Translation of "Rol" in French

0.013 sec.

Examples of using "Rol" in a sentence and their french translations:

Bu önemli rol.

- C'est la partie importante.
- C'est le rôle important.

Tom rol aldı.

Tom a obtenu le rôle.

Fakat rol yapmaktan yoruldum.

mais j'en ai marre de jouer.

O oyunda rol yaptı.

- Elle a joué dans la pièce.
- Elle joua dans la pièce.

Sen sadece rol oynuyorsun.

Ce n'était que du chiqué ?

Önemli bir rol oynuyor.

Elle a un rôle très important.

Tom benim rol modelimdi.

Tom était mon modèle.

- O, harekette önemli bir rol oynadı.
- O, harekette kilit bir rol oynadı.

Il a joué un rôle clé dans le mouvement.

Bir rol dağılımı ilanına denk geliyorum.

Je tombe sur l'appel à casting.

Ama onlar benim rol modellerim değildi.

Mais ce n'étaient pas mes références.

Sosyal medya da büyük rol oynuyor.

Les réseaux sociaux jouent également un rôle important.

O, komitede önemli bir rol oynadı.

- Il remplissait un rôle important au comité.
- Il jouait un rôle important au comité.

Şans hayatınızda önemli bir rol oynar.

La chance joue un rôle important dans la vie.

Doğa, hayatımızda önemli bir rol oynar.

La nature joue un rôle important dans notre vie.

Tom'un erkek rol modeline ihtiyacı var.

Tom a besoin d'un modèle masculin.

Çin'in aktif bir rol oynayacağını düşünüyorum.

Je crois que la Chine jouera un rôle actif.

Şans, hayatta önemli bir rol oynar.

La chance joue un rôle important dans la vie.

Şans hayatta önemli bir rol oynar.

La chance joue un rôle important, dans la vie.

Şans, hayatımızda önemli bir rol oynar.

La chance joue un rôle important dans notre vie.

- Tom hareket ediyor.
- Tom rol yapıyor.

Tom agit.

Ve menopoz, kadınlarda kilit bir rol oynuyor.

et que la ménopause joue un rôle clé pour les femmes.

Hepinizin oynadığı bir rol hakkında istirhamda bulunuyorum:

Il y a un rôle que je veux vous voir assumer :

Örgüt, yaban hayatı korumasında başlıca rol oynar.

Cet organisme joue un rôle de premier plan dans la préservation de la vie sauvage.

Japonya dünya ekonomisinde anahtar bir rol oynar.

Le Japon joue un rôle clé dans l'économie mondiale.

Spor onun hayatında önemli bir rol oynar.

Le sport joue un rôle important dans sa vie.

Büyü, ilkel toplumda önemli bir rol oynar.

La magie joue un rôle important dans les sociétés primitives.

Başkaları için bir rol model olmak güzel.

C'est sympa d'être un modèle pour les autres.

TV günlük yaşamda önemli bir rol oynar.

La télévision joue un rôle important dans la vie quotidienne.

Jane öğrencilerin sahnede iyi rol yaptıklarını gördü.

Jane vit les étudiants se comportant bien sur scène.

Petrol medeniyetin ilerlemesinde önemli bir rol oynadı.

Le pétrole a joué un rôle important dans le progrès de la civilisation.

Karşı saldırıda önemli bir rol oynadı… ta ki,

connue sous le nom de «campagne des quatre jours», épinglant les forces autrichiennes à Eggmühl…

Karşı kazandığı büyük zaferde önemli bir rol oynadı

Cela l'amena à l'attention du nouveau Premier Consul de France, Napoléon Bonaparte, avec

Ve her vatandaş böyle vazgeçilmez bir rol oynar.

Et ainsi chaque citoyen joue un rôle indispensable.

Tom sahnede rol yapmaya hazır olduğundan emin değil.

Tom n'est pas sûr d'être prêt à monter sur scène.

Doktor Yukawa bilimsel çalışmada önemli bir rol oynadı.

Le professeur Yukawa a joué un rôle majeur dans la recherche scientifique.

Tekrarlama, dil öğrenmede çok önemli bir rol oynamaktadır.

La répétition joue un rôle très important dans l'apprentissage des langues.

Rol yapma, mış gibi yapma bunlar ölüm kalım meseleydi.

Faire semblant, prétendre, c'était une question de survie.

İnsanlar sanki o kuşağın parçası gibi rol yapmaya başladılar

les gens agissent comme s'ils appartenaient à cette génération

Eden mağlup Prusya ordusunun peşinde önemli bir rol oynadı .

de l'armée prussienne vaincue qui suivit.

Part-time çalışanlar ekonominin gelişmesinde önemli bir rol oynar.

Les travailleurs à temps partiel jouent un rôle important dans l'essor de l'économie.

Kate'e bir filmde önemli bir rol oynama fırsatı verildi.

Kate a eu l'occasion de jouer un rôle important dans un film.

Japonya dünya barışını teşvik etmede önemli bir rol oynar.

Le Japon joue une place importante dans la promotion de la paix dans le monde.

Kampanyada önemli bir rol oynadı, Kahire'deki isyanı bastırmaya yardım etti ...

Il a joué un rôle de premier plan dans la campagne, aidant à réprimer la révolte au Caire…

Ve bu mesajları tüketen bizlerin de bunda oynadığı bir rol var.

Et nous, face à ces messages, nous avons aussi notre rôle à jouer.

Nedeniyle yok olmaktan korumada önemli bir rol oynayacaktır . Ve siz, gezegen

réchauffement climatique. Et vous, avez-vous des comportements quotidiens que vous jugez dangereux

Berthier, Napolyon'un 1798'deki Mısır seferini planlamada çok önemli bir rol oynadı

Berthier a joué un rôle crucial dans la planification de l'expédition égyptienne de Napoléon en 1798

Ancak kötü yönetilen personel çalışmasının önemli bir rol oynadığı Waterloo'daki yenilgisinin ardından

Mais après sa défaite à Waterloo, où le travail mal géré du personnel joua un rôle important,

Dayanıyordu: Stratejiyi tasarlamada hiçbir rol oynamadı ve Napolyon'a lojistik ayrıntılar dışında asla meydan

stratégie, et ne défie ni ne contredit Napoléon que sur des points de détail logistique.

Sadece beş gün sonra, bölümü Napolyon'un Marengo'daki büyük zaferinde önemli bir rol oynadı.

À peine cinq jours plus tard, sa division a joué un rôle clé dans la grande victoire de Napoléon à Marengo.

Yine çok önemli bir rol oynadı . Adamları geri püskürtüldüğünde Davout onları topladı ve

essayant de tourner le flanc russe. Quand ses hommes ont été repoussés, Davout les a ralliés en

Napolyon, Davout'a - geriye dönüp bakıldığında - yeteneğini feci bir şekilde boşa harcayan bir rol verdi.

Napoléon a donné à Davout un rôle qui - avec le recul - semble un gaspillage désastreux de sa capacité.

Kültür bir bireyin karakterinin, davranışının ve hayata bakış açısının şekillenmesinde dinamik bir rol oynar.

La culture joue un rôle actif dans la formation chez un individu du caractère, de l'attitude et du regard sur la vie.

- Sen sadece rol yapıyorsun.
- Öyleymiş gibi davranıyorsun sadece.
- Kendini başka türlü göstermeye çalışmaktasın, hepsi bu.

Tu n'as qu'à faire semblant.