Translation of "Agreement" in Turkish

0.023 sec.

Examples of using "Agreement" in a sentence and their turkish translations:

After agreement

Anlaştıktan sonra ise

- We're in agreement.
- We are in agreement.

- Aynı anlaşmadayız.
- Hemfikiriz.

The agreement is

Anlaşma şu

The Paris Climate Agreement as the first global agreement

tutmak için emisyonları azaltmak için yasal olarak

- We are all in agreement.
- We're all in agreement.

Hepimiz hemfikiriz.

We have an agreement.

Bizim bir anlaşmamız var.

We had an agreement.

Bizim bir anlaşmamız vardı.

Tom nodded in agreement.

Tom başını sallayarak kabul etti.

What was the agreement?

Anlaşma neydi?

Everybody was in agreement.

Herkes hemfikir oldu.

Silence is not agreement.

- Sessizlik kabul etmek demek değildir.
- Ses çıkarmamak anlaşma sağlandığı anlamına gelmez.

Tom nodded his agreement.

Tom sözleşmesini başı ile onayladı.

That was our agreement.

Bu bizim anlaşmamızdı.

That wasn't our agreement.

Bu bizim anlaşmamız değildi.

- We are pretty much in agreement.
- We're pretty much in agreement.

Hemen hemen aynı görüşteyiz.

- I think we are in agreement.
- I think we're in agreement.

Sanırım hemfikiriz.

We have a signed agreement.

İmzalı bir anlaşmamız var.

Tom announced the agreement Monday.

Tom bugün anlaşmayı duyurdu.

The agreement was announced Monday.

Anlaşma pazartesi duyuruldu.

A unanimous agreement is needed.

Oybirliğiyle bir anlaşma gereklidir.

Everybody came to an agreement.

Herkes bir anlaşmaya vardı.

Tom didn't sign the agreement.

Tom anlaşmayı imzalamadı.

I am awaiting an agreement.

Ben bir anlaşma bekliyorum.

Do we have an agreement?

Bir anlaşmamız var mı?

They divorced by mutual agreement.

Onlar karşılıklı anlaşmayla boşandılar.

President Johnson rejected the agreement.

Başkan Johnson anlaşmayı reddetti.

Did you reach any agreement?

Herhangi bir anlaşmaya vardınız mı?

I'm in agreement with you.

Seninle mutabıkım.

I didn't sign the agreement.

Anlaşmayı imzalamadım.

- I thought we had an agreement.
- I thought that we had an agreement.

Anlaşmamız var sanıyordum.

I'd like to see the agreement.

Anlaşmayı görmek isterim.

We have a signed divorce agreement.

İmzalı boşanma anlaşmamız var.

Tom nodded his head in agreement.

Tom başını sallayarak onayladı.

I'm in agreement on that matter.

Ben o konuda hemfikirim.

I'm glad we're all in agreement.

Hepimizin aynı fikirde olmasından memnunum.

I'm glad we reached an agreement.

Bir anlaşmaya vardığımıza sevindim.

We have already reached an agreement.

Biz zaten bir anlaşmaya vardık.

We're all in agreement about that.

- Bu konuda hepimiz aynı fikirdeyiz.
- Bu konuda hepimiz uzlaşma içindeyiz.

I'm in partial agreement with you.

Sana kısmen katılıyorum.

This agreement becomes valid at midnight.

Bu anlaşma gece yarısı yürürlüğe girer.

Did you read the license agreement?

Lisans anlaşmasını okudun mu?

Tom has already signed the agreement.

Tom zaten anlaşmayı imzaladı.

Tom and Mary are in agreement.

Tom ve Mary aynı fikirde.

Tom and I had an agreement.

Tom ve ben bir anlaşma yaptık.

We have reached a partnership agreement.

Bir ortaklık anlaşmasına ulaştık.

I had to sign an agreement.

Ben bir anlaşma imzalamak zorunda kaldım.

I think we reached an agreement.

Sanırım bir uzlaşmaya vardık.

Tom and Mary reached an agreement.

Tom ve Mary bir anlaşmaya vardılar.

Tom and I reached an agreement.

Tom ve ben bir anlaşmaya vardık.

Tom and I have an agreement.

Tom ve benim bir anlaşmam var.

Don't mistake my silence for agreement.

- Sessiz kaldım diye kabul ettiğimi sanmayasın.
- Sessizliğim anlaştığımız anlamına gelmez.

- I quite agree with you.
- We are pretty much in agreement.
- We're pretty much in agreement.

Hemen hemen aynı görüşteyiz.

We are in agreement on this subject.

Bu konuda anlaşma içindeyiz.

It's you who has broken our agreement.

Anlaşmamızı bozan sensin.

Tom wasn't completely happy with the agreement.

Tom sözleşmeden tamamen memnun değildi.

An agreement between European countries is needed.

