Examples of using "تحمل" in a sentence and their turkish translations:
Sıçanlar veba taşırlar.
Anahtarların üzerinde mi?
Gerçeğe dayanamaz.
Sıcağa dayanamıyorum.
Altındaki uzun halatın ucunda bir şey var.
virüsü ise çok kolay taşır bu yarasalar
Gürültüye katlanamıyorum.
- Sakin olun.
- Kendini yorma.
zihninizde çoktan bir resme sahip oluyorsunuz
acı çekiyor hatta ölüyorlar.
Bu tarantulanın kaçmasını göze alamayız.
virüs taşıyan yabani hayvanlarla aramızda
ve virüsü taşıyan da bu damlacıklardır.
Bazen de aileler ücretleri daha fazla karşılayamayacak hâle geliyorlar.
Her ağaç yılda sadece birkaç gün meyve verir.
bu kişiler kendilerini eleştirilmesine tahammül edemezler
Leyla'nın kartvizitinde dini yazılar vardı.
Doğal olarak da reddetmeye karşı yüksek tolerans sahibidirler.
Fakat herkesin ülkeyi terk edecek maddi durumu yok.
Önemli bir yük taşıyan bir uçak çöle düştü.
Çünkü Metropolitan Müzesi daha fazla dayanamayıp
dayanabilmek için. Mühendislerin, temel yapının
olmak istediğini bir sosyal ve eğitsel gelişim. BAE
Artık bu gürültüye dayanamam.
ve ardından gelecek yılların taşıdığı gelişmeyi
Paranın bulabileceği en iyi beyinleri işe aldı.
Bazı zehirli sarı kurbağalar bir insanı öldürecek kadar zehir barındırır.
bir grup insan ağır çalışma şartlarına dayanamayarak
ancak kendimi nefret dolu görüşlerden uzaklaştırırken
o zamanlar gerçekten asansörler vardı, ancak tasarımcı ve mühendis Alicia Otis gelip
Onun övünmelerini dinlemekten usandım.
fakat eski mısırlıların kullandığı harç milyonlarca ton ağırlığı bile taşıyabiliyor