Translation of "Olduğun" in Polish

0.004 sec.

Examples of using "Olduğun" in a sentence and their polish translations:

Hatalı olduğun ortada.

Jasne, że się mylisz.

Olduğun yerde kal!

Trzymaj się!

Senin hatalı olduğun bellidir.

- To jasne, że nie masz racji.
- Ewidentnie nie masz racji.

- Kımıldama!
- Olduğun yerde kal!

- Stój!
- Nie ruszaj się!

Bu ait olduğun yer.

To jest twoje miejsce.

Nereli olduğun umurumda değil.

Nie interesuje mnie, skąd jesteś.

- Olduğun yerden mutlu değil misin?
- Olduğun yerde mutlu değil misin?

- Czy nie odpowiada ci obecny stan rzeczy?
- Czy nie jest dobrze tak, jak jest?
- Czy nie jesteś szczęśliwa tam, gdzie jesteś?

İçinde olduğun tehlikenin farkında mısın?

Czy zdajesz sobie sprawę, w jakim niebezpieczeństwie jesteś?

Kızgın olduğun zaman seni sevmiyorum.

Nie lubię, gdy się złościsz.

Hazır olduğun zaman beni ara.

- Zadzwoń, gdy będziesz gotowy.
- Zadzwoń, gdy będziesz gotowa.
- Zawołaj mnie, gdy będziesz gotowy.
- Zawołaj mnie, gdy będziesz gotowa.

Bundan pişman olduğun zaman gelecek.

Przyjdzie czas, że będziesz tego żałował.

Bana bir uzman olduğun söylendi.

Powiedzieli mi, że jesteś ekspertem.

Yapmak zorunda olduğun şeyi yaptın.

Zrobiłeś, co miałeś zrobić.

Altıda olduğun baskıyı anladığımı düşünüyorum.

Chyba rozumiem, pod jaką jesteś presją.

Yapmak zorunda olduğun bütün şey zemini süpürmektir.

Musisz tylko pozamiatać podłogę.

Olduğun yerde okuyabilirsin ama olacağın yerde yazamazsın.

Możesz czytać, gdzie byłeś, lecz nie możerz pisać, gdzie będziesz.

Sen küçük olduğun için girmene izin verilmez.

Nie możesz wejść, jesteś niepełnoletni.

Park Caddesinde sahip olduğun o kiralık eve ilgi duyuyorum.

Jestem zainteresowany tym domem na Park Street, który masz do wynajęcia.

- Tom seni bu halinle seviyor.
- Tom seni olduğun gibi seviyor.

Tom lubi ciebie takim, jakim jesteś.

Önemli olan hangi üniversiteden mezun olduğun değil fakat oradayken ne öğrendiğindir.

Ważne jest nie to, który uniwersytet skończyłaś, ale to czego się tam nauczyłaś.

- Seni tam olduğun gibi seviyorum.
- Seni sen olarak seviyorum.
- Seni kendi hâlinle seviyorum.

Kocham cię takim jakim jesteś.

Tekrar inşa etmek ise çok daha zordur. Hayatında pişman olduğun bir şey var mı?

Znacznie trudniej jest budować. Czy czegokolwiek żałujesz?

- Evleneceğim kadın olduğun konusunda aklımda hiç şüphem yok.
- Evleneceğim kadının sen olacağına dair aklımda hiçbir şüphe yok.

W moim sercu nie ma wątpliwości, że ty jesteś tą kobietą, którą mam poślubić.

- Aradığın anahtar bu mudur.
- Aradığın anahtar bu mu?
- Aradığınız anahtar bu mu?
- Aradığın anahtar bu mudur?
- Bu mu aradığın anahtar?
- Aradığınız anahtar bu mudur?
- Bu mu senin aradığın anahtar?
- Senin aradığın anahtar bu mu?
- Sizin aradığınız anahtar bu mu?
- Senin aradığın anahtar bu mudur?
- Sizin aradığınız anahtar bu mudur?
- Aramakta olduğun anahtar bu mu?

Czy to jest ten klucz, którego szukasz?