Translation of "Adada" in German

0.004 sec.

Examples of using "Adada" in a sentence and their german translations:

- Hazine adada gömülüydü.
- Hazine, adada gömüldü.

Der Schatz war auf der Insel vergraben.

Adada yaşam yoktur.

Auf der Insel gibt es kein Leben.

O adada yaşayamazsınız.

Auf dieser Insel kann man nicht leben.

Adada hayat yoktu.

Es gab kein Leben auf der Insel.

Adada mı kalacağız?

Bleiben wir auf der Insel?

Adada asla kar yağmadı.

Es hat noch nie geschneit auf der Insel.

Adada hiçbir hayvan bulunmuyor.

Auf der Insel sind keine Tiere zu finden.

Onlar Tom'u adada bıraktı.

- Sie ließen Tom auf der Insel zurück.
- Sie haben Tom auf der Insel im Stich gelassen.

Adada ne kadar yaşadın?

Wie lange hast du auf der Insel gewohnt?

Adada hiçbir yaşam belirtisi yoktu.

Es gab kein Zeichen von Leben auf der Insel.

O zaman adada kimse yaşamadı.

Zu dieser Zeit lebte niemand auf der Insel.

Üç yıldır bu adada yalnızım.

Drei Jahre lang war ich allein auf dieser Insel.

O adada bir sürü nehir var.

Es gibt viele Flüsse auf dieser Insel.

Koca adada sadece tek dükkan var.

- Es gibt nur einen Laden auf der ganzen Insel.
- Es gibt auf der ganzen Insel nur ein Geschäft.

Bu adada kaç tane tapınak var?

- Wie viele Tempel sind auf dieser Insel?
- Wie viele Tempel gibt es auf dieser Insel?

O adada bir şey gömdün mü?

- Hast du auf der Insel etwas vergraben?
- Haben Sie auf der Insel etwas vergraben?
- Habt ihr auf der Insel etwas vergraben?

Ne kadar süredir bu adada yaşıyorsun?

Wie lange lebst du schon auf dieser Insel?

Nisan ayında adada çok tatilci yok.

Im April waren nicht viele Feriengäste auf der Insel.

Çok az sayıda insan adada yaşıyor.

Nur wenige Menschen leben auf der Insel.

Hiç bir adada yaşamak istedin mi?

Wolltest du jemals auf einer Insel leben?

O adada hâlâ bazı vahşi kabileler var.

Es gibt immer noch einige wilde Stämme auf dieser Insel.

Bir zamanlar bu adada yaşlı bir adam yaşarmış.

Auf dieser Insel lebte einmal ein alter Mann.

Bir zamanlar küçük bir adada yaşlı bir kadın yaşıyordu.

- Es lebte einmal eine alte Frau auf einer kleinen Insel.
- Es war einmal auf einer kleinen Insel, da lebte eine alte Frau.

O uyandıktan sonra ıssız bir adada olduğunu fark etti.

Nachdem er erwacht war, bemerkte er, dass er auf einer einsamen Insel war.

Bode müzesi, Berlin'deki Spree nehrinin ortasındaki bir adada bulunuyor.

Das Bode-Museum ist auf einer Spreeinsel in Berlin gelegen.

Issız bir adada mahsur kalsaydın en çok neyi özlerdin?

Wenn du auf einer einsamen Insel gefangen wärst, was würde dir am meisten fehlen?

Bizden hiç kimse onların adada ne kadar zaman kaldıklarını bilmiyordu.

Niemand von uns wusste, wie lange sie auf der Insel bleiben würden.

Uzun zaman önce küçük bir adada yaşlı bir kral yaşarmış.

Vor langer, langer Zeit lebte ein alter König auf einer kleinen Insel.

Hayatının geriye kalanını terk edilmiş bir adada geçirmek zorunda olsan, onu kiminle geçirirsin?

Wenn du den Rest deines Lebens auf einer einsamen Insel verbringen müsstest, wen hättest du dann gerne mit dabei?

Tom şirketten milyonlarca dolar ile kaçtı ve Akdeniz'de bir adada lüks bir hayat yaşıyor.

Tom ist mit ein paar Millionen Dollar seiner Firma durchgebrannt und lebt jetzt in Saus und Braus auf einer Insel irgendwo im Mittelmeer.

Issız bir adada yaşamaya gitmek zorunda olsan ve yanında sadece bir kitap alabilsen, hangisini seçersin?

Wenn du auf eine einsame Insel müsstest, um dort zu leben, und nur ein Buch mitnehmen dürftest, welches wähltest du?