Translation of "Stick" in Turkish

0.010 sec.

Examples of using "Stick" in a sentence and their turkish translations:

- Stick to it!
- Stick to it.

Onu yapmaya devam et.

- Stick to the subject.
- Stick to the subject!

Konuya sadık kal.

Stick it out.

Sonuna kadar dayan.

I'll stick around.

Buralarda olacağım.

We'll stick together.

- Birlikte yapıştıracağız.
- Birlik olacağız.
- Birbirimize kenetleneceğiz.

- We must stick together.
- We need to stick together.

Birbirimize destek olmalıyız.

- Please stick out your tongue.
- Please stick your tongue out.

Lütfen dilini dışarı uzat.

Use a simple stick.

Basit bir sopa alıln.

Stick out your tongue.

Dilini dışarı çıkar.

We should stick together.

Birbirimize destek olmamız gerekiyor.

Stick to the facts.

Gerçeklere bağlı kal.

Stick to your plan.

Planına sadık kal.

I'll stick with her.

Onunla kalacağım.

You'd better stick around.

Etrafta dolaşsan iyi olur.

I'll stick with you.

Seninle kalacağım.

Tom didn't stick around.

Tom sadık kalmadı.

Our unfairness antennae stick up.

Adaletsizlik antenimiz çıkıveriyor.

Stick it in the ground.

Yere saplayın.

Let's stick to the plan.

Plana sadık kalalım.

We've got to stick together.

Birbirimize destek olmalıyız.

We need to stick together.

Birlikte kenetlenmeye ihtiyacımız var.

We cook with a stick.

Şişte pişiriyoruz.

Let's stick with the plan.

Plana sadık kalalım.

I'm looking for a stick.

Ben bir sopa arıyorum.

We have to stick together.

Birbirimize destek olmalıyız.

The dog sniffed the stick.

Köpek sopayı kokladı.

Please stick out your tongue.

Dilini dışarı çıkar, lütfen.

Tom and I'll stick together.

Tom ve ben birbirimize destek oluyoruz.

Why did Tom stick around?

Tom neden etrafta dolandı?

We three will stick together.

Biz üçümüz birbirimizden ayrılmayacağız.

We want to stick together.

Birlikte kalmak istiyoruz.

Hit it with a stick.

Ona bir sopayla vur.

I want to stick around.

Etrafta dolanmak istiyorum.

- I doubt Tom will stick around.
- I doubt that Tom will stick around.

Tom'un bekleyeceğinden şüpheliyim.

- Stick out your tongue and say "aah."
- Stick your tongue out and say "aah."

- Dilini dışarı çıkar ve "aah" de.
- Dilinizi çıkarıp "a" deyin.

- Tom's father beat him with a stick.
- Tom's father beat Tom with a stick.

- Babası Tom'u sopayla dövdü.
- Babası Tom'a güzel bir sopa çekti.

-Look, just crack this. -[stick cracks]

Bakın, böyle kırıyorsunuz.

Stick with it and you'll succeed.

Sebatla çalışırsan başarırsın.

We should stick to our plan.

Biz planımıza sadık kalmalıyız.

Stick a notice on the board.

Tahtaya bir not yapıştır.

I cannot walk without a stick.

Ben bir baston olmadan yürüyemem.

Stir the paint with a stick.

- Boyayı bir çubuk yardımıyla karıştır.
- Boyayı bir çubukla karıştır.

Something is making the door stick.

Bir şey kapıyı sıkıştırıyor.

Let's stick to the original plan.

Orijinal plana sadık kalalım.

Wet clothes stick to your skin.

Islak elbiseler cildine yapışır.

He supported himself with a stick.

O, kendisini bir baston ile destekledi.

I think we should stick together.

Bence birbirimize destek olmalıyız.

You must stick to your diet.

Diyetine bağlı kalmalısın.

Stick to what you're good at.

İyi olduğun şeye bağlı kal.

I should stick to the schedule.

Programa bağlı kalmalıyım.

Stick a stamp on the envelope.

Zarfın üzerine bir pul yapıştırın.

