Translation of "Sürece" in German

0.019 sec.

Examples of using "Sürece" in a sentence and their german translations:

Görevlendirdiğimiz sürece,

uns glücklich zu machen,

Bunu yaptığımız sürece,

Denn solange wir das tun,

İletişim kurduğumuz sürece

seit wir miteinander kommunizieren.

Çok koklamadığınız sürece...

Solange man nicht zu sehr daran riecht...

Yazdığım sürece yaşıyorum.

Solange ich schreibe, lebe ich.

Yaşadığın sürece öğrenirsin.

Man lernt, solange man lebt.

İyiliğini yaşadığım sürece unutmayacağım.

- Ich werde deine Freundlichkeit so lange ich lebe nicht vergessen.
- Ich werde eure Freundlichkeit so lange ich lebe nicht vergessen.

Yaşadığım sürece bugünü unutmayacağım.

Solange ich lebe, werde ich mich an den heutigen Tag erinnern.

Yaşadığımız sürece çalışmak zorundayız.

Solange wir leben, müssen wir arbeiten.

İstediğin sürece burada kalabilirsin.

- Du kannst so lange bleiben, wie du willst.
- Sie können so lange bleiben, wie Sie wollen.
- Ihr könnt so lange bleiben, wie ihr wollt.

Biri yaşadığı sürece bağışlar.

Man verzeiht, solange man liebt.

Adam yaşadığı sürece umar.

Der Mensch hofft, solange er lebt.

Biri yaşadığı sürece umar.

Man hofft, solange man lebt.

- Sessiz kaldığın sürece burada kalabilirsin.
- Sessiz durduğun sürece burada kalabilirsin.

- Du kannst hierbleiben, solange du dich ruhig verhältst.
- Du kannst bleiben, vorausgesetzt, du bist leise.
- Wofern du leise bist, darfst du gerne bleiben.
- Sofern du leise bist, darfst du gerne bleiben.

Yaşadığımız sürece çalışmaya devam etmeliyiz.

Wir müssen unser ganzes Leben lang lernen.

Sistem çalıştığı sürece ısıtmayı kapatamazsın.

Du kannst die Heizung nicht abdrehen, solange wie das System in Betrieb ist.

Yaşadığım sürece size yardımcı olacağım.

Ich werde dir helfen, solang ich lebe.

Yaşadığım sürece seni asla affetmeyeceğim.

- Nie, solange ich lebe, werde ich dir verzeihen!
- Nie, solange ich lebe, werde ich euch verzeihen!
- Nie, solange ich lebe, werde ich Ihnen verzeihen!

Onu kullanmadığın sürece özgürlük yararsızdır.

Freiheit ist nutzlos, wenn du sie nicht nutzt.

Yaşadığım sürece sana destek olacağım.

Ich werde dich unterstützen, solange ich lebe.

Yaşadığım sürece onu asla unutmayacağım.

Solange ich lebe, werde ich ihn niemals vergessen.

Yaşadığım sürece komünizme asla ulaşılmayacak.

Der Kommunismus wird nie erreicht werden, solange ich lebe.

Nefes aldığım sürece umudumu yitirmeyeceğim.

Solange ich atme, hoffe ich.

Sessiz olduğunuz sürece, burada kalabilirsiniz.

So lange du ruhig bist, kannst du hierbleiben.

Yaşadığım sürece kimseye bundan bahsetme.

Solange ich lebe, erzähle niemandem davon!

Hayat olduğu sürece, ümit vardır.

- Solange es Leben gibt, gibt es Hoffnung.
- Solange man lebt, solange besteht Hoffnung.

Burada bulunduğum sürece daha çok üşüyorum

Je länger ich drin stecke, desto kälter wird mir

Ve devam ettiği sürece de izlenecek

und es wird beobachtet, solange es weitergeht

Eşleri onaylamadığı sürece kararları geçersiz sayılıyor

Sofern ihr Ehepartner nicht zustimmt, sind ihre Entscheidungen ungültig

Sessiz olduğun sürece bu odada kalabilirsin.

Solange du dich ruhig verhältst, kannst du in diesem Zimmer bleiben.

Sen mutlu olduğun sürece umurumda değil.

- Das ist mir gleich, solange Sie nur glücklich sind.
- Es ist mir egal, solange du glücklich bist.

Sen burada olduğun sürece, ben kalacağım.

So lange du hier bist, bleibe ich.

Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.

- Solange es Leben gibt, gibt es Hoffnung.
- Solange man lebt, solange besteht Hoffnung.
- Solange es Leben gibt, gibt es auch Hoffnung.

Yatakta para kazanamadığınız sürece, yatakta kalmayınız.

Bleibt nicht im Bett, sofern ihr nicht im Bett Geld verdienen könnt.

Ben yaşadığım sürece, nezaketini asla unutmayacağım.

Ich werde deine Freundlichkeit nicht vergessen, so lange ich lebe.

Türkiye, ağzını kapalı tuttuğun sürece güzeldir.

Die Türkei ist schön, solange man den Mund hält.

Saldırılmadığı sürece bir köpek nadiren ısırır.

Ein Hund beißt nur selten, es sei denn, er wird angegriffen.

Vampirler, öldürülmedikleri sürece sonsuza kadar yaşarlar.

Vampire leben ewig, wenn sie nicht getötet werden.

Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.

Solange wir uns lieben, wird es uns gut gehen.

- Kocalar ve karılar yaşadıkları sürece birbirlerine yardım etmeli.
- Eşler yaşadıkları sürece birbirlerine yardım etmeli.

Ehemann und Ehefrau müssen sich zeit ihres Lebens gegenseitig helfen.

Biraz barut kullanıp kapıyı patlatmadığım sürece tabii.

Aber ich könnte versuchen, die Tür mit dem Schwarzpulver aufzusprengen.