Avrupa ülkeleri arasında bir anlaşma gerekli.

We need to come to an agreement.

- Uzlaşmamız gerekiyor.
- Mutakabata varmamız gerekiyor.
- Anlaşmaya varmamız gerekiyor.
- Anlaşmamız gerekiyor.

I am wholly in agreement with you.

Seninle tamamen aynı fikirdeyim.

This agreement is binding on all parties.

Bu anlaşma tüm tarafları bağlıyor.

A nod is a sign of agreement.

Bir baş sallama bir onay işaretidir.

The two states should reach an agreement.

İki devletin bir anlaşmaya varması gerekiyor.

They wanted to sign the agreement first.

Öncelikle anlaşmayı imzalamak istiyorlardı.

Monroe and Pinkney had signed the agreement.

Monroe ve Pinkney anlaşmayı imzalamıştı.

The agreement gave Britain control over Egypt.

Anlaşma, İngiltere'ye Mısır'ın kontrolünü verdi.

We have to come to some agreement.

Bir anlaşmaya varmak zorundayız.

That was not part of the agreement.

O, anlaşmanın bir parçası değildi.

- I thought you had an agreement with Tom.
- I thought that you had an agreement with Tom.

Tom'la bir anlaşman olduğunu sanıyordum.

- I'm in complete agreement with everything he said.
- I am in complete agreement with everything he said.

Onun söylediği her şeyle tam bir anlaşma içindeyim.

We came to an agreement in the end.

Sonunda anlaşmaya vardık.

She took what he said as meaning agreement.

O, onun söylediğini anlaşma olarak aldı.

I'm sure we can come to an agreement.

Bir anlaşmaya varabileceğimize eminim.

Numerous countries have signed a nuclear disarmament agreement.

Birçok ülke nükleer silahsızlanma anlaşmasını imzaladı.

Tom nodded his head to show his agreement.

Tom uzlaşmasını göstermek için başını salladı.

Are you in agreement with the new law?

Yeni yasayı onaylıyor musunuz?

Tom wanted Mary to sign a prenuptial agreement.

Tom Mary'nin evlilik öncesi anlaşmayı imzalamasını istedi.

Thank you for the draft of the Agreement.

Sözleşme taslağı için sana teşekkür ederim.

Did you make a formal agreement with him?

Onunla resmi bir sözleşme yaptın mı?

Two big powers have signed a secret agreement.

İki büyük güç gizli bir anlaşma imzaladı.

This agreement is binding on all of us.

Bu anlaşma hepimizi bağlıyor.

We came to an agreement on a price.

Biz bir fiyat üzerinde bir anlaşmaya vardık.

He urged them to come to an agreement.

Onları anlaşmaya teşvik etti.

Britain refused to be part of the agreement.

İngiltere anlaşmanın parçası olmayı reddetti.

The Indians were not happy with this agreement.

Hintliler bu anlaşmadan mutlu değillerdi.

Tom and Mary failed to reach an agreement.

Tom ve Mary bir anlaşmaya varamadılar.

Tom convinced her to sign the prenuptial agreement.

Tom evlilik anlaşmasını imzalaması için onu ikna etti.

Sami violated the terms of the service agreement.

Sami hizmet anlaşmasının şartlarını ihlal etti.

- I'm glad the two of you are in agreement.
- I'm glad that the two of you are in agreement.

Siz ikinizin hemfikir olduğuna memnun oldum.

Is it on track of meeting the Paris Agreement?

Paris Anlaşmasına uygunluğunu önemsiyor mu?

We arrived at an agreement after two hours' discussion.

İki saatlik tartışmadan sonra bir anlaşmaya vardık.

The agreement, unless backed up by action, is meaningless.

Anlaşma, hareketlerle desteklenmezse, hiçbir şey ifade etmez.

Did Mary have to sign this agreement with Tom.

Mary'nin Tom'la bu anlaşmayı imzalaması şart mıydı?

An agreement acceptable to all parties was finally reached.

Tüm partiler için kabul edilebilir bir anlaşmaya sonunda ulaşıldı.

We made an agreement to meet exactly at ten.

Tam onda buluşmak için anlaşma yaptık.

You really should get this agreement down in writing.

Gerçekten bu anlaşmayı yazılı olarak kayıt altına almanız gerekir.

The agreement was conditioned on the withdrawal of troops.

Anlaşma, birliklerin geri çekilmesi şartına bağlıydı.

The United States will withdraw from the Paris Agreement.

Birleşik Devletler, Paris Anlaşmasından çekilecek.

After a while, he made a homepage agreement with Microsoft

Bir süre sonra ana sayfa anlaşması da yaptı Microsoft ile

I am in agreement with most of what he says.

Onun söylediklerinin çoğuyla aynı fikirdeyim.

Tom left the details of the agreement to his lawyer.

Tom anlaşmanın ayrıntılarını avukatına bıraktı.