Translation of "تحمل" in Turkish

0.004 sec.

Examples of using "تحمل" in a sentence and their turkish translations:

تحمل الفئران الطاعون.

Sıçanlar veba taşırlar.

هل تحمل مفاتيحك؟

Anahtarların üzerinde mi?

لا يستطيع تحمل الحقيقة.

Gerçeğe dayanamaz.

لا أستطيع تحمل الحرارة.

Sıcağa dayanamıyorum.

‫تحمل شيئاً بحبل طويل أسفلها.‬

Altındaki uzun halatın ucunda bir şey var.

هذه الخفافيش تحمل الفيروس بسهولة

virüsü ise çok kolay taşır bu yarasalar

ليس بإمكاني تحمل هذا الضجيج.

Gürültüye katlanamıyorum.

- على رِسْلِك.
- لا تحمل هماً.

- Sakin olun.
- Kendini yorma.

فأنت تحمل بالفعل صورة في عقلك،

zihninizde çoktan bir resme sahip oluyorsunuz

لأنهم لا يستطيعون تحمل تكلفة الدواء.

acı çekiyor hatta ölüyorlar.

‫لا يمكننا تحمل ترك الرتيلاء يهرب.‬

Bu tarantulanın kaçmasını göze alamayız.

مع الحيوانات البرية التي تحمل فيروسات

virüs taşıyan yabani hayvanlarla aramızda

وهذه القطرات هي التي تحمل الفيروس.

ve virüsü taşıyan da bu damlacıklardır.

وأحياناً، يعجز الوالدين عن تحمل مصاريف الدراسة.

Bazen de aileler ücretleri daha fazla karşılayamayacak hâle geliyorlar.

‫كل واحدة تحمل الثمار لبضعة أيام سنويًا.‬

Her ağaç yılda sadece birkaç gün meyve verir.

هؤلاء الناس لا يمكنهم تحمل الانتقاد لأنفسهم

bu kişiler kendilerini eleştirilmesine tahammül edemezler

كانت بطاقة زيارة ليلى تحمل كتابات دينيّة.

Leyla'nın kartvizitinde dini yazılar vardı.

ولديهم بشكل طبيعي درجة عالية من تحمل الرفض.

Doğal olarak da reddetmeye karşı yüksek tolerans sahibidirler.

ولكن لا يستطيع الجميع تحمل تكاليف مغادرة البلاد،

Fakat herkesin ülkeyi terk edecek maddi durumu yok.

‫هبطت طائرة تحمل شحنة ثمينة ‬ ‫اضطرارياً في الصحراء. ‬

Önemli bir yük taşıyan bir uçak çöle düştü.

لأن متحف متروبوليتان لم يعد بإمكانه تحمل المزيد

Çünkü Metropolitan Müzesi daha fazla dayanamayıp

على الارضية الاساسية للبناء. بهدف تحمل الزلازل والرياح

dayanabilmek için. Mühendislerin, temel yapının

الاقتصادية وحجر اساسٍ لسنواتٍ طويلةٍ قادمة تحمل الكثير

olmak istediğini bir sosyal ve eğitsel gelişim. BAE

لا أستطيع تحمل هذا الضجيج أكثر من ذلك.

Artık bu gürültüye dayanamam.

بعملية انشاء البنية التحتية بحيث تكون قادرةً على تحمل

ve ardından gelecek yılların taşıdığı gelişmeyi

وقد وظّف أفضل العلماء ممن كان يستطيع تحمل نفقتهم

Paranın bulabileceği en iyi beyinleri işe aldı.

‫بعض الضفادع السامة‬ ‫تحمل ما يكفي من السم لقتل إنسان.‬

Bazı zehirli sarı kurbağalar bir insanı öldürecek kadar zehir barındırır.

مجموعة من الناس غير قادرين على تحمل ظروف العمل الثقيلة

bir grup insan ağır çalışma şartlarına dayanamayarak

تعلمت أن أضع مسافة بيني وبين وجهات النظر التي تحمل الكراهية

ancak kendimi nefret dolu görüşlerden uzaklaştırırken

تلك الفترة كان يوجد مصاعدٌ فعلاً لكنها غير قادرةٍ على تحمل

o zamanlar gerçekten asansörler vardı, ancak tasarımcı ve mühendis Alicia Otis gelip

- مللت من الاستماع اليه و هو يتباهى بنفسه.
- سئمت من تحمل تباهيه بنفسه.

Onun övünmelerini dinlemekten usandım.

لكن قذائف الهاون التي يستخدمها المصريون القدماء يمكن أن تحمل ملايين الأطنان من الوزن

fakat eski mısırlıların kullandığı harç milyonlarca ton ağırlığı bile taşıyabiliyor