Biz bir tarafımızı kaldırıp işe atılmadığımız sürece

Es sei denn, wir heben eine Seite von uns und gehen zur Arbeit

Bu kitabı temiz tuttuğunuz sürece ödünç alabilirsiniz.

Du kannst dieses Buch leihen, solange du es sauber hältst.

Dışarı çıkabilirsin ve avluda kaldığın sürece oynayabilirsin.

Du darfst draußen spielen, solange du auf dem Hof bleibst!

Ben olmayı seçmediğim sürece asla yalnız değilim.

Ich bin nie allein, außer wenn ich es will.

Bana böyle davrandığın sürece senin arkadaşın olamam.

- Ich werde nicht dein Freund sein, solange du mich so behandelst.
- Solange ihr mich so behandelt, werde ich nicht eure Freundin sein.
- Ihr Freund werde ich nicht sein, solange Sie mich auf diese Weise behandeln.

Çok gürültü yapmadığımız sürece oynamaya devam edebiliriz.

Wir können weiterspielen, solange wir nicht zu viel Lärm machen.

Temiz tuttuğun sürece kitabı istediğin kadar kullanabilirsin.

Du darfst das Buch benutzen, sofern du es rein hältst.

- Kanatlarımın altında olduğun sürece benim kurallarıma göre yaşayacaksın.
- Bu çatı altında olduğun sürece benim kurallarımla yaşayacaksın.

Solange du unter meinem Dache wohnst, lebst du nach meinen Regeln!

Veya mutsuz olduğumuz zaman suçu onlara yüklediğimiz sürece

oder solange wir ihnen die Schuld geben, wenn wir unglücklich sind,

Bu iki kanat güç konusunda eşit olmadığı sürece,

Solang diese zwei Flügel nicht gleich stark sind,

- İstediğin sürece burada kalabilirsin.
- Burada istediğin kadar kalabilirsin.

Du kannst so lange hier bleiben, wie du willst.

Ucuz olduğu sürece, herhangi bir saat işimi görür.

Mir ist jede Uhr recht; nur billig muss sie sein.

Onun hakkında hiç kimse öğrenmediği sürece sorun değil.

Solange niemand davon erfährt, ist es in Ordnung.

Tom o yapıldığı sürece onun nasıl yapıldığını umursamadı.

Die Methoden waren Tom egal, solange es erledigt würde.

Sadece kimse bana onu sormadığı sürece sır saklarım.

Ich kann ein Geheimnis nur so lange bewahren, wie mich niemand danach fragt.

Tom çocuklara gürültü yapmadıkları sürece odada kalabileceklerini söyledi.

Tom sagte den Kindern, dass sie hier im Zimmer bleiben dürften, wenn sie keinen Lärm machten.

Yiyecek ve su kaynaklarımız dayandığı sürece burada kalabiliriz.

Wir können hierbleiben, solange unsere Nahrungsmittel- und Wasservorräte ausreichen.

- Yaşadığım sürece onu bir daha görmeyeceğim.
- Yaşadığım sürece onu tekrar hiç görmeyeceğim.
- Hayatım boyunca onunla bir daha görüşmeyeceğim.

Ich werde ihn mein Leben lang nicht wiedersehen.

- Sen gerçekleştirmedikçe hiçbir şey olmaz.
- Gerçekleştirmediğin sürece hiçbir şey olmaz.

Nichts geschieht, außer du lässt es geschehen.

Cümleler kısa olduğu sürece Google Çeviri oldukça iyi çeviri sunar.

Der Google-Übersetzer liefert recht gute Übersetzungen, solange die Sätze kurz sind.

İddiaların için bir kanıtın olmadığı sürece ben bu konuşmayı yapmıyorum.

Solange du keinen Beleg für deine Behauptungen hast, werde ich dieses Gespräch nicht führen.

Rio de Janeiro, tehlikeli alanların dışında kaldığınız sürece tamamen güvenlidir.

In Rio de Janeiro ist man vollkommen sicher, solange man sich von den Gefahrenbezirken fernhält.

- Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.
- Hayat varken ümit vardır.

- Solange es Leben gibt, gibt es Hoffnung.
- Solange man lebt, solange besteht Hoffnung.

- Hayat olduğu sürece, ümit vardır.
- Yaşamın olduğu yerde, umut vardır.

Wo Leben ist, da ist Hoffnung.

Umut, birinin gerekli olanı yapmasını engellemediği sürece iyi bir şeydir.

Hoffnung ist eine gute Sache, solange sie einen nicht davon abhält, das Notwendige zu tun.

Ancak, düz haritalar kullandığımız sürece projeksiyonların saçmalıklaını ele alacağız, şunu unutmayın:

So lange wir allerdings flache Karten benutzen, müssen wir mit den Nachteilen von Projektionen klar kommen. Erinnern Sie sich einfach daran:

Bir ilişkinin artıları ve eksileri hakkında düşündüğün sürece buna aşk diyebileceğini sanmıyorum.

Solange man die Vor- und Nachteile einer Beziehung gegeneinander abwiegt, kann man wohl kaum von Liebe sprechen.

Bob'ın üzerine fazla gitmeyin.Bilirsiniz, o, son zamanlarda zor bir sürece rağmen devam etmektedir.

Geh schonend um mit Bob! Weißt du, er hatte zuletzt eine schwierige Phase durchzustehen.

Çocuklar birbirlerini severler ta ki, anne ve babalarından aksi bir şey öğrenmedikleri sürece.

Kinder mögen sich, solange sie von den Eltern nichts anderes lernen.

- Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.
- Hayat varken ümit vardır.
- Hayat varken umut var.

- Solange es Leben gibt, gibt es Hoffnung.
- Solange man lebt, solange besteht Hoffnung.