Translation of "She'd" in Turkish

0.007 sec.

Examples of using "She'd" in a sentence and their turkish translations:

She promised she'd win.

Kazanacağına söz verdi.

- Mary promised she'd quit smoking.
- Mary swore that she'd quit smoking.

- Mary sigara içmeyi bırakacağına yemin etti.
- Mary sigarayı bırakacağına yemin etti.

Given everything she'd been through.

hem de yaşadığı onca şeye rağmen.

She'd never been so frightened.

O, asla o kadar korkmamıştı.

Mary promised she'd help Tom.

Mary Tom'a yardım edeceğine söz verdi.

Mary promised she'd be there.

Mary orada olacağına söz verdi.

Mary said that she'd wait.

Mary bekleyeceğini söyledi.

She promised she'd quit smoking.

- Sigarayı bırakacağına söz verdi.
- Sigara içmeyi bırakacağına söz verdi.

She'd just pull the thing over.

Birden çekiveriyordu.

I hardly think she'd do that.

Onun öyle yapacağını pek düşünmüyorum.

She promised me that she'd come.

O, bana geleceğine dair söz verdi.

She'd never been this frightened before.

O, daha önce hiç bu kadar korkmamıştı.

If only she'd wear summer clothes.

Keşke o yazlık giysiler giyse.

Tom asked Mary if she'd go.

Tom Mary'ye gidip gitmeyeceğini sordu.

Tom asked Mary where she'd go.

Tom Mary'ye nereye gideceğini sordu.

Tom asked Mary what she'd say.

Tom Mary'ye ne söyleyeceğini sordu.

Tom asked Mary what she'd buy.

Tom Mary'ye ne alacağını sordu.

Tom asked Mary what she'd do.

Tom Mary'ye ne yapacağını sordu.

Mary told us that she'd cooperate.

Mary bize işbirliği yapacağını söyledi.

Mary promised she'd be on time.

Mary zamanında geleceğine söz verdi.

She swore that she'd quit smoking.

- Sigara içmeyi bırakacağına yemin etti.
- Sigarayı bırakacağina yemin etti.

She didn't say where she'd been.

Nerede olduğunu söylemedi.

She said that she'd call me.

Beni arayacağını söyledi.

She said that she'd be late.

Geç kalacağını söyledi.

She'd see big movement, and she'd be slightly afraid and then look, "Oh, it's him."

Büyük bir hareket görüp biraz korkuyor, sonra bakıp "Oymuş." diyordu.

- Never was she so frightened.
- She'd never been this frightened before.
- She'd never been so frightened.

- O, daha önce hiç bu kadar korkmamıştı.
- O, asla o kadar korkmamıştı.

- Tom swore that Mary told him she'd done that.
- Tom swore that Mary told him that she'd done that.
- Tom swore Mary told him she'd done that.
- Tom swore Mary told him that she'd done that.

Tom, Mary'nin ona bunu yaptığını söylediğine yemin etti.

She never dreamed she'd meet him overseas.

Onunla yurt dışında tanışacağı hiç aklına gelmezdi.

Tom asked Mary if she'd return soon.

Tom Mary'ye yakında dönüp dönmeyeceğini sordu.

Tom asked Mary if she'd seen John.

Tom Mary'ye John'u görüp görmediğini sordu.

Tom didn't ask Mary where she'd gone.

Tom Mary'ye nereye gittiğini sormadı.

I did what she'd asked me to.

Onun yapmamı istediği şeyi yaptım.

She'd like him to leave right away.

O, onun hemen gitmesini istiyor.

Tom asked Mary if she'd help him.

Tom Mary'ye ona yardım edebilip edemeyeceğini sordu.

Tom asked Mary how she'd do that.

Tom Mary'ye onu nasıl yapacağını sordu.

Mary confessed that she'd broken the window.

Mary pencereyi kırdığını itiraf etti.

Mary promised Tom that she'd quit smoking.

- Mary Tom'a sigarayı bırakacağına dair söz verdi.
- Mary Tom'a sigara içmeyi bırakacağına dair söz verdi.

