Translation of "Nam" in Turkish

0.027 sec.

Examples of using "Nam" in a sentence and their turkish translations:

Tom nam pianolessen.

Tom piyano dersleri aldı.

- Brian nam wat rozen.
- Brian nam een paar rozen.

Brian bazı güller aldı.

Ze nam haar boek.

O kitabını aldı.

Alain nam een beslissing.

Alain bir karar verdi.

Wie nam de foto?

- Resmi kim aldı?
- Resmi kim çekti?

Hij nam een eiwitshake.

O bir protein içeceği aldı.

Zij nam een eiwitshake.

Protein tozu içti.

Tom nam een beslissing.

Tom karar verdi.

Ze nam een taxi.

O bir taksiye bindi.

Ze nam zijn boek.

O onun kitabını aldı.

Dan nam vijf slaappillen.

Dan beş uyku hapı aldı.

Ik nam een pauze.

Duraksadım.

Tom nam een binnenweg.

Tom kestirmeden gitti.

Iemand nam mijn spullen.

Biri eşyalarımı aldı.

- Tom nam even vijftien minuutjes pauze.
- Tom nam vijftien minuten pauze.

Tom on beş dakikalık bir mola aldı.

Hij nam een stuk krijt.

- O, bir parça tebeşir aldı.
- Bir parça tebeşir aldı.

De assistent nam het geld.

Asistan parayı aldı.

Mary nam de morning-afterpil.

Mary doğum kontrol hapı aldı.

Tom nam nog een biertje.

Tom kendine bir bira daha aldı.

Hij nam geen paraplu mee.

Yanına bir şemsiye almadı.

Tom nam nog een slok.

Tom bir yudum daha aldı.

Tom nam de verkeerde bus.

Tom yanlış otobüse bindi.

Jay nam de oude schaar.

Jay eski makası aldı.

De dokter nam mijn pols.

- Doktor nabzımı ölçtü.
- Doktor nabzıma baktı.

Tom nam de verkeerde beslissing.

Tom yanlış karar verdi.

Fadil nam het stuur over.

Fadıl direksiyonun kontrolünü ele aldı.

De ademteug die je net nam,

Henüz içinize çektiğiniz hava

Hij nam zijn boeken bij elkaar.

O, kitaplarını bir araya topladı.

- Hij wreekte zich.
- Hij nam weerwraak.

- O intikam aldı.
- İntikâmını aldı.

Het geweld nam daarna snel toe.

Şiddet daha sonra arttı.

- Ze nam afscheid.
- Ze zei vaarwel.

Hoşça kal dedi.

Hij nam hun uitnodiging niet aan.

Onların davetini kabul etmedi.

Tom nam contact op met Maria.

- Tom, Mary ile temasa geçti.
- Tom, Mary ile bağlantı kurdu.

Tom nam haar in zijn armen.

Tom onu ​​kollarına aldı.

En toen nam ik een slecht besluit.

Ardından, kötü bir karar aldım.

Hij nam zijn ministers letterlijk mee duiken

Eğer küresel ısınmayı kontrol altında tutamazsak

In juni 1811 nam hij Tarragona in.

Haziran 1811'de Tarragona'yı aldı.

Hij nam per ongeluk de verkeerde trein.

Yanlışlıkla yanlış trene bindi.

Zijn geheugen nam af vanwege de leeftijd.

Onun hafızası yıllarla birlikte zayıfladı.

Ze nam een hap uit de appel.

O, elmadan bir ısırık aldı.

Hij nam me mee naar het station.

O beni istasyona götürdü.

Ik nam niet deel aan het gesprek.

Konuşmaya katılmadım.

Daarna nam hij een nieuwe identiteit aan.

Daha sonra, yeni bir kimlik üstlendiler.

- Ik nam ontslag.
- Ik heb ontslag genomen.

İstifa ettim.

Ik nam een foto van mijn familie.

Ailemin bir fotoğrafını çektim.

Hij nam een foto van de koala.

O, koalanın bir resmini çekti.

Hij nam niet deel aan de discussie.

O, tartışmaya katılmadı.

Tom nam het sinaasappelsap uit de koelkast.

Tom portakal suyunu buzdolabından çıkardı.

Het bedrijf nam zijn sollicitatie in aanmerking.

Şirket onun başvurusunu kabul etti.

Tom nam een taxi naar het ziekenhuis.

Tom hastaneye gitmek için bir taksi tuttu.

Ik nam contact op met m'n ouders.

Ebeveynlerimle temas kurdum.

