden oder befahrene Straßen überqueren.

Fakat kısa bacaklarla uzun duvarlara tırmanılmaz. Yoğun sokaklardan da geçilmez.

Maria hat sich schon drei Jahre lang nicht mehr die Beine rasiert.

Mary üç yıldır bacaklarını tıraş etmedi.

Ich kann die Treppe nicht hinabgehen. Ich habe mir beide Beine gebrochen.

Merdivenlerden aşağıya inemiyorum. Her iki bacağım kırık.

Tom sitzt gern am Kai und lässt die Beine im Wasser baumeln.

Tom rıhtımda ayaklarını suya sarkıtarak oturmayı sever.