Tom asked Mary if she'd eaten lunch.

Tom, Mary'ye öğle yemeği yeyip yemediğini sordu.

She said she'd play tennis with us.

Bizimle birlikte tenis oynayacağını söyledi.

She said she'd like to eat now.

O, şimdi yemek istediğini söyledi.

Tom asked Mary how much she'd spent.

Tom Mary'ye ne kadar harcadığını sordu.

- Tom thinks Mary would've come if she'd been invited.
- Tom thinks Mary would have come if she'd been invited.
- Tom thinks that Mary would've come if she'd been invited.

Tom eğer davet edilseydi Mary'nin geleceğini düşünüyor.

- Tom told Mary he thought she'd already drunk enough.
- Tom told Mary that he thought that she'd already drunk enough.
- Tom told Mary he thought that she'd already drunk enough.
- Tom told Mary that he thought she'd already drunk enough.

Tom Mary'ye zaten yeterince içtiğini düşündüğünü söyledi.

She'd point out something so technical and minute

metnin anlamı için çok önemli olan ama anlamadığım

And she'd come out and be very curious.

Ve meraklı bir şekilde dışarı çıkıyordu.

She wore a sweater that she'd knitted herself.

Kendi ördüğü kazağı giydi.

Your mamma's so fat, she'd break London Bridge.

Senin annen o kadar şişmanki, Londra Köprüsü'nü çökertiyordu.

I wish she'd look me in the eyes.

Keşke o, gözlerime baksa.

Tom asked Mary where she'd bought her computer.

Tom Mary'ye bilgisayarını nereden aldığını sordu.

Tom wondered whether Mary regretted what she'd done.

Tom Mary'nin yaptığından pişman olup olmadığını merak ediyordu.

She'd rather be spending time with someone else.

O, başka biriyle vakit geçiriyor olmayı tercih eder.

Tom asked Mary where she'd put the key.

Tom Mary'ye anahtarı nereye koyduğunu sordu.

Do you think she'd go out with me?

Sen o bayanın benimle çıkacağını düşünüyor musun?

Tom asked Mary where she'd parked the car.

Tom, Mary'ye arabayı nereye park ettiğini sordu.

Tom found the necklace Mary said she'd lost.

Tom, Mary'nin kaybettiğini söylediği kolyeyi buldu.

Tom asked Mary why she'd left her husband.

Tom, Mary'ye kocasını neden terk ettiğini sordu.

She'd like to know who sent the flowers.

Çiçekleri kimin gönderdiğini bilmek istiyor.

She said that she'd make it on time.

Vaktinde yetiştireceğini söyledi.

- Had she known the results, she would have been shocked.
- If she'd known the results, she'd have been shocked.

O, sonuçları bilseydi şok olurdu.

- Tom wished that Mary would tell him where she'd been.
- Tom wished Mary would tell him where she'd been.

Tom Mary'nin nerede olduğunu ona söylemesini istedi.

- Tom thought Mary was lying about where she'd been.
- Tom thought that Mary was lying about where she'd been.

Tom Mary'nin nerede olduğu hakkında yalan söylediğini düşündü.

She'd deliberately send me to various types of schools.

Beni çok çeşitli okullara gönderdi.

Tom asked Mary if she'd actually read the book.

Tom Mary'ye kitabı gerçekten okuyup okumadığını sordu.

She called him to say that she'd be late.

O, geç kalacağını söylemek için onu aradı.

She called to tell him that she'd be late.

O, geç kalacağını ona söylemek için aradı.

Tom asked Mary whether she'd like to go shopping.

Tom Mary'ye alışverişe gitmeyi isteyip istemediğini sordu.

Do you guys think she'd go out with me?

Siz beyler o bayanın benimle çıkacağını düşünüyor musunuz?

Do you really think she'd go out with me?

Sen gerçekten o bayanın benimle çıkacağını düşünüyor musun?

If my aunt had balls, she'd be my uncle.