Stick another stamp on the envelope.

Zarfın üstüne bir pul daha yapıştırın.

Tom doesn't want to stick around.

Tom takılmak istemiyor.

Tom didn't want to stick around.

Tom takılmak istemiyordu.

Sami didn't stick to his word.

- Sami sözüne sadık değildi.
- Sami sözüne bağlı kalmadı.

Stick to the task at hand.

Eldeki işe bağlı kal.

Sami didn't stick to the script.

- Sami senaryoya sadık kalmadı.
- Sami senaryoyu bağlı kalmadı.

You and I should stick together.

Senin ve benim beraber kalmamız gerek.

You'll need an empty USB stick.

Boş bir flash belleğe ihtiyacın olacak.

I don't want to stick around.

Takılmak istemiyorum.

A stick with such a stick would be a small one, someone called a steel one

böyle bir sopa ile küçük bir sopa daha olur birine çelik birine çomak denir

- My grandfather cannot walk without a walking stick.
- My grandfather can't walk without a walking stick.

Büyükbabam bastonsuz yürüyemez.

- Don't stick your nose where it doesn't belong.
- Don't stick your nose into other people's business.

- Kendi işine bak.
- Kendi işlerine bak.

- I wish you would stick around and help us.
- I wish that you'd stick around and help us.
- I wish you'd stick around and help us.

Keşke bir yere ayrılmasan ve bize yardım etsen.

Success. But best not to stick around.

Başardı. Ama orada çok oyalanmasa iyi eder.

But… can he stick to his words?

Ama... sözünün arkasında durabiliyor mu ?

You should stick to what you say.

Söylediklerine sadık olmalısın.

The old man walked with a stick.

Yaşlı adam bir baston ile yürüdü.

We've got to stick to the point.

Ana fikre sadık kalmalıyız.

She will not stick to her word.

O, sözüne sadık kalmayacaktır.

He can't stick to anything very long.

Bir şeye uzun süre bağlı kalamaz.

Do you want me to stick around?

Takılmamı istiyor musun?

The photograph is on the USB stick.

Fotoğraf USB çubuğunda.

Can we stick to the facts, please?

Gerçeklere bağlı kalabilir miyiz, lütfen?

Can we stick to the subject here?

Burada konuya bağlı kalabilir miyiz?

Do you need me to stick around?

Kalmamı ister misin?

Tom offered Mary a stick of gum.

Tom Mary'ye bir sakız önerdi.

Speak softly and carry a big stick.

Aba altından değnek göster.

I killed the rat with a stick.

- Bir çubukla fareyi öldürdüm.
- Bir sopayla fareyi öldürdüm.

I think you'd better stick with Tom.

Bence sen Tom'dan ayrılma.

Tom threw a stick for his dog.

Tom köpeğine bir sopa fırlattı.

Tom is nibbling on a carrot stick.

Tom bir havuç çubuğu kemiriyor.

The dog can bring back a stick.

Köpek bir sopayı geri getirebilir.

Would you stick around for a minute?

Bir dakika için bir yere ayrılmaz mısınız?

You need to stick to a diet.

Bir diyete bağlı kalman gerekiyor.

Tom poked the fire with a stick.

Tom bir sopa ile ateşi karıştırdı.

The wet clothes stick to my skin.

Islak giysiler derime yapıştı.

Tom and I have to stick together.

Tom ve ben birbirimize destek olmak zorundayız.

My grandfather cannot walk without a stick.

Büyükbabam bir baston olmadan yürüyemiyor.

He beat the dog with a stick.

O, bir sopayla köpeği dövdü.

The shadow of the stick is visible.

Sopanın gölgesi görünüyor.

Just stick to the protocol, would you?

Sadece protokole bağlı kal, tamam mı?

Tom skewered the marshmallow with his stick.

Tom sopasıyla hatmiyi şişledi.

Tom poked the ground with a stick.

Tom bir çubukla yeri dürttü.

Dania decided to stick with Fadil anyway.

Dania yine de Fadıl'a sadık kalmaya karar verdi.