Ze nam de taxi naar het museum.

- O, müzeye gitmek için taksi tuttu.
- O, müzeye gitmek için taksi çevirdi.

Ik nam een taxi naar het treinstation.

Tren istasyonu için bir taksiye bindim.

De telefoon ging, maar niemand nam op.

Telefon çaldı ama kimse cevap vermedi.

Ze glimlachte en nam mijn cadeautje aan.

Gülümsedi ve küçük hediyemi kabul etti.

Ik nam geen deel aan het gesprek.

Bu konuşmada yer almadım.

Tom nam Mary niet al te serieus.

Tom Mary'yi çok ciddiye almadı.

Dat is niet waarom Tom ontslag nam.

- Tom'un istifa nedeni bu değil.
- Tom bu nedenle istifa etmedi.

Sami's vriendin nam deel aan een schoonheidswedstrijd.

Sami'nin kız arkadaşı bir güzellik yarışmasına girdi.

Tom nam de trein van acht uur.

Tom saat sekiz trenine bindi.

Sami nam de sjahada af in Caïro.

- Sami Kahire'de kelimeişehadet getirdi.
- Sami Kahire'de İslam'a geçti.

Tom nam aan dat hij gevolgd werd.

Tom takip edildiği zannına kapıldı.

Ik nam een taxi, omdat het regende.

Yağmur yağdığı için bir taksiye bindim.

Maar nadat oma stierf nam mijn zelfvertrouwen af,

Ama büyükannem öldükten sonra bu güven dalışa geçti

Ik nam alles wat ik wist over comedy:

Onun hakkında bildiğim her şeyi aldım --

Terug naar Italië, waarbij hij 15.000 gevangenen nam.

İtalya'ya kadar kovalayarak 15.000 esir aldı.

Hij nam haar mee naar het mistige bos.

Ve onu alıp puslu ormanın derinliklerine götürdü.

De vrachtwagen nam een scherpe bocht naar links.

Kamyon sola doğru keskin bir dönüş yaptı.

Hij nam de zware doos van de plank.

O, raftan ağır kutuyu indirdi.

De politieman nam de jongen het mes af.

Polis delikanlıdan bıçağı aldı.

Hij nam zijn potlood en begon te schrijven.

Kurşun kalemini aldı ve yazmaya başladı.

Ik nam aan dat Tom met jullie samenwerkte.

Tom'un siz arkadaşlarla çalıştığını sanıyordum.

Een fotograaf nam een foto van mijn huis,

Bir fotoğrafçı, benim evimin bir fotoğrafını çekti.

Tom nam zijn familie mee naar de dierentuin.

Tom ailesini hayvanat bahçesine götürdü.

- Tom dronk een eiwitshake.
- Tom nam een eiwitshake.

Tom bir protein sallaması içti.

Sami nam de sjahada af in de moskee.

Sami camide kelimeişehadet getirdi.

- Tom nam zijn mobiele telefoon op.
- Tom beantwoordde zijn mobiele telefoon.
- Tom nam zijn mobieltje op.
- Tom beantwoordde zijn mobieltje.
- Tom beantwoordde zijn gsm.
- Tom nam zijn gsm op.

Tom cep telefonunu yanıtladı.

Heel geïnteresseerd, heel nieuwsgierig, maar ze nam geen risico's.

Çok ilgili ve çok meraklıydı ama aptalca risklere girmiyordu.

- Hij nam mijn cadeau aan.
- Hij accepteerde mijn cadeau.

O, benim hediyemi kabul etti.

- Wie nam de foto?
- Wie heeft de foto genomen?

Resmi kim aldı?

Bill nam zijn kleine broer mee naar de dierentuin.

Bill, küçük erkek kardeşini hayvanat bahçesine götürdü.

Hij nam een spiegel en bestudeerde aandachtig zijn tong.

O bir ayna aldı ve dikkatle dilini inceledi.

Hij nam een spiegel en keek naar zijn tong.

Bir ayna aldı ve diline baktı.

Ze zei dat ze elke ochtend een douche nam.

O her sabah duş aldığını söyledi.

Een paar maanden later nam ik contact met hem op.

Birkaç ay sonra ona ulaşıp şöyle dedim:

Ik nam een taxi om daar op tijd te komen.

Oraya zamanında varmak için bir taksiye bindim.

Hij nam de taxi om er op tijd te komen.

Oraya zamanında varmak için bir taksiye bindi.

Ik nam een taxi, omdat de bus te laat was.

Otobüs geç kaldığı için taksiye bindim.