Translation of "Shine" in Turkish

0.007 sec.

Examples of using "Shine" in a sentence and their turkish translations:

- Rise and shine.
- Rise and shine!

Kalk.

Please shine those shoes.

Lütfen bu ayakkabıları cilala.

Rise and shine, Johnny.

Kalkma zamanı, Johnny.

I'll shine your shoes.

Ayakkabılarını parlatacağım.

Rise and shine, Tom.

Çakı gibi uyan, Tom.

The sun doesn't always shine.

Güneş her zaman parlamaz.

Rain or shine, I'll go.

Ne olursa olsun gideceğim.

Hoping to help make them shine.

günümüz elmas veya altın madencileri.

Rain or shine, I will go.

Öyle ya da böyle gideceğim.

The floor had a good shine.

Zeminin iyi bir parlaklığı vardı.

Give my shoes a good shine.

Ayakkabılarımı iyice parlat.

I'll be there rain or shine.

Ne olursa olsun orada olacağım.

I will go, rain or shine.

Ne olursa olsun, gideceğim.

He'll be there, rain or shine.

Ne olursa olsun, o orada olacak.

The sun doesn't shine at night.

Güneş gece parlamaz.

The sun will shine again soon.

Yakında güneş yeniden parlayacak.

Tom used to shine my shoes.

Tom ayakkabılarımı parlatırdı.

Many stars shine in the sky.

Gökte pek çok yıldız parlıyor.

Many stars shine in the heavens.

Birçok yıldız gökyüzünde parlıyor.

Shine your shoes before going out.

Dışarı çıkmadan önce ayakkabılarını parlat.

Today is our day to shine.

Bugün parlatmak için bizim günümüzdür.

Stars shine above in the sky.

Yıldızlar gökyüzünde parıldıyorlar.

I have to shine my shoes.

Ayakkabılarımı cilalamak zorundayım.

We'll be there rain or shine.

Her halükarda orada yapıyor olacağız.

Rain allows the ground to shine.

Yağmur zeminin parlamasına imkan verir.

Her eyes shine when she's happy.

Mutlu olduğunda gözleri parlar.

This is your moment to shine.

Kendini gösterme zamanın geldi.

Why does the moon shine at night?

Ay neden geceleyin parıldar?

Rain or shine, I will start tomorrow.

Ne olursa olsun yarın başlayacağız.

Tom intends to go, rain or shine.

Öyle ya da böyle, Tom'un gitmeye niyeti var.

Rain or shine, the postman delivers the mail.

Öyle ya da böyle, postacı postayı dağıtır.

Why do cats' eyes shine in the dark?

Neden kedilerin gözleri karanlıkta parlar?

The game will be held rain or shine.

Ne olursa olsun, oyun oynanacak.

People, like metal, only shine on the surface.

İnsanlar, metal gibi, sadece yüzeyde parlar.

The game will be played rain or shine.

Oyun her halukârda oynanacak.

Tom goes jogging every morning, rain or shine.

Tom, ne olursa olsun, her sabah koşuya gider.

Rain or shine, the athletic meet will be held.

Yağmurlu veya güneşli fark etmez, atletizm yarışması düzenlenecek.

My friend Sun shine on me now and ever.

Arkadaşım Güneş şimdi ve her zaman üzerimde parlar.

This is a world where the sun doesn't shine.

Bu, güneşin parlamadığı bir dünya.

The sun and the moon had started to shine.

Güneş ve Ay parlamaya başladılar.

The sun doesn't only shine on your father's windows.

Güneş sadece senin babanın pencerelerinde parlamaz.

I take my dog for a walk, rain or shine.

Hava nasıl olursa olsun, köpeğimi yürüyüşe götürürüm.

It comes out every single day to shine on everybody equally.

Herkesi eşit bir şekilde aydınlatmak için her gün doğuyor.

If you wash the car, it will shine in the sun.

Arabayı yıkarsan güneşte parlar.

If you wash it, your car will shine in the sun.

Eğer onu yıkarsan, araban güneşte parlayacaktır.

Rain or shine, the opening ceremony is to begin at nine.

Yağmurlu veya güneşli fark etmez, hava nasıl olursa olsun açılış töreni saat dokuzda başlayacak.

Where they would take a flashlight and shine it against your profile

Yüzünüze yandan bir el feneri tutarlardı

Rain or shine, I will come to meet you at the station.

Ne olursa olsun, seni karşılamak için istasyona geleceğim.

- Then the doll's eyes began to shine like two stars and it became alive.
- Then the doll's eyes began to shine like two stars and it came to life.

Sonra bebeğin gözleri iki yıldız gibi parlamaya başladı ve canlandı.

Helmets shine, I don't have mine, now our gear lies down with the ships.”

Miğferler parlıyor, benimki yok, şimdi teçhizatımız gemilerde yatıyor. "

And he set them in the firmament of heaven to shine upon the earth. And to rule the day and the night, and to divide the light and the darkness. And God saw that it was good.

Yeryüzünü aydınlatmak, gündüze ve geceye egemen olmak, ışığı karanlıktan ayırmak için onları gökkubbeye yerleştirdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü.

And God said: Let there be lights made in the firmament of heaven, to divide the day and the night, and let them be for signs, and for seasons, and for days and years: to shine in the firmament of heaven, and to give light upon the earth, and it was so done.

Tanrı şöyle buyurdu: "Gökkubbede gündüzü geceden ayıracak, yeryüzünü aydınlatacak ışıklar olsun. Belirtileri, mevsimleri, günleri, yılları göstersin." Ve öyle oldu.