Translation of "يستطيع" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "يستطيع" in a sentence and their turkish translations:

- يستطيع تحدُّثَ الفرنسية أيضاً.
- يستطيع التكلم بالفرنسية أيضا.

Fransızca da konuşuyour.

- يستطيع طفلك أن يسير.
- يستطيع طفلكم أن يسير.

Bebeğin yürüyebilir.

- يستطيع طفلهم أن يسير.
- يستطيع طفلهن أن يسير.

- Bebekleri yürüyebilir.
- Bebekleri yürüyebiliyor.

لا يستطيع التنفس.

Nefes alamıyor.

يستطيع الإنسان الاستماع لشخص،

insanın karşısındaki insanı dinleme süresi

يستطيع توم الركض بسرعة.

Tom hızlı koşabilir.

بالكاد يستطيع كتاب اسمه.

O adını güçlükle yazabiliyor.

لا يستطيع تحمل الحقيقة.

Gerçeğe dayanamaz.

لا يستطيع أحدٌ مساعدتي.

- Kimse bana yardımcı olamaz.
- Kimse bana yardım edemez.

يستطيع طفلي أن يسير.

Bebeğim yürüyebiliyor.

يستطيع طفله أن يسير.

Onun bebeği yürüyebilir.

يستطيع الدب تسلق الشجرة.

Ayılar ağaca tırmanabilir.

هو يستطيع أن يسبح.

O yüzebilir.

سامي لا يستطيع التنفس.

Sami nefes alamıyor.

يستطيع من خلاله المجتمع الطبي

bunu kolektif olarak izleyebilecekleri

يستطيع أن يخلّف وراءه مذبحة

Mutfaktaki pastırma sırasında e önde olmak için

شيء لا يستطيع حنبعل تحمله

Hannibal'ın başa çıkamayacağı bir durumdur bu.

لذلك لا يستطيع أحد الكلام

o yüzden kimse sesini çıkaramıyor

لا أحد يستطيع أن يوقفني.

Hiç kimse beni durduramaz!

يستطيع أخي أن يقود سيارة.

Erkek kardeşim bir araba sürebilir.

يستطيع كل أصدقائي التحدث بالفرنسية.

Tüm arkadaşlarım Fransızca konuşabilir.

"هل يستطيع أحدٌ مساعدتي؟" "سأفعل".

"Birisi bana yardımcı olabilir mi?" "Ben olurum."

كان سامي يستطيع التلاعب بالنساء.

Sami kadınları manipüle edebiliyordu.

ولكنه لا يستطيع التركيز بسبب الموسيقى.

fakat müzikten ötürü odaklanamıyor.

من يستطيع أن يفعل ما لنا؟

bize kim ne yapabilir ki?

لا يستطيع أحد أن ينكر هذا.

Hiç kimse gerçeği inkar edemez.

لماذا لا يستطيع أبدا فعل شيء؟

O neden hiçbir şey yapamıyor?

الكلب لا يستطيع أن يتسلق جدارا.

Bir köpek duvara tırmanamaz.

هل يستطيع أخوك أن يقود سيارة؟

Erkek kardeşin araba sürebilir mi?

يستطيع الواحد أن يجد الوقتَ دائمًا.

İnsan her zaman vakit bulabilir.

لا يستطيع توم التكلم بالفرنسية كثيرا.

Tom Fransızcayı çok fazla konuşmaz.

يمكن القيام بذلك. يستطيع الإنسان فعل ذلك.

Bu mümkün, insan bunu yapabilir.

هذه أشياء لا يستطيع الذكاء الاصطناعي فعلها.

Bunlar yapay zekânın yapamayacağı şeyler.

‫لكنه لا يستطيع الاستمرار فيه لوقت طويل.‬

Ama çok uzun sürdüremiyor.

لا يستطيع الرجال والنساء دخول نفس البيئة

Kadın ve erkek aynı ortama giremiyor

وليس هناك من لا يستطيع أن يهزم

ve yenemeyeceği hiç kimse yok

لا توجد مخلوقات لا يستطيع النمل قتلها

karıncaların öldüremeyeceği hiçbir canlı yok

لا أحد يستطيع أن يشير إلى ثروتي -

Hiçbir insan zenginliğimi gösteremez -

لا يستطيع الجميع تقبل موقف عجوز متعجرفة.

herkes bunu böyle bir kibirle karşılayamaz.

لا يستطيع توم رؤية ماري من مكانه.

- Tom Mary'yi bulunduğu yerden göremiyor.
- Tom Merry'yi mekanından göremez.