Eğer teyzemin taşakları olsaydı, amcam olurdu.

Mary didn't tell anyone that she'd won the lottery.

Mary piyangoyu kazandığını kimseye söylemedi.

Tom asked Mary why she'd eaten all the cookies.

Tom, Mary'ye neden bütün kurabiyeleri yediğini sordu.

If my aunt had testicles, she'd be my uncle.

Halamın taşakları olsa amcam olurdu.

- Tom thought Mary lied to him about where she'd been.
- Tom thought that Mary lied to him about where she'd been.

Tom Mary'nin ona nerede olduğuyla ilgili yalan söylediğini düşündü.

She'd made me realize just how precious wild places are.

Vahşi doğanın ne kadar değerli olduğunu anlamamı sağladı.

Tom asked Mary if she'd like a cup of coffee.

Tom Mary'ye bir fincan kahve isteyip istemediğini sordu.

Tom asked Mary if she'd go to John's art exhibit.

Tom, Mary'ye John'un sanat sergisine gidip gitmeyeceğini sordu.

The moment she'd finished, she lay down for a nap.

Bitirdiği an, o, bir şekerleme için uzandı.

What's made you think that she'd want to kiss you?

Onun seni öpmek istediğini sana ne düşündürdü?

She never dreamed she'd meet him in a foreign country.

Yabancı bir ülkede onunla görüşeceğini hiç hayal etmemişti.

Mary said she'd try to convince Tom to do that.

Mary, Tom'u bunu yapmaya ikna etmeye çalışacağını söyledi.

Mary said she'd be glad to do that for Tom.

Mary, bunu Tom için yapmaktan memnun olacağını söyledi.

- He promised he'd quit smoking.
- She promised she'd quit smoking.

Sigarayı bırakacağına söz verdi.

She'd been stuffed into a suitcase and buried underneath the house.

bir valizin içine konmuş ve evin altına gömülmüştü.

Really? I thought she'd be the last person to get married.

Gerçekten mi? Onun evlenecek son kişi olduğunu düşünüyordum.

He was wrong in thinking that she'd come to see him.

O, onun geleceğini düşünmede yanılıyordu.

If she'd taken her doctor's advice, she might not have died.

Eğer o, doktorunun tavsiyesini alsaydı ölmeyebilirdi.

She would have called me if she'd had my phone number.

Eğer o benim telefon numarama sahip olsaydı beni arardı.

Tom suggested that Mary sing the new song she'd been practicing.

Tom Mary'nin pratik yaptığı yeni şarkıyı söylemesini önerdi.

She'd like him to come to her house at 2:30.

O onun 2.30'da onun evine gelmesini istiyor.

Tom scolded Mary for not calling to say she'd be late.

Tom Mary'yi geç kalacağını söylemek için aramadığından dolayı azarladı.

- She'd do anything for you.
- She would do anything for you.

O, senin için her şeyi yapardı.

- Tom wondered how Mary could be so sure that she'd win the race.
- Tom wondered how Mary could be so sure she'd win the race.

Tom Mary'nin yarışı kazanacağından nasıl bu kadar emin olabildiğini merak ediyordu.

- She was very busy.
- She's been very busy.
- She'd been very busy.

O çok meşguldü.

I smelled Mary's perfume, so I knew she'd been in the room.

Mary'nin parfümünün kokusunu aldım, böylece odada bulunmuş olduğunu anladım.

Tom knew that Mary would never do what she said she'd do.

Tom Mary'nin yapacağını söylediği şeyi asla yapmayacağını biliyordu.

Apparently, Tom told Mary if she was late again, she'd get fired.

Görünüşe göre, Tom Mary'ye tekrar geç kalırsa kovulacağını söyledi.

Tom told Mary she'd just have to accept him as he was.

Tom Mary'ye sadece onu olduğu gibi kabul etmek zorunda kalacağını söyledi.

If Tom's girlfriend knew he was here now, she'd be very angry.

Tom'un kız arkadaşı şimdi onun burada olduğunu bilseydi, çok kızardı.