ربما توم يستطيع أن يفعل شيئاً للمساعدة.

Belki Tom yardım için bir şey yapabilir.

لن يستطيع أن يدرس من شدة التعب.

- O çalışmak için çok yorgun.
- O çalışamayacak kadar çok yorgun.

توم يستطيع ان يتحدث قليلاً من الفرنسية.

Tom biraz Fransızca konuşabilir.

أنت الواحد والوحيد الذي يستطيع إنقاذ العالم.

Dünyayı kurtarabilecek tek kişi sensin.

- يتكلم الفرنسية أيضاً.
- يستطيع تحدُّثَ الفرنسية أيضاً.

O Fransızca da konuşabilir.

لا يستطيع أن يتكلم الإنجلزية و الفرنسية.

Ne İngilizce ne de Fransızca konuşabilir.

توم لا يستطيع البقاء طويلا فلنبدأ الاجتماع

Tom uzun süre kalamaz bu yüzden toplantıyı başlatalım.

أشك في أن يستطيع أحد فعل ذلك.

Herhangi birinin onu yapabileceğini sanmıyorum.

سامي أمازيغي لكن لا يستطيع التحدث بالأمازيغية.

Sami, Berberidir ama Berberice konuşamaz.

- دعنا نذهب لنرى إذا كان توم يستطيع أن يساعدنا.
- هيا بنا نذهب لنرى إذا كان توم يستطيع أن يساعدنا.
- دعينا نذهب لنرى إن كان توم يستطيع أن يساعدنا.

Tom'un bize yardım edebilip edemeyeceğini görmeye gidelim.

ولكن لا يستطيع الجميع تحمل تكاليف مغادرة البلاد،

Fakat herkesin ülkeyi terk edecek maddi durumu yok.

مذهل كيف يستطيع هذا العضو أن يفعل ذلك.

Böyle bir organın bunu başarması cidden mükemmel bir şey.

لا يستطيع ثلثا البشر الحصول على تصوير طبي.

insanoğlunun üçte ikisinin tıbbi görüntüleme erişimi yok.

"لماذا لا يستطيع أحد رؤية قدسية هذا الموقع؟"

"Bu alanın kutsallığını neden kimse göremiyor?"

‫مثلنا، لا يستطيع تمييز الألوان‬ ‫في ضوء القمر،‬

Bizim gibi o da ay ışığında pek renk göremez.

القط الرمادي لا يستطيع أن ينزل من الشجرة.

Gri kedi ağaçtan inemiyor.

إذا كان أحد يستطيع أن يساعدنا, فهوَ توم.

Bize yardım edebilecek biri varsa, o da Tom'dur.

هل من أحد يستطيع أن ينطق هذه الكلمة؟

Bu sözcüğü telaffuz edebilecek biri var mı?

آمل أن يستطيع أن يأتي! أود أن أراه.

Onun gelebileceğini umuyorum! Onu görmek istiyorum.

برأيك، لكَم من الوقت يستطيع توم حبس نفَسه؟

Tom'un ne kadar süre nefesini tutabileceğini düşünüyorsun?

توم لا يستطيع أن يفهم لماذا مارى غاضبة.

Tom Mary'nin niçin kızgın olduğunu anlayamıyor.

توم لا يستطيع أن يقول لي ماذا سأفعل.

Tom bana ne yapacağımı söyleyemez.

أنا متأكّد أنّ سامي لا يستطيع تكلّم العربيّة.

Sami'nin Arapça konuşamayacağına oldukça eminim.

‫"هذا مغرٍ جدًّا،‬ ‫هو فقط لا يستطيع كبح نفسه."

''Çok kışkırtıcı, kendine hakim olamadı.''

لا يستطيع صديقي أن يدخل العلم بفرضية شخص آخر

arkadaşım başkasının hipotezi ile bilime girilmez

هل لديك اي فكرة عن من يستطيع فعل هذا؟

Bunu kimin yapacağı konusunda herhangi bir fikrin var mı?

لكنه لا يستطيع أن يعتمد على هذا الدعم لوحده

Ama o sadece bu desteğe bel bağlamıyor ...

إذا كسرت جناحه الأيمن، هل سيستطيع الطيران؟ لن يستطيع.

ben bu kuşun sağ kanadını kırsam uçabilir mi? Uçamaz.

على الدوام قدم توم أفضل ما يستطيع لمساعدة ماري.

Tom Mary'ye yardım etmek her zaman için elinden geleni yaptı.

لا يستطيع توم أن ينفي ما تتّهمه ماري بفعله.

Tom, Mary'nin onu yapmakla itham ettiğini inkar edemez

لا أحد يستطيع أن يقول ماذا سيحدت في المستقبل.

- Kimse gelecekte ne olacağını söyleyemez.
- Gelecekte ne olacağını kimse söyleyemez.

وقد وظّف أفضل العلماء ممن كان يستطيع تحمل نفقتهم

Paranın bulabileceği en iyi beyinleri işe aldı.

يستطيع الجميع تغذية قاعدة البيانات بجمل تحوي مفردات جديدة.

Herkes yeni kelimeleri göstermek için veritabanını besleyebilir.

لم يكن فاضل يستطيع أن يتزوّج بفتاة غير مسلمة.

Fadıl, Müslüman olmayan bir kadınla evlenemezdi.

لن يستطيع توم مساعدتكم في فعل هذا الشيء اليوم.

Tom bugün bunu yapmanıza yardım edemeyecek.

يستطيع الأطفال سماع أصوات اللغات مختلفة بأسلوب لا يملكه البالغون.

çocuklar yeni bir dile ait bizim kaçırdığımız sesleri işitebilir.

تطورت الاشتباكات حيث لا يستطيع أي من الجانبين تعزيز صفوفه

Bu küçük çatışmalar her iki tarafında düzenli mevzi oluşturamadığı bir hal alıyor.

لا يستطيع الناس في الجزء الخلفي من الغرفة سماع المتحدث .

Odanın arkasındaki kişiler konuşmacıyı duyamıyordu.

هو لا يستطيع أن يتكلم حتى الإنجليزية، ناهيك عن الألمانية.

Almanca şöyle dursun, İngilizce konuşamıyor.

أدرك توم بأنه لا يستطيع الدراسة إن كان التلفاز يعمل.

Tom televizyon açıkken çalışamayacağını anladı.

لا يحتاج توم إلى دراسة الفرنسية، فهو يستطيع تحدثها جيدا.

Tom Fransızca çalışmak zorunda değil. Zaten onu oldukça iyi konuşabiliyor.

لا يستطيع توم أن يقرر فيما إذا كان عليه الذهاب.

Tom gidip gitmemesi gerektiğine karar veremiyor.

وأعتقد أن كثيرًا منا لديه، أو يستطيع أن يميز قصة مماثلة.

Ve bence çoğumuz buna benzer hikâyelere sahibiz ya da aşinayız.

إذا كان هناك في العالم فصل في المرحلة الإبتدائية يستطيع تقديم

O sınıfın kısa süre içerisinde yaptıklarını yapabilecek,

‫إنه رشيق بشكل مفاجئ،‬ ‫يستطيع أن يلتف حول قطعة نقدية صغيرة.‬

Şaşırtıcı derecede çeviktirler, küçük bir bozuk paranın etrafında dönebilecek kadar.

قال أنه يستطيع صنع الجسور والبنادق والسفن والتماثيل الرخامية والطينية للدوق.

Dük için köprüler, silahlar, gemiler, mermer ve kilden heykeller yapabileceğini söyledi

الطيران من الرجل لا يستطيع الهروب ، وكذلك لا ينجو في الفرع

Adamdan uçan kurtulamadığı gibi dalanda kurtulamamış

من منكم يستطيع القول انه عمل لي اكثر من عملي لكم

Aranızdan kim benim onun için çalıştığımdan daha çok benim için çalıştığına inanıyor?

- لن يكون بوسعه القدوم بسبب مرضه.
- لن يستطيع المجيء لأنه مريض.

O, hasta olduğu için, gelemiyor.

هل لديك أي فكرة عن من يستطيع فعل مِثل هذا الشيء؟

Bu tür bir şeyi kimin yapacağı konusunda herhangi bir fikrin var mı?

الرجل الفقير يأكل عندما يستطيع ولكن الرجل الغنى يأكل عندما يريد

Fakir bulabildiğinde, zengin canı istediğinde yer.

طالما لا يستطيع الأشخاص ذوو الخبرة التخلص من منطقة الراحة الخاصة بهم،

deneyimli insanlar, kendi konfor alanlarından kurtulamadıkları sürece,

‫لكن ليالي الأدغال الباردة تعني‬ ‫أنه يستطيع البقاء نشطًا بعد حلول الظلام.‬

Ama sıcak yağmur ormanı geceleri sayesinde karanlıkta da iş görebiliyor.